VELAYETİ KÖTÜYE KULLANMA NE DEMEKTİR?

VELAYETİ KÖTÜYE KULLANMA NE DEMEKTİR?

VELAYETİ KÖTÜYE KULLANMA NE DEMEKTİR?


velayeti kötüye kullanma ne demektirVELAYETİ KÖTÜYE KULLANMA NE DEMEKTİR?

VELAYETİ KÖTÜYE KULLANMA NE DEMEKTİR?

Velayet hakkını alan anne ya da baba, velayeti almayan diğer ebeveyn ile görüşmesini engellemesi, yeterli ilgi göstermemesi, yükümlülüğünü ihmal etmesi, çocuğu sürekli başkasına bırakması, fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması velayet hakkını kötüye kullanma anlamına gelmektedir.

Çocuğun velayeti her ne kadar bir ebeveyne verilmiş olsa da, çocuk annede kalıyor ise baba sevgisine, babada kalıyor ise anne sevgisine muhtaçtır. Bu kişisel ilişkisinin kopmaması gerekir. Bunun engellenmesi velayetin kötüye kullanılmasına girer.

Velayeti alan taraf, çocuğa yeterli düzeyde ilgi ve şefkat göstermelidir. Şayet çocuk ilgiden mahrum kalır ise psikolojik olarak sarsılır.

Örnek verecek olursak, çocuğun temizlik ve bakımına yardım etmelidir. Çocuğun yemek saatlerine dikkat etmelidir. Çocuğa hijyenik bir ortam sunmalıdır.

Çocuğun veli toplantılarına katılmalıdır. Ebeveyn çocuğun eğitimiyle yeterli düzeyde ilgilenmelidir.

Çocuğa yeterli zaman ayırmalıdır. Çocuğu sürekli başkasına bırakıp ilgiden ve şefkatten mahrum etmemelidir.

Fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulamamalıdır. Çocuğa tedip hakkı sınırlarını aşan bir muamele göstermemelidir.

Velayet hakkı neleri yapmayı gerektirir?

1-Çocuklarına sevgi ve şefkat göstermek

2-Çocuklarını koruyup kollamak

3-Çocukların geçimlerini sağlamak

4-Çocukların eğitimlerini sağlamak

Bir baba düşünelim. Velayeti almış olmasına rağmen sürekli kumar oynuyor, çocuklarının rızkını kumara veriyor. Bu durumda bu baba velayet hakkını kötüye kullanmış olur.

Velayet hakkını elde etmiş olan taraf yeniden evlenirse ve yeniden evlendiği kişi yani üvey anne ya da üvey baba çocuğa zulmederse bu durumda da velayet hakkı kötüye kullanılmış olur.

…davalı annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle Türk Medeni Kanunu'nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.” YHGK. K.2015/1139 K.Tarihi 01.04.2015

velayetin değiştirilmesi davası nedir?

velayet hakkının kapsamı ve sınırları

velayetin kime verileceği neye göre belirlenir?

engelli çocuğun velayeti kime verilir?

velayet verilirken çocuğun isteği önemli midir?

anne velayeti babaya vermek isterse mümkün müdür?

boşanma davasında çocuğun velayeti yargıtay kararı

velayette çocuğun üstün yararı

velayet ve nafaka davası birlikte açılabilir mi?

Velayet Hakkını Kötüye Kullanma Yargıtay Kararları

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI – ANNENİN ÇOCUĞUN GELİŞİMİ İÇİN ÖNEMLİ OLMASINA RAĞMEN BABASI İLE GÖRÜŞMESİNİ ENGELLEMESİ – Velayet Hakkını Kötüye Kullanma– VELAYETİN ANNEDEN ALINARAK BABAYA VERİLMESİ – DİRENME KARARININ BOZULMASI GEREĞİ

 

ÖZET: Davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

Uyuşmazlık, velayet kendisinde olan annenin velayet hakkını, velayetin kaldırılması veya değiştirilmesini gerektirecek derecede kötüye kullandığının kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır.

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan, ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

 

Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.04.1992 gün ve 1992/2-140 E. 1992/248 K. ile 22.01.2014 gün ve 2013/2-2085 E. 2014/30 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, boşanma ile düzenlenen velayetin değiştirilebilmesi için velayet kendisine verilen tarafın ya da velayete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şart olup, ayrıca esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olması da gerekmektedir.

 

4721 sayılı TMK’nun konuya ilişkin 324. maddesi; “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” düzenlemesini içermektedir.

 

Buna göre velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.

 

Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır.

 

Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.

 

Yukarıda değinilen yasa hükmü ile dosya arasındaki icra dosyaları ve davalı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten dolayı uygulanan yaptırım bir arada düşünüldüğünde, davalı annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır.

 

Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

 

Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

 

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN