Kaçak İçki Satarak İnsanların Ölümüne Neden Olma

Kaçak İçki Satarak İnsanların Ölümüne Neden Olma

Kaçak İçki Satarak İnsanların Ölümüne Neden Olma


Kaçak İçki Satarak İnsanların Ölümüne Neden Olma

Yüksek Oranda Metil Alkol İçeren Kaçak İçkiyi Satarak Kullananların Ölümüne Neden Olma, Olası Kast

T.C YARGITAY CGK
E
: 2018/386
K: 2020/495
K.T: 01/12/2020

Özet: Yüksek oranda metil alkol içeren kaçak içkiyi satarak kullananların ölümüne neden olan sanıkların eylemi olası kastla öldürmedir.


Sanık … hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılıp Mustafakemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan kamu davası ile sanık … hakkında olası kasıtla öldürme suçundan açılıp Bursa 2. Ağır ceza Mahkemesinde görülmekte olan kamu davalarının birleştirilmesine Mustafakemalpaşa Asliye ceza Mahkemesince 23.07.2009 tarih ve 279-495 sayı ile karar verilmiş, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 20.05.2010 tarih ve 220-147 sayı ile; sanık …’ın taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan TCK’nın 85/1, 62, 50/4 ve 52/2. maddeleri uyarınca 15.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, sanık …’ın eyleminin ise taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek aynı Kanun’un 85/2, 62, 50/4 ve 52/2. maddeleri uyarınca 18.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye hükmedilmiştir.

Hükümlerin sanıklar müdafileri, Cumhuriyet savcısı ve katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.05.2015 tarih ve 1339-2935 sayı ile;

“…Sanık …’ın, kaçak alkol ürünleri üretmek amacı ile imalathane hâline getirdiği dükkânda ürettiği ve yüksek oranda metil alkol içeren kaçak rakıları sanık … aracılığı ile piyasaya sürdüğü, sanık …’in de bu imalathanede yasal olmayan şekilde ve kaçak olarak üretildiğini bildiği rakıları diğer sanıklar … ve …’un büfelerine sattığı, maktul …’in …’e ait büfeden alıp içtiği, maktuller … ve …’in ise …’a ait büfeden alıp içtikleri kaçak rakılar nedeniyle metanol zehirlenmesi ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldükleri olayda; sanıklar … ve …’in kaçak olarak üretildiğini bildikleri rakının yüksek oranda metil alkol içermesi nedeni ile içenlerin ölebileceklerini, bu suretle ölüm sonucunun meydana gelebileceğini öngörmelerine rağmen kaçak rakıları piyasaya vererek sanıklar … ve …’in ise yasal olmayan şekilde üretildiğini bildikleri, insan sağlığı için tehlikeli olup ölümlere yol açabilen rakıları satışa arz ederek kişi ya da kişilerin ölebileceğini açıkça öngörmelerine rağmen sonucu kabullenerek eylemlerini gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında, olası kasıtla öldürme suçundan, ölümüne neden oldukları maktul sayısınca TCK’nın 81/1 ve 21/2. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile sanıklar …ve …’ın bilinçli taksirle ölüme neden olma, sanıklar … ve …’in ise taksirle öldürme suçlarından cezalandırılmalarına karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,

Daire Üyeleri D. Kahveci ve C. Topaktaş ise; sanıkların eylemlerinin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Bozmaya uyan Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 23.12.2015 tarih ve 315-502 sayı ile; sanıkların eylemlerinin olası kasıtla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanık …’ın TCK’nın 81/1, 21/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanık …’ın ise aynı Kanun’un 81/1, 21/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca (2 kez) 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.

Hükmedilen ceza miktarlarına göre karar tarihi itibarı ile resen temyize tabi olan hükümlerin, sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.03.2018 tarih ve 4759-1057 sayı ile; hükümlerin onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyeleri C. Topaktaş ve T. Ateş ise sanıkların eylemlerinin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.06.2018 tarih ve 65969 sayı ile;

“…Sanıklar … ve …’ün ölüme neden olan ve metil alkol içeren sahte rakının üreticileri oldukları, rakıların pazarlamasının sanık … tarafından yapıldığı, sanık …’ün aynı zamanda yasal olarak üretilen rakı ve içecekleri de pazarladığı, sanık …’ün, büfe işleten sanık …’e başka ürünlerin yanı sıra bu sahte rakılardan da sattığı, yine sanık …’ün kasap dükkânı olup, büfe malzemeleri de satan sanık …’a bu sahte rakılardan sattığı, sanık …’in sattığı rakıdan alarak içen …’in öldüğü, sanık …’un sattığı rakılardan içenler … ve …’nin öldüğü, sanık …’un bu rakıları arkadaşları …ve …’le birlikte kendilerinin de içtiklerini savunduğu, bu savunmasının tanıklar Yurdaer ve Burhan tarafından da doğrulandığı olayda; büfecilik yapan ve ölüme neden olan sahte rakıları maktullere satan sanıklar … ve …’ın rakıların sahte olduklarını bilebilecek durumda oldukları, ancak piyasada sahte olarak üretilen tüm rakıların ‘metil alkol’ içermeyip ölüme neden olmadığının bilindiği, sanıklar … ve …’ün üretiminde ‘metil alkol’ kullandıklarını sanıklar … ve …’un bilebilecek durumda olmadıkları gözetildiğinde, sanıklar … ve …’ın eylemleri, bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.07.2018 tarih ve 3142-3385 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklar … ve … hakkında olası kasıtla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup inceleme sanıklar … ve … hakkında olası kasıtla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin olası kasıtla öldürme suçunu mu yoksa bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

Birleştirilen dosyalara ilişkin delillerin ayrı ayrı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

1. Olay…’in ölümü

20.03.2009 tarihli ölü muayene tutanağında; … ile ilgili hastane evrakından maktulün 13 Mart akşamı evinde alkol aldığı, 14 Mart saat 22.00’ye kadar evinde uyuduğu, uyandığında gözlerinin görmediğini eşine ifade ettiği, Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesine getirildiğinde durumunun kötü, bilincinin bulanık, pupillerin hafif dilate olduğu, ileri tetkik ve tedavi için 15.03.2009 tarihinde Bursa Yüksek İhtisas Hastanesine sevk edildiği, metanol zehirlenmesi teşhisi ile acil servise getirildiği, acil serviste kalbinin durduğu, entübe edildiği, yoğun bakımda metanol zehirlenmesi ile ilgili tedavi uygulandığı, tüm tıbbi müdahalelere rağmen maktul …’in 20.03.2009 tarihinde öldüğü, bedeninde herhangi bir darp cebir izi ile ateşli veya ateşsiz silah yaralanmasının bulunmadığının belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince maktul … hakkında düzenlenen 06.08.2009 tarihli otopsi raporunda; 50 yaşında, 165 cm boyunda ve 95-100 kg ağırlığındaki cesetten elde edilen organ parçalarında, mide içeriğinde veya kan ve idrarda etanol veya metanol tespit edilemediği, kişinin kesin ölüm sebebinin tespiti konusunda tüm adli tahkikat evrakının ve patoloji preparatlarının gönderilmesinden sonra görüş alınmasının uygun olacağının bildirildiği,

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 10.05.2010 tarihli ek raporda; maktul … ile ilgili hastane evrakı, otopsi raporu ve tıbbi belgeler birlikte incelendiğinde, kişinin ölümünün metanol zehirlenmesi ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana geldiğinin belirtildiği,

15.03.2009 tarihli tutanakta; maktul …’in evde içtiği Burgaz marka 70 cl’lik ve içinde hâlen bir miktar rakı bulunan şişesinin kolluk görevlilerince maktulün evinden alınarak muhafaza altına alındığının ifade edildiği,

15.03.2009 tarihli tutanakta, maktul …’in eşinin beyanlarından, maktulün rakıyı sanık …’a ait tekel büfesinden aldığının anlaşılması üzerine, saat 16.50 sıralarında sanığın satış yaptığı Mustafakemalpaşa ilçesindeki Ufuk Büfeye gidildiği, sanığın maktulü tanıdığını ve kendisine sürekli rakı sattığını ifade ettiği, maktule sattığı rakılarla aynı marka 21 şişe rakının daha büfede bulunduğunu beyan etmesi üzerine, 21 şişe 70 cl’lik dolu Burgaz Rakı şişesinin muhafaza altına alındığı, yapılan ilk incelemede maktulün evinden alınan Burgaz rakı şişesindeki barkod numarası ile bu 21 şişedeki barkod numaralarının aynı olduğunun belirtildiği,

Karacabey ve Mustafakemalpaşa ilçelerinde Burgaz alkollü içeceklerin dağıtım sorumlusu … ve aynı ilçelerde Tekel ürünlerinin dağıtım sorumlusu olan … tarafından düzenlenen 16.03.2009 tarihli tutanaklarda; sanık …’ın büfesinde bulunarak el konulan 21 adet Burgaz marka rakı şişesi üzerinde yapılan inceleme sonucu, şişelerin kapaklarında bulunması gereken üretim tarihi ve seri numaralarının bulunmadığı, orijinal şişelerle kıyaslandığında kapaktaki yazı karakterinin farklı olduğu, bandrolün mor ışığa tepki vermediği, kolideki tüm şişelerin aynı standartta olmadıkları, bazı şişelerin daha önce kullanılmış olmaları nedeniyle yıpranmış görünüm sergiledikleri, şişelerden birinin içerisinde eski bandrol parçalarının bulunduğu, bu tespitlere göre Burgaz marka rakı şişelerinin sonradan gayriresmî olarak dolduruldukları ve sahte üretim olduğu kanaatine varıldığının bildirildiği,

T.C. Maliye Bakanlığı Bursa Vergi Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 24.03.2009 tarihli tutanakta; sanık … tarafından işletilen Ufuk Tekel Büfesinde satışa sunulmuş olan 21 adet 70 cl’lik Burgaz rakısı üzerinde yapılan inceleme sonucu, şişelerin üzerinde TAPDK bandrolü bulunduğu ancak yapılan cihazlı kontrolde cihazın bandrolleri okuyamadığı ve uyarı verdiği, bandroldeki hologramın görünmediği, içkilerin sahte olabileceği düşünüldüğünden söz konusu 21 şişe rakıya Mustafakemalpaşa Emniyet Müdürlüğü görevlilerince el konulduğunun ifade edildiği,

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bursa Gıda Kontrol ve Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünce düzenlenen 17.03.2009 tarihli muayene raporunda; Mustafakemalpaşa Emniyet Müdürlüğünce incelemeye gönderilen 70 cl’lik ağzı kapalı cam şişedeki rakının yapılan analizinde % 0,07 oranında etil alkole, % 49,93 oranında ise metil alkole (metanole) rastlandığının belirtildiği,

Mustafakemalpaşa Tarım İlçe Müdürlüğünce düzenlenen 25.03.2009 tarihli yazıda; Türk Gıda Kodeksi Distile Alkollü İçkiler Tebliğinde rakı ile ilgili düzenlemede “…hacmen alkol miktarının etil alkol cinsinden en az % 40, metil alkol içeriğinin hacmen % 100 alkolün hektolitresinde 150 gr’dan fazla olmamalıdır” hükmü gözetildiğinde numunedeki % 49,93 oranındaki metil alkolün tebliğe göre çok yüksek olduğu ve insan sağlığına çok zararlı olduğunun ifade edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan … Kollukta; maktul …’in eşi olduğunu, sanık …’ın maktul eşini “Ucuz rakı var” diyerek büfesine çağırdığını, maktulün de 13.03.2009 tarihinde saat 18.00 sıralarında sanığın işlettiği büfeye içki almaya gittiğini, akşam eve bir şişe rakıyla geldiğini, getirdiği bu rakıyı içen maktulün 14.03.2009 tarihinde saat 22.30 sıralarında göğüs ve göz ağrısından yakınmaya başladığını, maktulü Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesine götürdüğünü, tedavisi yapılıp maktul biraz rahatlayınca eve gönderildiklerini, 15.03.2009 tarihinde saat 11.00 sıralarında maktulün göğsünün ağrıdığını, gözlerinin görmediğini, nefes almakta zorluk çektiğini söylemesi üzerine yeniden Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesine gittiklerini, buradan Bursa Yüksek İhtisas Hastanesine sevk edildiğini, eşine rakıyı satan sanık …’dan şikâyetçi olduğunu,

Asliye Ceza Mahkemesinde; eşi maktul …’in olay günü öğleden sonra eve elinde bir şişe rakıyla geldiğini, sabah evden çıktıktan sonra başka bir yere rakı almaya gittiği sırada sanık …’in kendisine telefon açtığını ve kendisinde ucuz rakı olduğunu söylediğini, telefonla çağırması üzerine sanık …’in iş yerine gittiğini, onunla oturup çay içtiklerini, sanığın muhtar adayı olduğu için kendisinden oy istediğini, daha sonra bir yere gidip işini hallettiğini, dönerken sanık …’ten rakı aldığını, maktulün kendisine anlattığını, bu konuşmalar sırasında oğlu …’ın evde olduğunu, ayrıca o gün evlerinde …’ın da misafir olarak bulunduğunu, maktulün aynı gün akşam saat 23.00’ten sonra şişedeki rakının yarısını içip yattığını, cumartesi günü maktulü kahvaltıya kaldırmak istediğini ancak maktulün kalkmadığını, akşam yemeğine de kalkmadığını, sürekli uyuduğunu, arada bir uyandığında kendileri ile konuşup tekrar uyuduğunu, maktulün şeker hastası olduğunu ancak hastalığı ciddi boyutta olmadığı için ilaç kullanmadığını, maktul bütün gün uyuyunca alkol komasına girmiş olabileceğini düşünüp cumartesi akşamı saat 22.00 sıralarında maktulün kardeşi…ile birlikte kendisini hastaneye götürdüklerini, burada serum takıldığını, bilinci açık olan maktulün yürüyerek hastaneden çıktığını, eve döndüklerinde maktulün kusmaya başladığını, yatıp uyuduklarını, ertesi gün de maktulün uykudan kalkamadığını, ara sıra kustuğunu, durumu fenalaşınca cankurtaran çağırıp hastaneye götürdüklerini, burada maktulün bilincini kaybettiğini, gözlerinin görmez olduğunu, vücudunun morardığını, maktulü Bursa Yüksek İhtisas Hastanesine sevk ettiklerini, burada da maktule birtakım tedaviler uygulandığını ancak maktul eşini kaybettiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,

Katılan … Taslı Asliye Ceza Mahkemesinde; maktulün kızı olduğunu, pazar günü sabah saatlerinde annesinin telefonla kendisini arayıp babası maktulün çok rahatsız olduğunu Bursa’ya doktora gideceklerini söylediğini, bunun üzerine maktulün evine gittiğini, yüzü sapsarı, elleri çok soğuk olan maktulün nefes almakta zorlandığını, bilincinin açık olduğunu, kendi üzerindeki elbiseleri çıkarmaya çalıştığını, maktulün oturup sonra tekrar yattığını, ne yaptığını bilemediğini, maktule ne olduğunu sorduğunda, bilemediğini söylediğini, konuşmakta zorlandığını, maktule “Baba, kalk yüzünü yıkayalım” dediğini, zorla kaldırıp elini yüzünü yıkadığını, koluna girip koltuğa oturttuğunu, istemesi üzerine kendisine bir bardak su verdiğini, maktulün bardağı eli ile yoklayarak bulmaya çalıştığını görünce gözlerinin görmediğini fark ettiğini, maktulün perdeyi açmak istediğini ancak perdeyi bulamadığını ve yere yığıldığını, çağırmaları üzerine gelen cankurtarana bindiklerinde maktulün ağzının köpürmeye başladığını, bir daha konuşamadığını, sedyeden kendisini sağa sola atmaya başladığını, bilincinin tamamen kaybolduğunu, gözlerinin beyazlaştığını, daha sonra maktulü Bursa’ya Yüksek İhtisas Hastahanesine götürdüklerini, kendisinin ise Bursa’ya gitmediğini, babası maktul … ile cuma günü akşam rakıyı aldıktan sonra, ancak henüz içmeden önce görüştüğünü, maktulün kendisine, sanık …’in iş yerine gittiğini, oradan rakı aldığını …’in kendilerinden oy beklediğini söylediğini, ancak ucuz rakıdan bahsetmediğini, bu olaydan önce babasına piyangodan 125 TL ikramiye çıktığını, maktulün bu para ile rakı aldığını,

Katılan … Asliye Ceza Mahkemesinde; maktul …’in oğlu olduğunu, maktul babasının rakı alıp geldiği günün akşamı, evde rakıyı içerken bu rakıyı sanık …’dan aldığını, …’in “Ucuz rakı var, gel al” dediğini annesi ile konuşurlarken duyduğunu, babasının akşam saat 22.00 sıralarında rakıyı içtiğini, ertesi gün yani cumartesi günü akşam saat 22.00 sıralarında rahatsızlanınca hastaneye götürdüklerini, daha sonra babasının eve getirildiğini, eve geldikten sonra da babasının yatmayı sürdürdüğünü uzun süre yataktan kalkmadığını, annesinin daha sonra babasını hastaneye götürdüğünü, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Tanık … Asliye Ceza Mahkemesinde; olay günü maktul …’in evinde misafir olarak bulunduğunu, maktul …, 125 TL ikramiye kazandığını söyleyince kendisi ile bir müddet konuştuklarını, maktulün dışarıya çıkıp kendilerine börek, çörek tarzı bir şeyler almak istediğini, çok neşeli olduğunu, “Akşama da bir çilingir sofrası kurarım” dediğini, maktul evden çıkıp geri döndüğünde elinde rakı şişesi görmediğini, maktul ile 5 – 10 dakika kadar daha oturduklarını, maktulün kendisine ucuz rakı ile ilgili bir şeyden bahsetmediğini, eşi ile de ucuz rakı ile alakalı bir şey konuşulmadığını, daha sonra kendisinin evden çıkıp gittiğini, maktul …’in parasızlıktan genellikle şarap içtiğini, ancak maaşını aldığında rakı içebildiğini,

Tanık … Asliye Ceza Mahkemesinde; maktul …’in kayınbiraderi olduğunu, cumartesi günü saat 12.30 sıralarında, maktulün eşi Gülümser’in gelerek maktulün sabahtan beri uyuduğunu, hiç kalkmadığını söylemesi üzerine, maktulün kardeşine de haber verip evine gittiklerini, eve vardıklarında maktulün yatakta oturuyor olduğunu, maktulle bir süre konuştuklarını, doktora götürmeyi teklif ettiklerini, maktulün ise bir şeyi olmadığını söylediğini, 10-15 dakika kadar maktulle konuştuklarını ancak maktulün sersem gibi olduğunu, rakıdan zehirlenmiş olabileceğini düşünüp içtiği rakıyı mutfakta kontrol ettiğini, tattığı rakının zehir gibi acı olduğunu, kendisinin de rakı içtiğini ancak bu rakıyı ağzına aldığında rakının çok acı olduğunu hemen fark ettiğini, ağzındaki rakıyı tükürdüğünü, maktule tekrar doktora gitmeyi teklif ettiğini, maktulün gitmek istemediğini, daha sonra evden ayrıldığını,

Hakkında olası kasıtla öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri kesinleşen inceleme dışı sanık … Mustafakemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığında; tekel bayisi işlettiğini, ayrıca ilçelere de toptan alkollü içki sattığını, Fasıl – Mercan şirketine ait ürünlerin yetkili bayisi olduğunu, Pera Pilsen markasının da bayiliğini yaptığını, Mustafakemalpaşa’ya zaman zaman gelip yasal olarak alkollü içki satışı yaptığını, bu markaların bayiliklerini sürdürmekle birlikte 2008 yılı Kasım veya Aralık aylarından sonra bu firmaların mallarını satmaktan vazgeçtiğini, 2009 yılı Şubat ayına kadar Mustafakemalpaşa ilçesine gelmediğini, bunu tam hatırlamadığını, belki de gelmiş olabileceğini, genel olarak şarap dağıtımı yaptığını, ancak bir miktar da Burgaz marka yaş üzüm rakısı sattığını, Burgaz markasına ait toptan dağıtım yetkisinin resmî olarak bulunmadığını, ancak istese böyle bir izin alabileceğini, bir miktar Burgaz marka yaş üzüm rakısını İstanbul ilinden temin ettiğini, 2009 yılının Şubat ayında Mustafakemalpaşa ilçesine geldiğinde önceden tanıdığı ve birçok kez alkollü içki satışı yaptığı sanık …’a 1-2 koli Burgaz marka yaş üzüm rakısı verdiğini, ölen …’i tanımadığını, sanık …’e verdiği Burgaz marka yaş üzüm rakısı nedeniyle …’in öldüğü iddiasını yeni öğrendiğini, İstanbul ilinden temin ettiği Burgaz marka yaş üzüm rakısının sahte etiketli, sahte bandrollü ve kaçak üretim olduğunu bilmediğini, bilebilecek durumda da olmadığını, bu rakıları bir alacağına karşı, “spot” olarak aldığını, spot alım yaptığında bir kolide yaklaşık 20-25 TL daha az para ödediğini, aldığı rakıların sağlığa zararlı olduğunu bilmediğini,

İstinabe olunan Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinde; 2005 yılından beri tekel maddelerinin dağıtımı ve pazarlama işi ile uğraştığını, tekel dağıtıcı belgesinin bulunduğunu, olay tarihinden öne İstanbul ili, Kartal ilçesinde inceleme dışı sanık …’dan, Burgaz firmasının kendi fabrikasından ucuza aldığını söylemesi üzerine inanarak 30 kg rakı satın aldığını, bunlardan 2 koli Burgaz rakısını sanık …’a verdiğini, önceden ise sanık …’e Mercan ve Fasıl marka rakı sattığını, rakıların sahte olduğunu bilmediğini, iki dağıtım belgesinin bulunduğunu,

İfade etmişlerdir.

Sanık … 15.03.2009 tarihinde Kollukta tanık sıfatıyla; Mustafakemalpaşa ilçesinde, Çaltılıbük köy garajında 10 yıldır Ufuk Büfe isimli tekel ürünleri sattığı iş yerini çalıştırdığını, her zaman alışveriş yaptığı ve ismini … olarak bildiği kişinin 9 Mart 2009 tarihinde saat 20.30 sıralarına büfesine gelerek Metro Alışveriş Merkezi’nden aldığını belirttiği rakılardan satın almak isteyip istemediğini sorduğunu, 2 koli alabileceğini söylediğini, …’in arabasının arkasından 2 koli Burgaz marka rakıyı çıkarıp getirdiğini, rakıları piyasa fiyatından satın aldığını, …’e 150 TL’yi peşin verdiğini, kalan 278 TL’yi ise bir sonraki gelişinde vereceğini söylediğini, yerel seçimler nedeniyle muhtar seçiminde oy kullanacak seçmen listelerini incelerken, sürekli müşterisi olan maktul …’in ismini görünce, 13 Mart 2009 tarihinde İsmail’i telefonla arayıp büfeye çağırdığını, muhtarlığa aday olduğunu ve destek beklediğini söylediğini, maktulün kendisine Burgaz marka rakı gelip gelmediğini sorduğunu, “Rakı geldi” diye cevap verdiğini, İsmail’in büfeden ayrılıp aynı gün, akşam saatlerinde geri geldiğini ve 1 şişe büyük Burgaz rakısı istediğini, kendisine 20 TL bedelle bir şişe rakı sattığını, polislerin büfesine gelmesi ile …’in alkol zehirlenmesi sonucu Bursa’ya hastaneye kaldırıldığını öğrendiğini, rakıların sahte olup olmadığını bilmediğini, rakılarda şüphe uyandıracak herhangi bir şeyin olmadığını,

17.03.2009’da Kollukta şüpheli sıfatıyla müdafi huzurunda; lise mezunu ve esnaf olduğunu, 10.03.2009 tarihinde, saat 20.00 sıralarında ismini … olarak bildiği kişiden tanesine 17 TL vererek 2 koli rakı aldığını, bu alışverişin toplam 408 TL tuttuğunu, …’e 150 TL verdiğini, kalan tutarı hafta içi vereceğini söylediğini, 10 senedir …’i tanıdığını, bu şahsın ilçeye gelip kendisine ve birçok tekel bayisine ve birahaneye içki verdiğini, …’ten aldığı rakılardan 1 şişeyi maktul …’e, 2 şişeyi ise tanımadığı başka kişilere sattığını, kalan 21 şişeyi ise güvenlik görevlilerine teslim ettiğini, bugüne kadar zaman zaman içki satın aldığı …’ten hiç fatura almadığını, …’in iki yıl öncesine kadar …Bölge Dağıtım sorumlusu olarak çalıştığını ve bu şirket adına alkollü içecek getirdiğini bildiğini, …’in daha sonra bu şirketini Susurluk’tan birilerine devrettiğini, alkollü içecek ve sigara dağıtımı yapan şirketlerin hiçbir şekilde faturasız mal vermeyeceklerini bildiğini ama …’in samimiyetine inandığı için haftaya fatura getireceğini söyleyince ona kandığını, …ile son iki yıldır yaptığı alışverişlerine ilişkin faturasının bulunmadığını, …’in içkileri getirdiği aracın üzerinde 1 ay öncesine kadar Mercan Rakı reklamı olduğunu ama satış yaptığı günkü aracın farklı olduğunu, ilk kez Burgaz marka rakı aldığını, markayı ve şişeyi iyi tanımadığını, 10 yıldır tanıdığı ve bugüne kadar hiç sorun yaşamadığı …’e güvendiğini,

Mustafakemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığında; yaklaşık 10 yıldan beri büfe işlettiğini, büfede alkollü içki de sattığını, ilk kez 10.03.2009 tarihinde …’ten 2 koli içerisinde toplam 24 adet 70 cl’lik Burgaz marka rakı aldığını, …’ün…markalarının bayisi olduğu zamanlarda kendisinden…marka rakı satın aldığını, …’ün resmî olarak satış yetkisi olduğunu düşünerek bu kez de ondan Burgaz marka 24 adet rakı satın aldığını, bu rakıları satın aldığı sırada herhangi bir olağan dışı durum görmediğini, şişelerdeki etiketin, bandrolün ya da hologramın sahte olabileceğini düşünmediğini, …’ün kendisine bundan sonra Burgaz marka rakı getireceğini söylediğini, 24 şişe 70 cl’lik Burgaz marka rakıyı şişesi 17 TL’den toplam 408 TL bedelle satın aldığını, Tekel rakısı da sattığını ancak Tekel rakısına 24 TL ödediği için daha ucuz olan Burgaz marka rakı aldığını, muhtar adayı olduğu için 13.03.2009 tarihinde önceden kendisini tanıdığı maktul …’i cep telefonundan arayıp yanına çağırdığını, büfede görüştükleri sırada, rakıları gören maktulün rakılardan satın almak istediğini, maktule 1 şişe Burgaz marka rakıyı 20 TL’ye sattığını, rakıların sağlığa zararlı olduğunu bilmediğini, yasal olduklarını zannettiğini, sahte rakı satma niyetinin bulunmadığını, iş yerindeki 21 adet rakıya el konulduğunu, rakılardan bir şişesini maktule, kalan iki şişeyi ise hatırlamadığı iki kişiye birer adet sattığını,

Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesinde; maktul … ile 10 yıllık dost olduklarını, kasten hareket etmediğini, maktulün öldüğünü duyunca baş sağlığı dilemek için evine dahi gittiğini, sattığı içkileri yetkili bayiden aldığını, rakıları satın aldığı …’ün 3-4 yıl öncesine kadar …marka rakıların bayisi olduğunu, bu şahıstan birkaç kez rakı aldığını, Burgaz marka rakıyı ise ilk kez yine bu şahıstan aldığını, …’in içkileri getirdiği aracın logolarının yeni çıkarılmış olduğunu, araçta herhangi bir bayi reklamı veya yazısının bulunmadığını, araç içinde 25-30 koli Burgaz marka rakı olduğunu, bu rakılardan 2 koliyi Burgaz rakının yetkili bayisinden aldığı fiyata yani 17 TL’ye satın aldığını ve müşterilerine 20 TL’ye sattığını, şişelerin bandrollü, normal bilyalı kapaklı olduğunu, 10 yıldır bu işi yaptığı hâlde rakıların sahte olduğunu anlamadığını, büfesine haftada 3-4 kişinin rakı satmak için geldiğini ancak bu kişilerden rakı almadığını, …’i tanıyıp güvendiği için ondan rakı satın aldığını, kendisinden başka kişilerin de …’ten rakı aldıklarını, maktul … ile yaptığı alışverişten 3 TL kazandığını, rakının sahte olduğunu anlasa, 10 yıllık dostuna kesinlikle satmayacağını,

Mustafakemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesinde; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, sanık …’in önceden Fasıl ve Mercan marka rakıların bayiliğini yaptığını, kendisinden daha önce de rakı aldığını, olay gününden üç gün önce …’in arabasında 20-25 koli rakı olduğu hâlde geldiğini, bayiliği aldığını, kendisinden rakı alıp almayacağını sorduğunu, kendisinin de müşterilerinin talepleri nedeniyle şişesi 17 TL’den 2 koli rakı aldığını, …’in kendisine faturayı haftaya getireceğini söylediğini, kendisine 150 TL verdiğini, 258 TL borcunun kaldığını, …’in arabasında 15- 20 koli daha mal olduğu için ve Burgaz marka rakının bayiliğini aldığı için hiçbir şeyden şüphelenmediğini, o tarihe kadar hiç Burgaz rakısı satmadığını, 29 Mart tarihinde yapılacak yerel seçimlerde muhtar adayı olduğu için maktul …’in kardeşinden telefon numarasını alıp İsmail’i oy istemek amacı ile telefonla arayıp iş yerine çağırdığını, iş yerinde bir müddet oturduklarını, çay içtiklerini, İsmail’in rakıları görüp bir tane satın almak istediğini, kendisinin de maktule rakı sattığını, rakıların sahte olduklarını bilmediğini, rakıların bandrollü olduğunu bu yüzden şüphelenmediğini,

Ağır Ceza Mahkemesinde; …’ün resmî olarak Efe, Burgaz ve Fasıl marka rakıların bayiliğini yaptığını, resmî satıcıdan aldığı rakının sahte olduğunu bilmesinin mümkün olmadığını, bandrolü, şişesi her şeyi tam olan rakıları rayiç fiyattan satın aldığını ancak rakıların faturasının olmadığını, rakıları satan …’ün faturayı daha sonra getireceğini söylediğini, …’in Mustafakemalpaşa ilçesinin yarısına resmî olarak rakı sattığını,

Savunmuştur.

2. Olay … ve …’in ölümü

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince maktul … hakkında düzenlenen 08.04.2009 tarihli otopsi raporunda; 59 yaşında, 175 cm boyunda ve 70-75 kg ağırlığındaki erkek cesedinde herhangi bir darp cebir izi ile ateşli veya ateşsiz silah yarasına rastlanılmadığı, cesetten alınan kan, idrar, mide muhtevası ve iç organ parçalarının Kimya İhtisas Dairesince incelenmesi sonucu verilen 26.03.2009 tarihli rapora göre kanda 54 mg/dl (0,54 promil) metanol (metil alkol) bulunduğu, etanol (etil alkol) bulunmadığı, kişinin ölümünün metil alkol zehirlenmesi sonucu meydana geldiğinin belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince maktul … hakkında düzenlenen 08.04.2009 tarihli otopsi raporunda; 78 yaşında, 163 cm boyunda ve 70-75 kg ağırlığındaki erkek cesedinde herhangi bir darp cebir izi ile ateşli veya ateşsiz silah yarasına rastlanılmadığı, cesetten alınan kan, idrar, mide muhtevası ve iç organ parçalarının Kimya İhtisas Dairesince incelenmesi sonucu verilen 26.03.2009 tarihli rapora göre kanda 159 mg/dl (1,59 promil) metanol (metil alkol) bulunduğu, etanol (etil alkol) bulunmadığı, kişinin ölümünün metil alkol zehirlenmesi sonucu meydana geldiği ifadelerine yer verildiği,

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesi Toksikoloji Şubesince düzenlenen 23.03.2009 tarihli raporda; mağdur …’den 18.03.2009 tarihinde alınan kan örneğinde metanol veya etanole rastlanılmadığı, sanık …’ın işlettiği büfeden alınan 10 adet açılmamış rakı şişesinde metil alkol (metanol) bulunduğu, etil alkol (etanol) bulunmadığı, yine arsada bulunarak incelemeye gönderilen şişede de metil alkol bulunduğu, etil alkol bulunmadığının bildirildiği,

Burgaz Alkollü İçkiler Sanayi Ticaret AŞ yetkilisince düzenlenen 29.01.2010 tarihli cevap yazısında; 2008 yılının Eylül ve Ekim ayları ile 2009 yılının Mart ayında 70 cl’lik Burgaz yaş üzüm rakısının vergili satış fiyatının 17,83 TL olduğunun belirtildiği,

Burgaz Pazarlama ve Dağıtım Limited Şirketi yetkilisince düzenlenen 27.01.2010 tarihli cevap yazısında; 2008 yılının Eylül ve Ekim ayları ile 2009 yılının Mart ayında 70 cl’lik Burgaz yaş üzüm rakısının bayi alış fiyatının 17,07 TL, bayi satış fiyatının 18,09, raf satış fiyatının ise 19,90 TL olduğunun ifade edildiği,

18.03.2009 tarihli ihbar tutanağında; “Mudanya ilçesi, Dereköy köyünden …, İpekyayla köyünden ise …’nin 15.03.2009 tarihinde içmiş oldukları içki sonrası rahatsızlanarak kaldırıldıkları hastanelerde vefat etmelerinden sonra Mudanya İlçe Jandarma Komutanlığına ait telefonu arayan ve ismini vermeyen erkek bir şahsın Dereköy köyünde …’ın işletmeciliğini yaptığı Tekel büfesinden, …’ın bir torba içerisinde alkol olduğu değerlendirilen çuvalı Dereköy köyündeki evine götürdüğünü ihbar etmesi üzerine, işbu ihbar tutanağı tarafımızca tanzim edilerek müştereken imza altına alınmıştır.” ibaresinin bulunduğu,

Gecikmesinde sakınca bulunması nedeniyle Mudanya Cumhuriyet Başsavcısının yazılı izni üzerinde sanık …’ın Mudanya ilçesi, Dereköy köyündeki ev ve eklentilerde arama işlemi yapıldığı, evin depo olarak kullanılan toprak zeminli bölümünde çuval içerisinde gazete kağıtlarına sarılmış 10 şişe 70 cl’lik Burgaz rakısının bulunduğu, tüm rakılarda 8697477260017 şeklinde, aynı barkod numarasının olduğu, rakıların muhafaza altına alındığının ifade edildiği,

17.03.2009 tarihli tutanakta; maktuller … ve …’nin konutlarında yapılan aramalarda herhangi bir içki şişesine rastlanılmadığı, ancak maktullerin içki içtikleri belirtilen dükkânın karşısındaki arazide çok sayıda boş alkol şişesinin olduğunun görüldüğü, bu boş şişelerden sadece birinin “Burgaz Rakı” etiketini taşıması üzerine, bu şişenin bulunduğu yerden alınarak muhafaza altına alındığı bilgisine yer verildiği,

18.03.2009 tarihli tutanakta; Mudanya Sulh Ceza Mahkemesinin 18.03.3009 tarihli ve 2009/80 sayılı değişik iş kararı doğrultusunda, sanık … tarafından işletilen Tekel bayisinde arama yapıldığı, arama sonucu 10 adet 35 cl’lik Yeni Rakı, 1 adet 100 cl’lik Yeni Rakı ve 20 adet 35 cl’lik Beyoğlu marka rakının cam dolap içerisinde bulunarak el konulduğu, işletme sahibinin bu rakılara ait olduğunu belirttiği ve RİT Gıda Dağıtım Tekel Tem. Mad. San. Tic. Ltd. Şti’ye ait 538687, 536329 ve 539341 seri numaralı faturalar ile ESERPA Paz. Turz. İnş. Nakl. San. Tic. AŞ’ye ait 675811, 681725 ve 680463 seri numaralı faturalara tahkikata esas olmak üzere el konulduğunun belirtildiği,

18.03.2009 tarihli tutanakta; Dereköy köyünde büfe işleten Necdet Oruç’un iş yerinde ve evinde Sulh Ceza Mahkemesinden alınan karar doğrultusunda yapılan aramada herhangi bir alkollü içkiye rastlanılmadığının ifade edildiği,

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Denetim Daire Başkanlığı Uzmanı Şener Başar tarafından düzenlenen 08.05.2009 tarihli inceleme raporunda; …..84 T.C. Kimlik numaralı inceleme dışı sanık … hakkında kurum kayıtlarında, Kurumca düzenlenmiş herhangi bir satış izni belgesi görülemediği; bu şekilde ilgilinin 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un 5752 sayılı Kanun’la değiştirilen 8. maddesini (g) bendindeki “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından satış belgesi almadan tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı,etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası; perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmü uyarınca durumun mahalli mülki amirliğe bildirilmesinin uygun olacağının belirtildiği,

Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Sistemi üzerinde yapılan sorgulamada; haklarında olası kasıtla öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen inceleme dışı sanıklar … ve … ile diğer 3 farklı sanık hakkında; 30.12.2008 tarihinde Bandırma ilçesinde kiraladıkları bir tavuk çiftliğinde kaçak rakı imal etmek suretiyle 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’un 8. maddesine aykırılık ve bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçlarını işledikleri iddiasıyla Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.08.2009 tarih ve 1550-864 sayı ile kamu davası açıldığı, yargılamanın yürütüldüğü Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesince 20.10.2011 tarih ve 516-616 sayı ile; sanıkların bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçundan beraatlerine, … ve …’ün 4733 sayılı Kanun’un 8/1-3-4, TCK’nın 62 ve 52, 52/4. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 100.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye karar verildiği, temyiz talepleri üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince düzeltilerek onanmasına karar verilmek suretiyle hükümlerin 29.03.2016 tarihinde kesinleştiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan … Kollukta; maktul …’in eşi olduğunu, maktulün 15.03.2009 tarihinde gece geç saatlerde eve geldiğini, bir sonraki gün, yataktan çıkmadan tüm gün uyuduğunu, 17.03.2009 tarihinde uyandığında maktulü hâlâ yatarken görünce kendisini kaldırdığını, çorba pişirip içirmeye çalıştığını ancak maktulün kustuğunu, bir süre sonra bağırarak gözlerinin görmediğini söylediğini bunun üzerine maktulü hastaneye götürdüklerini, maktulün içtiği içki ile ilgili bilgi sahibi olmadığını, zaten maktulün içki içtiğini kendisinden hep sakladığını,

Katılan … istinabe olunan Mudanya Asliye Ceza Mahkemesinde; maktul …’nin oğlu olduğunu, kimya mühendisliği eğitimi aldığını, babasının Dereköy’e gidip diğer maktul … ile birlikte sık sık içki içtiğini, içkileri hep sanık …’dan aldıklarını, tahminine göre sanığın sattığı rakıların sahte olduğunu, zira babasının daha önceleri de içki içtikten sonra midesinin rahatsız olduğunu, yürürken bir şeyin kendisini aşağı doğru çektiği şeklinde şikâyetlerini dile getirdiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,

Katılan … aşamalarda benzer şekilde; maktul …’nin oğlu olduğunu, babasının sürekli içki içen biri olduğunu, Dereköy’deki arkadaşı diğer maktulün yanına gidip sık sık birlikte içki içtiğini bildiğini, içkiyi kimden nasıl aldıkları hususunda bilgisinin bulunmadığını, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,

Mağdur … aşamalarda benzer şekilde; Dereköy köyünde ikamet ettiğini, olaydan yaklaşık bir ay kadar önce İpekyayla köyünde ikamet eden maktul …’den 1.500 TL karşılığında bir römork satın aldığını, olaydan 15 gün önce bu borcunun 750 TL’sini …’e ödediğini ve kendisine bir yemek sözü verdiğini, 19.03.2009 tarihinde …’nin Dereköy’e geldiğini, yanında diğer maktul …’in de bulunduğunu, vermiş olduğu yemek sözünü tutmak için köyde kasaplık ve içki bayiliği yapan sanık …’a bir kilo köfte yaptırdığını, daha sonra kahveye gittiğini, bir süre sonra …’nin gelerek “Birlikte yemek yiyelim” demesi üzerine maktul …’in boş olan evinin yanında bulunan dükkâna maktul … ile birlikte gittiğini, …’in dükkânda bulunan dolaptan bir şişe rakı çıkardığını, rakının Burgaz marka olup açılmamış bir şişede olduğunu, …’in boş dükkânında birlikte rakıyı içmeye başladıklarını, kendisinin iki duble rakı içtiğini ve köftelerden yediğini, daha fazla içmeden kalktığını maktuller … ve …’in ise içmeye devam ettiklerini, az içtiği için kendisinin herhangi bir rahatsızlık duymadığını, iki gün sonra akşam saatlerinde … ve …’in öldüklerini duyduğunu, kontrol amacıyla hastaneye gittiğinde hiçbir şeyinin olmadığını öğrendiğini, herhangi bir rahatsızlığı bulunmadığından kimseden davacı … şikâyetçi olmadığını, Kollukta farklı olarak köyde kendisini “Hacı” olarak bildiği maktul …’e Burgaz rakısını nereden aldığını sorduğunu, maktulün ise “Sorma bir yerlerden aldım işte,” dediğini,

Tanık Necdet Oruç Kollukta; sanık … gibi Dereköy köyünde tekel bayisi işlettiğini, yaklaşık 5 yıldır içki satışı yaptığını, satışını yaptığı ürünleri köye gelen Mey İçki firması görevlilerinden fatura karşılığında bandrollerini kontrol ederek teslim aldığını, ekonomik sıkıntı nedeniyle yaklaşık bir aydır dükkâna rakı alamadığını, sadece bira sattığını, maktul …’i aynı köyde yaşamaları nedeniyle tanıdığını, sürekli içen maktul …’ın bir başına 70 cl’lik rakıyı içip sarhoş bile olmayacak bir bünyeye sahip olduğunu,

İnceleme dışı sanık Sedat Kaya aşamalarda benzer şekilde; Mudanya ilçesinin Kumyaka köyünde ikamet ettiğini, inceleme dışı sanık …’ten 3,5 yıldır içki aldığını, …’i Efe Rakının pazarlama elemanı olarak tanıdığını, 8 ay önce …’in 2 koli içerisinde 24 şişe 70 cl’lik Burgaz marka rakı getirdiğini, irsaliyeyi sonra vereceğini söylediğini, getirilen rakıyı denemek için açtığında ispirto kokusu aldığını, müşterilerden de şikâyet gelince elinde kalan rakılar için …’i aradığını, rakılarda sorun olduğunu söylediğini, …’in kendisine, “Elinde kalan rakıları satma, değiştireceğim” dediğini, 1,5 ay bu rakıları depoda sakladığını, …gelmeyince rakıları imha edip boş şişeleri çöpe attığını, bir daha da … ile alışveriş yapmadığını, Burgaz marka rakıları da ana bayisinden fatura ve irsaliyesini de teslim alarak satın aldığını,

Hakkında olası kasıtla öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen inceleme dışı sanık … Mudanya Cumhuriyet Başsavcılığında; 2009 yılı başına kadar Bursa ilinde Pera Pilsener adlı alkol ürünlerinin resmî bayiliğini yaptığını, hâlen de bu firmanın bayisi olduğunu ancak yılbaşından beri işleri bozulduğu için ticareti bıraktığını, maktulleri tanımadığını, Dereköy köyünden sanık …’ı tanıdığını, …’a ürün verdiğini, en son 2-3 hafta kadar önce sanığın Dereköy’deki kasap dükkânına gittiğini, …’a bir koli yani 12 adet yaş üzüm Burgaz marka 70 cl’lik rakıyı 180 TL’ye verdiğini, herhangi bir fatura ve irsaliye bırakmadığını, …’un Mahkemeye sunmuş olduğu ajandadaki yazıların kendisine ait olduğunu, hesaplardan düşüm yaptıklarını, …’un kendisine 692 TL borcunun kaldığını, Bursa’da kendisi gibi bu işi yapan 7-8 toptancı bulunduğunu, cumartesi günü kesinlikle …’a Burgaz marka rakı ya da başka bir alkol ürün teslim etmediğini, cumartesi günü hava çok soğuk olduğundan Bursa’da kaldığını, Burgaz marka rakıyı 2008 yılının 11 ve 12. aylarında İstanbul ili, Kartal ilçesinde alkol üzerine spotçuluk yapan … isimli şahıstan aldığını, …’ın kendisine herhangi bir irsaliye veya fatura vermediğini, bu şahıstan 10 koli içerisinde toplam 120 adet Burgaz marka rakı aldığını, 5 kolinin 35 cl’lik, 5 kolinin ise 70 cl’lik Burgaz marka yaş üzüm rakısı olduğunu, bunun karşılığında bir müşterisine ait 1. ayın sonlarında keşide tarihi olan 7.000 TL tutarında bir çek verdiğini, karşılığında başkaca mal da getirmesi gereken …’ın bu malları ise getirmediğini, o tarihten sonra bu 10 koli Burgaz marka rakıyı Ocak ayının sonunda Kumyaka’da Sedat Büfe’ye 1 koli 70 cl’lik, Bursa Yenişehir girişindeki Yeni Bayisi’ne 2 koli 70 cl’lik, Kemalpaşa ilçesinde yerini görevlilere gösterebileceği bir büfeye 1 koli 70 cl’lik, Dereköy’de sanık …’a 1 koli 70 cl’lik, Kemalpaşa ilçesinde, Tepeköy’de bir bayiye 1 koli 70 cl’lik Burgaz adlı yaş üzüm rakısı verdiğini, rakamları ve şişe hacimlerini yanlış hatırlıyor olabileceğini, yine Burgaz marka 2 koli votkayı da Ulubat’tan Kemalpaşa’ya girerken köy içerisinde bulunan Bakırköy isimli köydeki tekel bayine verdiğini, 10 koli 120 adet Burgaz marka rakı aldığını belirtmiş ise de bunlardan bir kısmının votka olduğunu, şu an iş yerinde Burgaz marka herhangi bir ürün olmadığını, diğer 2 koliyi ise ne yaptığını tam olarak hatırlamadığını, bahsettiği …’ın Kartal ilçesinde bulunan iş yerinde verdiği çek karşılığı mal getirmeyince kendisi ile konuşmaya gittiğini, bu yeri görevlilere gösterebileceğini, … kendisine irsaliye ve fatura vermediğinden kendisinin de mal verdiği iş yerlerine fatura ve irsaliye vermediğini, Mudanya İlçe Jandarma Komutanlığınca telefondan aranması suretiyle olaydan haberdar olduğunu, bilerek piyasaya sahte Burgaz marka rakı dağıtmadığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini, üniversitede okuyan 2-3 oğlu olduğunu, mağdurların yerine kendisini koyup bu aşamadan sonra üstüne düşen neyse onu yapmaya hazır olduğunu,

Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza mahkemesinde; bilerek ve isteyerek müsnet suçu işlemediğini, yıllar boyunca alkol satımı yaptığını, Kartal ilçesinden almış olduğu alkollü içeceklerin sahte olduğunu anlamadığını, anlamış olsa alıp satmayacağını, tutuksuz yargılanmak istediğini, devlete her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu, spot piyasa ile çalıştığından bazen faturasız alışverişler olabildiğini,

Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, 4-5 yıldan beri alkollü içki ve sigara satımı yaptığını, önceden tanıdığı inceleme dışı sanık …’ın aracının lastiğinin patladığını, yardım için kendisinin çağırdığını, … aracındaki içkileri Balıkesir’e götürdüğünü söylediğini, bir gün geçtikten sonra tekrar görüştüklerinde Balıkesir’deki şahsın parayı verememesi nedeniyle içkileri teslim etmediğini, kendisinin alıp alamayacağını sorduğunu, kabul edince her 70 cl’lik şişenin tanesini 14 TL’den hesapladıklarını, fatura istediğini ancak Balıkesir’deki şahıs adına fatura düzenlendiğinden onu iptal edip ondan sonra fatura verebileceğini …’ın kendisine söylediğini, bu olayın 2008 yılının yaz mevsiminde meydana geldiğini, ailesinin sağlık sorunları nedeniyle bir süre pazarlama işine çıkamadığını, suç tarihi civarında aldığı bu içkileri pazarlamaya çıktığını, sanık …’un işlettiği büfeye rakıların sahte olduğunu bilmeksizin bir koli bıraktığını, parasını almak için bitişikteki kasap dükkânına uğradığını, o esnada müşteriler olduğunu, …’un kendisine bir miktar para verdiğini, hesabı daha sonra yapıp bakiyesini almak üzere ayrıldığını, rakıların sahte olduğunu bilmediğini,

Hakkında olası kasıtla öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen inceleme dışı sanık … Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, İstanbul’un Kartal ilçesindeki atölyesinde viski üretimi yaptığını, …’e de satması için viski verdiğini, bunun dışında alkollü içki üretimi yapmadığını, kesinlikle rakı üretmediğini, bu nedenle sahte rakıyı piyasaya sürerek maktullerin ölümüne neden olduğu iddiasını kabul etmediğini, …’le kesinlikle rakı alışverişinin olmadığını,

Tanıklar …ve ….. aşamalarda benzer şekilde; sanık …’ın arkadaşı olduklarını, işlerin yoğun olduğu vakitlerde zaman zaman sanığın işlettiği tekel büfesine giderek sanığa yardımcı olduklarını, müşterilerle ilgilendiklerini, 15.03.2009 tarihinde de tekel bayisinde çalıştıklarını, maktuller …, … veya mağdur …’e Burgaz marka rakı satmadıklarını,

Tanıklar …ve … aşamalarda benzer şekilde; sanık …’ın arkadaşı olduklarını, 15.03.2009 tarihinde …’un işlettiği kasap dükkânında birlikte alkol aldıklarını, 1 adet 70 cl’lik, 2 adet 35 cl’lik Burgaz marka rakı içtiklerini,

İfade etmişlerdir.

Sanık … Kollukta; susma hakkını kullanmak istediğini,

Mudanya Cumhuriyet Başsavcılığında; Mudanya ilçesi, Dereköy köyünde ikamet ettiğini, köyde kasap dükkânı bulunduğunu, aynı zamanda amcasının adına kayıtlı bulunan tekel büfesini de 5-6 yıldır kendisinin işlettiğini, maktuller … ve …’i tanıdığını, …’la köylü olduklarını, …’in ise yakındaki İpekyayla köyünden olduğunu, maktullerin hemen her gün içki içtiklerini, …’ın depo olarak kullandığı yerde … ile birlikte alkol aldıklarını, zaman zaman bu kişilere satış yaptığını, genelde kasap dükkânında durduğunu, büfeyi açmadığını, alkol isteyen olursa gelip kendisinin bulduklarını, bazen arkadaşlarının da büfeden müşterilere satış yaptığını, büfesinde bira, şarap ve rakı bulundurduğunu, Burgaz marka rakı satmadığını ancak Cumartesi günü saat 13.00 sıralarında 5-6 yıldan beri tanıdığı ve ara sıra kendisinden Mercan ve Fasıl markalı rakı ürünlerini satın aldığı …isimli soy isminin Türkyılmaz olduğunu sandığı, Mercan ve Fasıl markalı ürünler ile Efe rakısının Bursa bayiliğini yapan şahsın yanına geldiğini, bu şahsa 692 TL borcunun bulunduğunu, …’in kendisinden 180 TL istediğini, hesaptan düşecek zannettiğini ve hesap defterini çıkartıp “Hesaptan düşmeyecek misin,” dediğini, …’in ise “Büfenin oraya bir koli rakı bıraktım,” dediğini ve hesaptan düşmeksizin ayrıldığını, işi bitince …’in arkaya bıraktığı koliyi gördüğünü, kolide 12 adet 70 cl’lik Burgaz marka rakı şişesinin paketli hâlde bulunduğunu, koliyi alıp büfeye koyduğunu, aynı gün yani Cumartesi günü saat 16.00 sıralarında kasap dükkânına gelen arkadaşları …ile Yaylacık köyünden … ile oturup içki içmeye karar verdiklerini, arkadaşlarının büfeye yeni gelen Burgaz markalı rakıdan istediklerini, bir şişe alıp kasap dükkânının içerisinde beraber içtiklerini, kendisinin de bu rakıdan içtiğini, kendisine hiçbir şey olmadığını, ancak 2-3 gün sonra arkadaşlarının “Bir daha bu rakıdan içmeyelim, bizde hâlsizlik var, midemiz bulandı” şeklinde şikâyette bulunduklarını, Pazar günü kalabalık olduğundan büfeye diğer arkadaşları …. ile ….’in baktıklarını, bu kişilerin maktuller …’e, …’ye ya da mağdur …’e Burgaz marka rakıdan satıp satmadıklarını bilmediğini, 12 adet rakıdan bir tanesini kendilerinin içtiğini, Salı günü maktul …’in oğlu …’i görüp başsağlığı dilediğini, …’un yan köyden …’nin de rahatsızlığını ve hastaneye kaldırıldığını söylediğini ve ne içtiklerini kendisine sorduğunu, kendisinin ise …’a Pazar günü kalabalık olduğundan …’in kasap dükkânına geldiğini, 1 kg köfte yaptırdığını, köfte piştikten sonra köfteyi …’in dükkânına gönderdiğini, alkol alıp almadıklarını görmediğini söylediğini, … ile …’i çağırıp ondan da sorduklarını, mağdur …’in, Pazar günü maktullerle birlikte köfte yiyip alkol aldıklarını, içtikleri rakının Burgaz markalı olduğunu, …’in yanına gittiğinde rakının masanın üzerinde durduğunu, nereden alındığını bilmediğini söylediğini, o akşam gece 12.00’de iş yerinin karşısındaki arsada jandarmanın araştırma yapıp bir tane boş 70 cl’lik Burgaz marka rakı şişesi bulduğunu, ertesi gün de jandarmanın Burgaz rakı şişesi üzerinde araştırma yaptığını duyunca büfesinde bulunan 10 adet Burgaz rakı şişesini bir gazeteye sarıp naylon poşete koyarak eve götürdüğünü, bir çuval bulup çuvalın içerisine koyduğunu, kötü bir niyeti olmuş olsa bu rakıları imha edecek olduğunu, bir partiden Zeytinbağı Beldesi Belediye Başkan adayı olduğundan ve seçim süreci içerisinde partisine ve şahsına zarar gelmemesi için rakı şişelerini alıp evine götürdüğünü, arama sırasında jandarmanın soruları üzerine telaşlandığını, rakıları 6-7 gün önce almış olabileceğini ve aldıktan sonra gazete kağıdına sarıp ardiyesine koyduğunu ifade etmiş ise de, şişeleri sardığı gazetenin 15 Mart 2009 tarihli olduğuna dikkat etmediğini, ölüm olaylarından sonra büfeden rakıları alıp evine götürdüğünü, maktullere Burgaz rakısını kesinlikle kendisinin satmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, …isimli şahsın 3 yıl kadar önce Eğerce’de Değirmen isimli lokanta çalıştırdığını, şu an nerede ikamet ettiğini ya da açık kimlik ve adres bilgilerini bilmediğini,

Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadeyi tekrar ettiğini, köyde kendisinin işlettiği tekel büfesinden başka Necdet Oruç’un da büfe işlettiğini, kendi büfesinde içki olarak bira, şarap ve rakı sattığını, aslında Burgaz marka rakı satmadığını ancak Cumartesi günü öğle saatlerinde son 6 aya kadar Mercan ve Fasıl markalı rakı ürünlerini satın aldığı …’ün dükkânına geldiğini, Efe rakısının Bursa bayiliğini yapan …’in en son 2008 yılının 10. ayında kendisine gelerek alacağının bir kısmını tahsil ettiğini, o gün …’i görünce yine para almaya geldiğini zannettiğini, hatta istemesi üzerine kendisine 180 TL verdiğini ve hesaptan düşmesini istediğini ancak …’in kendisine büfenin önüne bir koli Burgaz marka rakı bıraktığını söylediğini, bu sırada kasap dükkânında olduğunu, müşteriler nedeniyle …ile ilgilenemediğini, …’in “180 TL’yi de bir koli rakıdan düşeriz,” diyerek gittiğini, rakının kolisini toplam kaç paraya verdiğini söylemediğini, daha sonra büfeye gittiğinde 12 adet 70 cl’lik Burgaz marka rakıyı kolilenmiş şekilde gördüğünü, alıp büfeye koyduğunu, aynı gün akşam 16.00 sıralarında kasap dükkânına gelen arkadaşları …ve … ile oturup birlikte bir şişe Burgaz rakısı içtiklerini, 2-3 gün sonra arkadaşlarının rakının kendilerini rahatsız ettiğini belirttiklerini, Pazar günü kasap dükkânında işleri yoğun olduğundan büfeye arkadaşları …ile…’in baktıklarını, pazar günü bu arkadaşlarının maktuller …, … veya mağdur …’e Burgaz marka rakı satıp satmadıklarını bilmediğini ancak 12 adet rakı şişesinden bir tanesini kendilerinin içtiğini, diğer şişenin kime satıldığını bilmediğini, arkadaşları ile birlikte içtiği Burgaz marka rakıyı üzerinde yazılı etiket fiyatı olan 19,90 TL’ye sattığını,

Mahkemede; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, maktullerin içtiği belirtilen Burgaz rakısına ilişkin şişenin maktuller tarafından içilmediğini, şişenin bulunduğu belirtilen yerin kendi iş yerine çok yakın olduğunu, bulunan şişedeki rakıyı kendisinin içtiğini, bu şişenin maktullerle bir ilgisinin olmadığını, inceleme dışı sanıklardan …’ün 4-5 yıldan beri aracı ile alkollü içecekler getirip sattığını, alışverişlerin sürekli faturalı olduğunu, olay tarihinde bitişikteki kasap dükkânında bir müşteri için et hazırlarken …’ün geldiğini, kendisine açık hesap borcundan mahsup edilmek üzere bir miktar para verdiğini, …’in büfenin arkasına bir koli Burgaz rakısı bıraktığını, hesabı sonradan yapacaklarını söyleyip gittiğini, …ile sürekli açık hesap çalıştığı için bu durumun normal olduğunu, bir süre sonra gidip baktığında bir koli Burgaz rakısı gördüğünü, bir şişe rakıyı arkadaşları …ve … ile birlikte içtiklerini, o günlerde bir siyasi partiden belediye başkan adayı olduğundan büfeyi geçici olarak arkadaşları …ve…’e emanet ettiğini, aradan birkaç gün geçtikten sonra daha önceden tanıdığı … ve …’in vefat ettiğini öğrendiğini, kesinlikle bu kişilere rakı satmadığını, emaneten büfeye bakan kişilere sorduğunda onların da satmadıklarını söylediklerini, şüphenin üzerinde yoğunlaşmasının sebebinin kollukça yapılan araştırmada maktullerin, … ile beraber içki içtikleri yere yakın yerde yani büfenin arka tarafında bulunan Burgaz rakı şişesi olduğunu, oysa bu boş rakı şişesini kendisinin oraya bıraktığını, zira kendisinin o rakıyı içtiğini, maktullerin o şişeyi tükettiğini bilse, doğal olarak olay gerçekleştikten sonra şişeyi orada bırakmayacak olduğunu, ölüm olayları meydana geldikten sonra ölenlerin yakınlarının birkaç defa iş yerine gelip rakıyı kendisinin satıp satmadığını ısrarlı bir şekilde sorduklarını, bu durumdan rahatsızlık duyarak …tarafından getirilen Burgaz rakıları büfeden toplayıp evinin garajına götürüp koyduğunu, amacının kesinlikle delilleri karartmak olmadığını, eğer böyle bir niyeti olsa şişeleri imha edecek olduğunu,

Savunmuştur.

Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde gerek Anayasa’da mutlak, en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda 5237 sayılı TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu;

“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, “doğrudan kasıt”, “olası kasıt”, “taksir” ve “bilinçli taksir”e değinilerek, birbirlerinden ayırdedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın “Kast” başlıklı 21. maddesi;

“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir” şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.

Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.

Buna göre, doğrudan kasıt; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kasıtla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve “olursa olsun” düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

Türk Ceza Kanunu’nda taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Olası kasıtla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir…Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.).

Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kasıt, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.

Bu aşamada, 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’un uyuşmazlıkla ilgili maddesi ile rakı üretimi, etil ve metil alkol hakkında da bilgi verilmesinde fayda bulunmaktadır.

4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’un “Cezai hükümler” başlıklı 8. maddesinin (f) bendinde;

“Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından belge almamış kişilerden ürün alan veya bu kişilere ürün satan ya da belgesinde belirtilen işyeri dışında satış yapan toptan veya perakende tütün mamulü, makaron, yaprak sigara kâğıdı,etil alkol, metanol veya alkollü içki satıcıları ya da açık içki satıcılarına bin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.” hükmü getirilmiştir.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 2005/11 sayılı Türk Gıda Kodeksi Distile Alkollü İçkiler Tebliği’nin 6. maddesinin (a) bendinde;

Rakı; “Yalnızca suma veya tarımsal kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, 5000 litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu (Pimpinella anisum) ile ikinci kez distile edilmesiyle sadece Türkiye’de üretilen distile alkollü içkidir.” şeklinde tanımlanmıştır,

Maddenin (a) bendinde;

“Rakının;

– Üretiminde ikinci kez distilasyona alınan toplam alkolün en az % 65’i suma olmalıdır.

– Hazırlanmasında rafine beyaz şeker kullanılmalı, şeker miktarı ürün litresinde en fazla 10 gram olmalıdır.

– Uçucu madde içeriği, hacmen %100 alkolün hektolitresinde 100 grama eşit veya daha fazla olmalıdır.

– Metil alkol içeriği, hacmen %100 alkolün hektolitresinde 150 gramdan fazla olmamalıdır.

– Anason tohumdan gelen uçucu yağın anetol miktarı, ürünün litresinde en az 800 miligram olmalıdır.

– Hacmen alkol miktarı en az % 40 olmalıdır.

– Dolum öncesi en az bir ay dinlendirilmelidir.” şeklindeki açıklamalarla rakının taşıması gereken nitelikler tespit edilmiştir.

Türk rakısı sumadan üretilen anason aromalı distile alkollü bir içkidir. Damıtılmaya göre Türkiye’de iki tip rakı üretilir. Birinci tip sadece yaş üzümden üretilen rakı, ikinci tip rakı ise üzüm sumasına tarımsal kökenli etil alkol katılmasıyla elde edilen rakıdır.

Rakı üretiminde kullanılan hammaddeler, yaş üzüm, kuru üzüm, anason, şeker ve tarım kökenli hammaddeden elde edilen etil alkoldür. Rakı yapımında kuru üzüm kullanılacaksa eğer; kuru üzümden önce suma elde edilir. Suma; Türk Gıda Kodeksi’nin distile alkollü içkiler standardına göre üzüm tat ve kokusunu korumak amacıyla, hacmen en fazla %94,5 alkole kadar distile edilmiş, üzüm kökenli distilattır. Gerektiğinde rakı yapımında sumaya %35 oranına kadar tarımsal kökenli ve şeker içeren ürünlerden elde edilen etil alkol katılmaktadır.

Kuru üzüm sumaya işlenirken parçalama, mayşeleme, mayanın çoğaltılması, fermentasyon ve damıtma aşamalarından geçer. Değirmende parçalanan kuru üzümler mayşeleme kazanlarına gönderilerek kuru üzüm mayşesi elde edilir. Elde edilen mayşe etil alkol fermantasyonuna bırakılır ve fermentasyon sonucunda %8-9 alkol içeren alkollü mayşe elde edilir. Alkollü mayşenin kolonlu damıtma yöntemiyle damıtılmasıyla, %93-94 alkol dereceli suma elde edilir. Elde edilen suma rakı üretiminde kullanılır.

Rakı yapımında kullanılan bir diğer önemli hammadde de anasondur. Anason, rakının aromatize edilmesinde rol oynar. Kullanılan anason miktarı rakı çeşidine, anasonun kalitesine ve katılan aporak (ilk ve son ürün karışımı) oranına göre değişmekte olup, %6–10 arasındadır.

Rakı üretiminde damıtma işlemi buharla ısıtılan ve her biri 5’er tonluk olan bakır imbiklerde gerçekleştirilir. Kazanlara önce suma doldurulur. Sonra kullanılacak durumda ise önceki damıtmadan kalan baş ve son ürünler (aporak) konur ve alkol miktarı iyi kalitedeki su ile %45’e söndürülür. Anason kullanılmadan en fazla 6 saat önce b/r vagonda 14-24 ̊C’deki su ile ısıtılır. Son yıllarda rakı üretiminde kullanılan anason önceden ısıtılmadan da doğrudan kazana verilmektedir. Her iki şekilde de kullanılacak anason miktarı, üretilecek rakının cinsine bağlı olarak su ile söndürülmüş sumanın toplam hacmi üzerinden %6-10’u kadardır. Rakıda damıtma ortalama 42-46 saat sürmektedir. En iyi damıtma saatte 50 litreyi geçmemektedir. Son üründe alkol oranı %10’un altına düştüğünde 36-38 saatte de damıtma bitirilebilir.

Damıtmadan sonra orta ürün ölçülüp dinlendirme tanklarına gönderilir. Orta ürünün alkol derecesi yaklaşık %80 olduğundan, yapılacak rakı çeşidine göre su ile alkol derecesi düşürülür. Bu işleme “söndürme” denir. Söndürme işlemi sırasında isteğe bağlı olarak rakının litresine 4-6 g şeker ilave edilebilir. Dinlendirme fıçılarındaki karıştırıcı paletler su ile alkol ve suyun iyice karışmasını sağlar. İşlem bittikten sonra karıştırma 1–2 saat daha devam eder. Rakı, dinlendirilen bir içki olmamakla beraber, her yeni damıtılan içkide olduğu gibi biraz olsun olgunlaşması, yumuşaması ve anasonla alkolün uyum sağlaması gerektiğinden, en az 1 ay dinlendirilir. Rakı şişelemeden önce filtreden geçirilir, şişelenir ve şişenin ağzı metal kapaklarla kapatılır. Kontrol edilir ve etiketlenir (Dilara Bergama, Rakı Distilasyonunda Fraksiyonel Ayırmanın ve Distilasyon Sayısının Aroma Maddeleri Üzerine Etkisi, 2017, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü; Cabaroğlu, T., Yılmaztekin, M., 2011. Methanol and Major Volalite Compounds of Turkish Raki and Effect of Distillate Source, Journal of the Institute of Brewing. 117 (1), s. 98–105; Fidan, I., Anlı, E., 2002. Yüksek Alkollü İçkiler, Kavaklıdere Eğitim Yayınları, No: 6, Ankara; s.258; Karaveli, M., 1975, Rakı ve Damıtma Teknolojisi, s. 130; Fıdan, I. ve Sahın, İ., 1993, Ankara, Alkol ve Alkollü İçkiler Teknolojisi, …Z.F. Yayınları, Yayın No: 863, s. 304.).

Metil alkol, odunun distilasyonundan elde edilir. Bu yüzden metil alkole odun alkolü de denilmektedir. Bazı ülkelerde yaygın olarak benzine katılır. Kimya endüstrisinde sıklıkla kullanılan metanol, çözücü ve miyar özelliği taşıyan bir maddedir. Günlük kullanımda karşılaşılan ve metil alkol içeren maddelerden; yapıştırıcılarda %0-1, fren hidrolik sıvısında %4, denatüre alkol içerisinde %2-5, boya incelticilerde %3-28, cam temizleyici sıvılarda %1-38, model uçak yakıntında %43-77, pipo tatlandırıcılarında %75, buzlanmayı önleyici sıvılar içerisinde %17-99, teksir ve fotokopi makinesi sıvısında %60-99, karbüratör sıvısında %99 ve antifriz içerisinde %100 oranında metil alkol bulunmaktadır.

Metil alkol toksik bir madde değildir, hafif bir şarhosluk yapar fakat sitotoksik özelliği yoktur. Toksik olan metanolün metabolitleridir. Ağızdan alındığında, etil alkol gibi gastrointestinal sistemden hızlı emilir. Gıda varlığı ya da yokluğuna göre değişmek üzere, kan düzeyi alımından ortalama 30-60 dakika sonra en üst düzeye ulaşır. Gıda ile birlikte alınması bu süreci yavaşlatır. Vücutta dokulara oldukça homojen bir şekilde dağılır.

Metanolün, vücut su kütlesinde dağıldığı ve pratikte yağda çözünmediği kabul edilir. Yıkımı nitelik bakımından etil alkole benzer ancak nispeten çok yavaştır. Metil alkol karaciğerde alkoldehidrogenaz enzimi etkisiyle NAD/NADH katalizörlüğünde formaldehide okside olur. Metaboliti olan formaldehit metanole göre 33 kat daha toksiktir. Yarılanma ömrü 1-2 dakika gibi çok kısa olan formaldehitin bu nedenle varlığı gösterilemez. Formaldehit kısa sürede yine toksik bir madde olan formik aside dönüşür. Formik asit ise folata bağlı enzimlerin yardımıyla karbondioksit ve suya dönüştürülerek vücuttan uzaklaştırılır. Başlıca karaciğerdeki yıkım dışında metanolün %3-5’i akciğerlerden solunum yoluyla, %12’si böbreklerden idrar ile atılır.

Metil alkolün her iki metaboliti de oldukça reaktiftir, akut zehirlenmede yaklaşık 24 saat süren ve hiçbir semptomun olmadığı sessiz bir periyod vardır. Bu semptomsuz dönem metanolün formaldehite yavaş metabolizasyonu nedeniyle görülür. Bu dönem sonunda tipik olarak görme bozuklukları ve belirgin metabolik asidoz gelişir ve tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilir. Metil alkol zehirlenmesinde primer toksik faktör metabolik asidozdur. Bu tip zehirlenmede sarhoşluk önemli bir semptom değildir. Metanol toksisitesinde hedef organ retinadır. Metanol yüksek dozlarda geri dönüşümlü ya da kalıcı körlüğe yol açabilir (Metil Alkol [Metanol] Zehirlenmesi, Nesime Yaycı, …Akif İnanıcı, Türkiye Klinikleri, 2005, 2: 101-108.).

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Haklarında olası kasıtla öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen ve itiraza konu edilmeyen inceleme dışı sanıklar … ve …’ün Balıkesir’in Bandırma ilçesinde bir tavuk çiftliği kiralayarak burada fikir ve eylem birliği içerisinde kaçak rakı ürettikleri, …’ün, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un 8. maddesini (g) bendindeki “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından satış belgesi almadan tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı,etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası; perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmüne aykırı olarak Kurumca düzenlenmiş herhangi bir satış izni belgesi olmaksızın kaçak olarak üretmek ve etraftan topladığı boş Burgaz marka rakı şişelerine doldurup şişelemek suretiyle Bursa ilinin çeşitli ilçelerinde bu rakıları aracıyla dolaşarak sattığı, bir tekel ürünleri firmasının temsilcisi, bayisi veya dağıtım elemanı olduğunu gösteren herhangi bir ibare bulunmayan aracıyla ilçe ve köyleri dolaşarak kaçak satış yapan …’ün Bursa ilinin Mustafakemalpaşa ilçesi, Çaltılıbük köy garajında Ufuk Büfe isimli iş yerinde yaklaşık 10 yıldır tekel ürünleri satışı yapan sanık …’ın yanına 13.03.2009 tarihinde giderek sanığa 2 koli içerisinde toplam 24 şişe Burgaz markası etiketini taşıyan 70 cl’lik şişelerde rakı sattığı, alkollü içecek ve sigara dağıtımı yapan şirketlerin hiçbir şekilde faturasız mal vermeyeceklerini bildiğini ifade eden sanık …’ın bu alışveriş sırasında …’ten herhangi bir fatura veya irsaliye almadığı, sanık …’in önceden tanıdığı maktul …’i telefonla arayarak büfeye ucuz rakı geldiğini ve kendisine ucuz rakı satabileceğini söylediği, bunun üzerine büfeye gelen maktul …’in sanıktan aldığı rakıyı içtikten sonra fenalaşarak bir hafta sonra 20.03.2009 tarihinde Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi’nde metanol zehirlenmesi sonucu hayatını kaybettiği, sanık …’ın iş yerinde bulunan 21 adet Burgaz marka rakı şişesi üzerinde yapılan inceleme sonucu, şişelerin kapaklarında bulunması gereken üretim tarihi ve seri numaralarının bulunmadığı, orijinal şişelerle kıyaslandığında kapaktaki yazı karakterinin farklı olduğu, bandrolün mor ışığa tepki vermediği, kolideki tüm şişelerin aynı standartta olmadıkları, bazı şişelerin daha önce kullanılmış olmaları nedeniyle yıpranmış görünüm sergiledikleri, şişelerden birinin içerisinde eski bandrol parçalarının bulunduğu, bu tespitlere göre Burgaz marka rakı şişelerinin sonradan gayriresmî olarak dolduruldukları ve sahte üretim olduğu kanaatine varıldığının bildirildiği, T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bursa Gıda Kontrol ve Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünce düzenlenen 17.03.2009 tarihli muayene raporunda; Mustafakemalpaşa Emniyet Müdürlüğünce incelemeye gönderilen 70 cl’lik ağzı kapalı cam şişedeki rakının yapılan analizinde % 0,07 oranında etil alkole, % 49,93 oranında ise metil alkole (metanole) rastlandığının belirtildiği, Mustafakemalpaşa Tarım İlçe Müdürlüğünce düzenlenen 25.03.2009 tarihli yazıda; Türk Gıda Kodeksi Distile Alkollü İçkiler Tebliğinde rakı ile ilgili düzenlemede “…hacmen alkol miktarının etil alkol cinsinden en az % 40, metil alkol içeriğinin hacmen % 100 alkolün hektolitresinde 150 gr’dan fazla olmamalıdır” hükmü gözetildiğinde numunedeki % 49,93 oranındaki metil alkolün tebliğe göre çok yüksek olduğu ve insan sağlığına çok zararlı olduğunun ifade edildiği;

İnceleme dışı sanık …’ün Bursa ili, Mudanya ilçesi, Dereköy köyünde yaklaşık 5-6 yıldır tekel ürünleri satışı yapan sanık …’a da fatura ve irsaliye düzenlemeksizin 1 koli içerisinde 12 şişe Burgaz rakı etiketi taşıyan rakı sattığı, 15.03.2009 tarihinde sanık …’dan satın aldıkları rakıyı içen maktuller … ve …’in 17.03.2009 tarihinde metil alkol zehirlenmesi sonucu hayatlarını kaybettikleri, Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince maktul … hakkında düzenlenen otopsi raporunda; maktulün kanında 54 mg/dl (0,54 promil) metanol (metil alkol) bulunduğu, etanol (etil alkol) bulunmadığı, maktul …’in kanında ise 159 mg/dl (1,59 promil) metanol (metil alkol) bulunduğu, etanol (etil alkol) bulunmadığının belirtildiği, Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesi Toksikoloji Şubesince düzenlenen 23.03.2009 tarihli raporda; sanık …’ın işlettiği büfede sattığı 10 adet açılmamış rakı şişesinde metil alkol (metanol) bulunduğu, etil alkol (etanol) bulunmadığı, yine maktullerin içki içtikleri yerin karşısındaki arsada bulunarak incelemeye gönderilen şişede de metil alkol bulunduğu, etil alkol bulunmadığının bildirildiği, 18.03.2009 tarihli ihbar tutanağında; “Mudanya ilçesi, Dereköy köyünden …, İpekyayla köyünden ise …’nin 15.03.2009 tarihinde içmiş oldukları içki sonrası rahatsızlanarak kaldırıldıkları hastanelerde vefat etmelerinden sonra Mudanya İlçe Jandarma Komutanlığına ait telefonu arayan ve ismini vermeyen erkek bir şahsın Dereköy köyünde …’ın işletmeciliğini yaptığı Tekel büfesinden, …’ın bir torba içerisinde alkol olduğu değerlendirilen çuvalı Dereköy köyündeki evine götürdüğü,” şeklindeki ihbar üzerine sanık …’ın Mudanya ilçesi, Dereköy köyündeki ev ve eklentilerde arama işlemi yapıldığı, evin depo olarak kullanılan toprak zeminli bölümünde çuval içerisinde gazete kağıtlarına sarılmış 10 şişe 70 cl’lik Burgaz rakısının bulunduğu, tüm rakılarda 8697477260017 şeklinde, aynı barkod numarasının olduğu,

Anlaşılan olaylarda;

Yıllardır tekel ürünleri ve alkollü içki satışı yapan sanıklar … ve …’ın, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunca verilmiş bir satış izin belgesi bulunmayan …’ün satış yaparken kullandığı ve üzerinde herhangi bir tekel ürünleri firmasının temsilcisi, bayisi veya dağıtım elemanı olduğunu gösteren ibare bulunmayan aracıyla getirdiği, yıpranmış ve önceden kullanılmış şişelere nizam dışı doldurulduğu için sızıntı yapan, farklı karakterde etiket taşıyan ve basit bir dikkatle bile kaçak olduğu fark edilebilecek rakıların kaçak bir şekilde üretildiğini anlayabilecek bilgiye ve tecrübeye sahip olmalarına rağmen, yasal olmayan şekilde üretildiğini bildikleri, insan sağlığı için tehlikeli olup ölümlere yol açabilen rakıları fatura ve irsaliye düzenletmeksizin kaçak olduğunu bilerek satın aldıkları ve satışa arz ettikleri, bu şekilde sanıklar … ve …’ın kişi ya da kişilerin ölebileceğini açıkça öngörmelerine rağmen sonucu kabullenerek eylemlerini gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında, eylemlerinin olası kasıtla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …; “Haklarında verilen mahkumiyet kararları itiraza konu edilmeyen … ile … adlı hükümlüler tarafından üretilen sahte rakıları temin eden sanıklardan …”ın satışa sunduğu rakıyı içen … ile …’in vefat etmesinden ibaret eylemleri ile diğer sanık …’ın satışa sunduğu rakıyı içen …’in vefat etmesinden ibaret eylemini olası kastla adam öldürme olarak niteleyen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümü için öncelikle ‘taksir-bilinçli taksir ve olası kast’ hükümleri irdelenerek, somut olayda yargılamaya konu edilen eylemden dolayı TCK’nın 21/2. maddesinde tanımlanan koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin doktrinde benimsenen görüşlerden yararlanılarak Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu ve çeşitli dairelerin benzer olaylardaki içtihatları ışığında belirlenmesi gerekmektedir.

Ceza hukukunda sanığın suçu işlerken zihninde geçirdiği aşamaları kavramak ve gerçekte sanığın eylemlerinden neyi amaçladığının tespiti ispat hukukuna ilişkin bir sorundur. Faillerin ruh durumunun doğrudan bilinebilmesi mümkün olmadığından, onları tanımak ve amaçlarını tespit için elle tutulur verilere dayanmak gerekmektedir. Eylemin taksirle mi yoksa kasten mi gerçekleştirildiği, somut olayda harici deliller olan olay yeri krokileri, inceleme raporları, mağdurun veya müştekinin ifadeleri, kamera kayıtları, bilimsel ve teknik bulgularla tespit edilebileceği gibi, harici delillerden tamamen bağımsız olan kanıtla, örneğin ikrar yoluyla da tespit edilebilir. Diğer yandan, her iki sorumluluk biçimi birbirinden farklı olmakla birlikte, kast ve taksirin hukuki anlamının ortaya konması noktasında, bu kavramlar arasında bir boşluğa mahal verilemez. Bu itibarla taksirin tanımı, mutlaka kastın tanımıyla ortak bir sınıra sahip olmalı ve kastın tanımına bağlı olmalıdır. Daha önce de belirtildiği üzere taksir; kasttan faildeki iradenin, davranıştan doğacak sonucu kapsamaması, başka bir deyişle, sonucun istenmemiş olması ile ayrılır.

Uygulamada vatandaşlar tarafından çok sık şekilde karıştırılan, ayrımı bir türlü yapılamayan iki terim varsa bunlar olası kast ve bilinçli taksir kavramlarıdır.

Bilinçli taksir ile olası kast bir yere kadar aynı yolu izleyen ve bir noktadan sonra birbirlerinden ayrılan iki kavramdır. İki kavram da aslında aynıymış gibi gözükse de birbirinden tamamen farklı anlamlar taşımaktadır. Kastın kabulü için neticenin bilinmiş ve istenmiş olması gerekir. Bilinçli taksirde de fail, hareketinin hukuka aykırı bir netice meydana getirebileceğini ön görmektedir. Buraya kadar iki kavram birbirine benzemekte, ayrılık ise bu noktadan itibaren başlamaktadır.

Bilinçli taksirde fail neticenin meydana gelmeyeceği kanısında olmakla beraber neticenin meydana gelmesini istemez ve bunun yanı sıra gerçekleşmemesi için elinden geleni yapar. Gerçekleşme imkanının ve ihtimalinin varlığını kabul durumunda ise hareketi yapmaktan kendiliğinden vazgeçer. Diğer bir ifade ile izah etmemiz gerekir ise fail, bilinçli taksirde neticenin gerçekleşmemesine gereken önemi verir ve bu hususu ciddiye alır. Neticenin gerçekleşmeyeceği arzusu, düşüncesi ve beklentisi içerisindedir.

Olası kastta ise fail hareketinin hukuka aykırı netice meydana getirebileceğini öngörmekle beraber meydana gelmesi mümkün ve muhtemel netice onu hareketi yapmaktan alıkoymaz. Başka bir ifade ile açıklamamız gerekir ise tasavvur edilen neticenin meydana gelmesi halinde fail bu neticeyi zaten kabullenmiş olmaktadır.

Sonuç olarak failin, neticenin meydana gelebileceğini düşündüğü ve öngördüğü, bu neticenin gerçekleşme imkan ve ihtimalinin varlığı karşısında hareketinden vazgeçmemekte ise olası kastının var olduğu kabul edilmelidir. Buna karşılık neticenin meydana gelme ihtimaline karşılık fail hareketini yapmayacaktı diyebileceğimiz hallerde ise fail kasıtla değil bilinçli taksirle hareket etmiştir diyebiliriz.

Uyuşmazlığın konusunu teşkil eden olası kast ve bilinçli taksir kavramları hakkında doktrinde benimsenen görüşleri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.

Prof.Dr. Ayhan ÖNDER;

Netice istenmemiş olsa bile gerçekleşmesi tehlikesini göze alan fail olası kastla, neticenin gerçekleşmeyeceği ümidi ile hareket eden fail bilinçli taksirle hareket etmiş sayılır.

Prof. Dr. Ersan Şen;

“TCK m.21/2’de muhtemel, yani olası kastın düzenlendiğini görmekteyiz. Yasal tanımda olası kast, kişinin suçun yasal tanımında yer alan unsurlarının gerçekleşebileceğini öngördüğü halde fiili işlemesidir.

TCK m.22/2 bilinçli taksiri, kişinin öngördüğü sonucu istemediği halde neticenin meydana gelmesi olarak tanımlamıştır.

Bu tanımlara göre muhtemel kast; kişinin bilerek ve isteyerek yaptığı hareketten doğabilecek neticeyi öngörmesi, bu netice için “olursa olsun” demesi ve neticenin gerçekleşip gerçekleşmemesini önemsememesi olarak açıklanabilir.

Bilinçli taksir ise; kişinin bilerek ve isteyerek yaptığı hareketten doğabilecek neticeyi öngörmesi, fakat neticenin gerçekleşmeyeceğini düşünmesi, neticenin gerçekleşmemesi için çaba göstermesi veya kendisine güvenmesi, bir anlamda neticenin gerçekleşmeyeceğine olan inançla neticeyi göze almasıdır.

Muhtemel kast ne zaman olur ve ne zaman eylem bilinçli taksir sayılır? Bunun ölçütünü, manevi unsurun ‘isteme’ alt unsuruna göre yapmak kolay değildir. Esasında muhtemel kastta netleşmiş, yani belirginleşmiş neticeye yönelik failde bir istemenin tespit edildiği de söylenemez. Failde istemeye yönelik bir irade tespit edilmişse, zaten bu husus kasttan doğan sübjektif sorumluluk olarak değerlendirilir. Yasal tanımda fail, muhtemel kastta suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşebileceğini öngörür, ancak istemez, yine de fiili işlemeye devam eder, yani bir anlamda suçun netice kısmı için ‘ olursa olsun’ der. Bilinçli taksirde ise; fail bunu demez, ancak kabulü mümkün olmayan kusurlu icra hareketi veya hareketleri yolu ile öngördüğü neticenin gerçekleşmesini engelleyemez. Bir anlamda fail neticeyi göze alır veya neticenin gerçekleşmeyeceğini düşünür. Hakikaten bu teorik farkı pratikte gerçekleştirmek veya bulmak çok ama çok zordur ”.

Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 19/04/2011 gün, 2011/1-840/2012/214 K sayılı içtihadında doğrudan kast, olası kast ile bilinçli taksir tanımlandıktan sonra; birbirine çok yakın olan kavramları ayıracak kriterler belirtilmiştir.

765 sayılı TCY’nda tanımlanmamış bulunmasına karşın, 5237 sayılı TCY’nın 21. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde kast; ‘suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi’ şeklinde tanımlanmış, aynı Yasa maddesinin 2. fıkrasında ise; ‘kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır’ denilmek suretiyle “olası kast” tanımına yer verilmiştir.

Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir. Ancak, failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir.

Öğreti ve uygulamada ‘dolaylı kast,’ ‘belirli olmayan kast, ‘gayrimuayyen kast,’ ‘olursa olsun kastı’ olarak da adlandırılan olası kast, 5237 sayılı TCY’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; ‘öngörmesine rağmen, fiili işlemesi’ şeklinde tanımlanmıştır.

Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçütteki en belirgin unsurlar, doğrudan kasttaki bilme ve isteme unsurlarıdır. Fail hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini biliyorsa ve bunu da istiyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısında da, doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Olası kastı, doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt ise; suçun yasal tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda, bu ihtimalin gerçekleşmesini kabullenerek, olursa olsun düşüncesi ile ve ona katlanmayı da göze alarak hareket etmekte ve muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için de önlem almamaktadır.

Taksirdeki düzenlemeye bakıldığında; kural olarak suç, ancak kastla işlenebilir, fakat, yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. Taksir, 5237 sayılı TCY’nın 22/2. maddesinde; ‘dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi’ şeklinde tanımlanmıştır.

Öte yandan, olası kastın, başka bir ayırıcı unsura yer verilmemesi nedeniyle, anılan Yasanın 22. maddesinin 3. fıkrasında; ‘kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır’ şeklinde tanımlanan bilinçli taksirle karıştırılabileceği hususu öğretide dile getirilmiş ise de, yasa koyucu, madde metninde yer vermediği ‘kabullenme’ ölçütüne, madde gerekçesinde; ‘olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir’ şeklinde açıklama yapmak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak ölçütü ortaya koymuştur.

Olası kast ve bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçütleri, yargısal kararlar ve bilimsel görüşlerden de yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek olanaklıdır.

Gerek olası kast, gerekse bilinçli taksirde netice fail tarafından öngörülmektedir.

Bilinçli taksirde, öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilmekte, olası kastta ise bu netice fail tarafından göze alınmakta ve kabullenilmektedir. Olası kastta fail öngördüğü sonucun meydana gelmesini kabullenip, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir.

Teoride özetlenen görüşlerden sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Yüksek 12. Ceza Dairesinin benzer olaylardaki içtihatlarının irdelenmesi gerekmektedir.

Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulun 10/05/2016 gün, 2016/250 K sayılı ilamında;

Olay gecesi Trabzon-Giresun karayolu üzerinde seyir halindeyken Beşikdüzü ilçesi Adacık mahallesinde yer alan bölünmüş yolda ters yöne girerek emniyet şeridinde farları açık biçimde seyreden ve 2,70 promil alkollü olan sanığın, aynı yolda kendilerine ayrılmış kısımda seyreden katılan …’ın aracına çarparak araçta bulunan katılanların yaralanmasına, ve…in ölümüne neden olduğu olayda; sanığın uyarıcı yön levhaları ve çizgilerin usulüne uygun olarak bulunduğu yolda, karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğunu bilmesine rağmen aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, gece olması nedeniyle trafiğin az olacağına, özellikle de şansına ve karşı yönden gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu, meydana gelen sonucu kabullenmediği ve arzulamadığı anlaşıldığından; gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne birden fazla kişinin yaralanması ile sonuçlanan eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiği sonucuna ulaşmıştır.

Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin 05/04/2012 gün, 2011/18371 E-2012/5120 K sayılı içtihadında;

Sanığın, düğün merasiminin yapıldığı kalabalık alan içinde ruhsatsız tabanca ile havaya ateş etme eyleminde, silahtan çıkan merminin düğün yerinde bulunan insanlardan birine isabet edebileceğini öngördüğü halde eylemi gerçekleştirmesinde 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde ifadesini bulan bilinçli taksir halinin varlığı ve bu nedenle sanık hakkında tayin edilen temel cezada arttırım yapılması gerektiği anlaşılmakla birlikte, bu kabule göre uygulama yapan mahkemece, hükmün gerekçe kısmında sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı belirtilmek suretiyle hükümde çelişkiye neden olunduğundan bahisle yerel mahkemece verilen hükmün BOZULMASINA, karar verilmiştir.

Yargıtay içtihatlarından anlaşıldığı üzere; olası kast-bilinçli taksir ayrımında ; herhangi bir olay için, şablon bir kusurluluk hali belirlemeye imkân olamaz. Örneğin söz konusu olan ölümlü veya yaralamalı bir trafik kazası ise, bilinçli taksir veya olası kast vardır gibi kesin yargılar içeren ifadelere yer verilmesi durumunda; ceza hukukunun belkide en tartışmaya açık, en belirsiz alanına, içtihat yoluyla belirli sınırlar çizilmesi anlamına gelirki; böyle bir sonucun Türk Ceza Kanununun 2. maddesinde yer verilmekle kalmayıp, Anayasa ile güvence altına alınan kanunilik ilkesine aykırı olacağı gibi zaman zaman ceza hukukunun olmazsa olmazı olan hakkaniyet ilkesine de aykırı sonuçlar doğuracağı açıktır.

Gerek olası kastta gerekse bilinçli taksirde neticenin öngörülmesine karşın, bilinçli taksirde neticenin asla istenmediği, olası kastta ise neticenin umursanmadığı bir başka deyişle kabullenildiği, konusunda uygulamada ve öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak kast kişinin iç dünyasına ilişkin olduğuna göre, tecrübe kurallarından, eylemin manevi unsuruna yönelik çıkarımlar yapılmalıdır. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere; teoride benimsenen görüşler, kanuni düzenlemeler ile Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından belirlenen kriterler ve benzer olaylardaki içtihatlar ışığında; olası kast ile bilinçli taksiri ayıracak kriterleri şu şekilde özetlemek mümkündür.

1-)Fail eyleminin iyi şekilde sonuçlanacağına dair hiç bir somut veri olmamasına ve tehlikeliliğine rağmen, eylemi gerçekleştiriyorsa veya öngördüğü tehlikenin gerçekleşmesini veya gerçekleşmemesini tesadüfe bırakıyorsa kabullenme vardır.

2-) Ölümcül bir neticenin ortaya çıkmayacağına yönelik güvenme hali, hareket sonucu öngörülen süreçte, ölüm neticesinin ortaya çıkmasının akla yatkın olması, bunun gerçekleşmemesinin mucizelere kalması halinde; bir başka deyişle ölüm neticesine yönelik ihtimalin derecesi arttıkça, suç failinin ortaya çıkan ölümü kabullenmediğine dair iddiası zayıflayacaktır.

3-)Failin, neticenin meydana gelebileceğini düşündüğü ve öngördüğü, bu neticenin gerçekleşme imkan ve ihtimalinin varlığı karşısında hareketinden vazgeçmemekte ise olası kastının var olduğu kabul edilmelidir. Buna karşılık neticenin meydana gelme ihtimaline karşılık fail hareketini yapmayacaktı diyebileceğimiz hallerde ise fail kasıtla değil bilinçli taksirle hareket etmiştir diyebiliriz.

Yargılamaya konu edilen eylemde; somut olayımızda olduğu gibi metil alkol içeren sahte içkilerin kullanılmasından dolayı son derece üzücü ölüm olaylarının ülke genelinde yaygın olarak gerçekleşmesine karşın, metil alkol içermeyen ya da uygun dozda metil alkol içeren içkilerin tüketilmesinden dolayı genellikle ölüm olaylarının yaşanmadığının bilinmesi, sanıklardan …’ın satışa sunmak için temin ettiği içkilerden bir kısmını, arkadaşları olan …ve …’le birlikte kendisinin de içtiği yönündeki savunmasının …ve … tarafından da doğrulanmış olması karşısında; her iki sanığında; satışa sunduğu içkilerin emsallarine göre çok daha ucuz olmasına karşın, içeriğinde metil alkol gibi öldürücü nitelikteki bir maddeyi barındırdığını bildiklerine dair savunmalarının aksini ispatlayacak şüpheden arındırılmış kesin kanıtların elde olunamadığı dosya içeriğinden açıkça anlaşılmıştır.

Öğretide ve içtihatlarda benimsenen görüşler ışığında; somut olayımıza baktığımızda; mevcut verilere ve özellikle sanıkların aksi ispatlanamayan savunmalarına göre sanıkların neticenin meydana gelmesini kesin olarak umursamadığı söylenemez. Ancak olası kasttaki ‘umursama ma ya da göze alma’ tabiri ile bilinçli taksirdeki ‘neticeyi istememe’ tabiri arasındaki farktan yola çıkılarak somut olayları çözmek her zaman mümkün olmayabilir. Örneğin hasmını öldürmek için bir uçağa bomba yerleştiren bir kişide hasmı ile birlikte aynı uçakta bulunan insanların ölmesini ya da yaralanmasını istemeyebilir. Hatta uçakta zarar görecek kişiler arasında çok üzüleceği kişiler dahi olabilir. Ancak böyle bir durumda dahi neticenin gerçekleşmemesinin mucizelere bağlı olması halinde sanığın kasten adam öldürmeden, neticenin gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olması halinde olası kasttan, neticenin gerçekleşme ihtimalinin gerçekleşmeme ihtimalinden az olması, bir başka deyişle objektif olarak önlenme ihtimali bulunan neticenin önlenebileceğine güven duyulması halinde diğer kriterlerle birlikte yapılacak değerlendirmeye göre bilinçli taksirden söz edilmesi gerekebilir.

Olası kast ile bilinçli taksir kavramları ceza kanununun en tartışmalı kavramları olup, aralarındaki sınırı belirlemek son derece zordur. Olası kasta götüren ‘umursamama ya da göze alma’ ile bilinçli taksire götüren ‘istememe’ kavramları arasında çok ince bir sınır bulunmasına rağmen cezalar arasında fahiş denebilecek farkların bulunması zaten işi oldukça zor olan uygulayıcıları çok daha zor durumda bırakmaktadır. Beş kişinin ölümü ile sonuçlanan olayda olası kast hükümlerinin uygulanması durumunda verilebilecek cezaların toplamı 5 ayrı müebbet hapis ya da 100 yıl hapis cezası olabilecekken, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması durumunda; en fazla 22 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilebilecektir. Adalet duygusunu rencide eden bir başka hususta, taksirli suçların, çoğu zaman kasıtlı suçlar kadar belkide onlardan çok daha vahim sonuçlar doğurabilmesidir. Örneğin deprem yönetmeleğine aykırı bina inşa ederek, ya da yer altında çalışan maden işçileri için yeterli güvenlik önlemleri almayarak yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açacak kazaların ülkemizde sıkça yaşandığı bilinmektedir. Son derece üzücü olan bu olaylara sebebiyet veren kişi ya da kişiler son derece iyiniyetli olabileceği gibi yaptığı hatanın sonucundan dolayı ömür boyu vicdan azabıda duyabilirler. Ama üzücü sonuçlardan sonra yaşanan pişmanlıkların ölenlerin yakınları ile yaralananların ızdırabını dindirmeyebileceği gibi birde yargılama sonucunda en üst hadden verilen cezalar dahi yaşanan mağduriyetler karşısında yetersiz kalabilir. Kanun koyucunun işi de çok kolay değildir. Zira kasıtlı suçu işlemek tamamen insan iradesinin bir ürünü olmasına rağmen, taksirli suçu işlemek çoğu zaman insan iradesinin ürünü olmayabilir. Elbetteki taksirin cezalandırılması için kusurlu davranışa ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak son derece iyiniyetli hareket edilmesine karşın en küçük bir ihmal ya da anlık yanlış bir tercih çok vahim sonuçların meydana gelmesine sebebiyet verebilir. Örneğin soğukta yolda kalan ya da ani hastalık nedeniyle hasta olan bir kişiyi hastahaneye yetiştirmek amacıyla aracına alan kişi son derece insani düşüncelerle hareket etmesine karşın, kusurlu davranışı sonucunda yardım etmek amacıyla aracına aldığı kişilerin hayatlarını kaybetmelerine veya ağır şekilde yaralanmalarına sebebiyet verebilir. Elbetteki yasa koyucu bütün bu ihtimalleri objektif olarak ele almak suretiyle, eyleme uygun cezayı belirlemek durumundadır. Ancak orta bir yolun bulunması da, çok kolay olmayacaktır. Aslında yapılması gereken, hakimlik sanatının somut olayda mükümmel bir şekilde kullanılmasının yanında ayrıca bilinçli taksir ile olası kast hükümleri açısından tayin edilebilecek cezalar arasındaki makas aralığının daraltılması ya da bu şekildeki ağır ihlallerin bizzat yasakoyucu tarafından olası kasta eşdeğer bir cezanın yasa maddesine eklenmesidir. Ceza muhakemesi hukukunun nihai hedefi olan adalete ulaşmak amacıyla hareket edilse dahi uygulayıcıların, ceza hukukunun olmazsa olmazı olan kanunilik ilkesinden ayrılarak kendi adalet anlayışına göre hareket etmesine, hukuk devleti ilkesinden asla taviz vermeyen hukuk sistemizin izin vermesi beklenemez. Zira böyle bir durumda herkesin adalet anlayışı doğal olarak farklı olacağından, hukuki güvenlik ilkesinin sağlanması mümkün olmayacaktır. Bu tür sakıncaların önlenebilmesi için hukuk normlarının yorumlanması sırasında pozitif temeli bulunmayan ancak eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerine uyulması gerekmektedir. Prof. Dr. Kemal GÖZLER’in deyimiyle; hukuk, ancak Öklid’in teoremleri misali, doğruluğu apaçık olan ilkelerin geliştirildiği ve bu ilkelerin bütün hukukçular tarafından benimsenip standart olarak uygulandığı gün “bilim” olma sıfatını hak edecektir. İşte ancak o gün, hukuk problemleri bütün hukukçular tarafından aynı şekilde çözümlenecektir. Böyle bir sistemde mahkeme kararları da önceden doğru olarak tahmin edilebilecektir. İşte ancak böyle bir sistemde, hukuk güvenliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesi gerçekleşmiş olacaktır.

Somut olayımızda; sanıklar son derecede ağır kusurludur. Bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması durumunda, hükmedilebilecek ceza adalet duygusunu tatmin etmemiş olabilir. Ancak bu yasa koyucunun tercihidir. Yasayı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bir olayda adaleti sağlamak için, ceza normlarının aleyhe yorumlanması suretiyle eylemin niteliğinin değiştirilmesi halinde yasanın kendi içerisindeki sistematiği bozulacağından, bu seferde benzer ihlaller ya da daha ağır ihlaller için farklı mahkemelerin doğal olarak farklı adalet anlayışına göre hükmedilebilecek cezalar yönünden orantılılık ve eşitlik ilkesinin bozulması gündeme gelebilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından itiraz kapsamının dışında olduğu için değerlendirilmeyen ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından suça konu rakıları üreterek bizzat satışa sundukları için haklarındaki mahkumiyet kararı eleştirisiz onananarak kesinleşen hükümlüler ile içeriğinde metil alkol olduğunu bilmediklleri rakıları satışa sunan sanıkların sebebiyet verdikleri her bir ölüm için aynı cezaya (16 Yıl 8 Ay Hapis Cezası) çarptırılmasının adalet duygusunu zedelediği gibi kusur ilkesini benimseyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre, üretici konumundaki kişilerin kusurunun, içeriğini bilmediği maddeleri satışa sunan kişilerden çok daha ağır olacağından ceza kanununumuzun benimsediği kusur ilkesine de aykırı davranıldığı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır . Yargıtay Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak etmemekle birlikte bir an için sanıkların satışa sundukları rakıların içeriğinde metil alkol olduğunu bildikleri kabul edilse dahi yinede eylemlerinin olası kastla adam öldürme şeklinde nitelendirilmesi mümkün değildir Zira piyasaya sürülen ve içerisinde uygun dozda metil alkol bulunan içkilerinde kullanıldığı pek çok olayda ölümlerin nadiren gerçekleştiği, nitekim somut olayımızda aynı şekilde üretilen içkiyi tüketen sanık ile arkadaşlarının vefat etmedikleri sabittir. Ölüm olaylarının üretim sırasında metil alkolün uygun dozda kullanılmamasından ya da aşırı tüketimden kaynaklanması da ihtimal dahilindedir. İçkiyi üreten kişilerin son derece dikkatli davranarak olabilecek üzücü olayları engelleme imkanı varken, sahte içkiyi piyasaya süren sanıkların içki içeriğindeki metil alkol miktarının ölümcül dozda olabileceğini ya da uygun dozda olmasına rağmen aşırı tüketim yapılacağını bilme olanağı bulunmamaktadır. Zaten yörede çok sayıda bu şekilde içkinin satılmasına rağmen üç üzücü olayın meydana gelmesi de düşüncemizi bir anlamda doğrulamaktadır. Aksine düşüncede, eroin, esrar, bonzai gibi uyuşturucu maddelerin ticaretini yapan sanıklarında; ölüm olayının meydana gelmesi halinde olası kastla adam öldürme eyleminden sorumluluğu cihetine gidilmesi gerekirki, ülke genelinde bu şekilde gerçekleşen çok sayıda eylem bulunmasına karşın, uyuşturucu ticareti yapan sanıklar hakkında uyuşturucu ticareti yapma suçunun dışında dava dahi açılmamaktadır.

Ülke genelinde yaygın ölüm olaylarının kamuoyuna yansımasına karşın, sahte olduğu konusunda kuşku bulunmayan içkileri satışa sunmak çok ağır bir kusurdur. Bu kadar ağır kusura rağmen bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması sonucunda ortaya çıkacak ceza, kamu oyu vicdanını tatmin etmese de, yasanın sistematiği ve benzer olaylardaki içtihatlar ile çelişecek şekilde sırf adaletin tesisi gibi son derece ulvi bir düşünceden kaynaklansa dahi olası kast hükümlerinin uygulanması da kanaatimizce kanunilik ve eşitlik ilkelerine aykırı olacaktır. Örneğin somut olayımızda sanıklarınn eylemlerinin, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2016/250 K sayılı ilamına konu olayda; bölünmüş yola ters yönden giren, aşırı derecede alkollü olan, aracın farlarını dahi söndüren ve yolun orta bölümünde karşı yönden gelmekte olan araca çarpan sanığın eyleminden daha ağır kusurlu olmadığıda bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zira bölünmüş yola ters yönden girerek aşırı derecede alkollü vaziyette aracın farlarının da kapatarak yolun orta bölümüne yakın bir yerde seyreden sanığın kazaya sebebiyet verme ihtimalinin, somut olayımızdaki satılan içkilerden dolayı ölüm olaylarının meydana gelme ihtimalinden çok daha fazla olabileceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. 2016/250 K sayılı ilamda; üç ağır ihlalde bulunan sanığın eylemi bilinçli taksir olarak değerlendirilirken, somut olayımızda sanıkların eylemlerinin olası kast olarak değerlendirilmesi kanatimizce hukuki güvenlik ilkesinin zedelenmesine yol açacaktır.

Sonuç itibaryla; somut olayımızda sanıklar hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerekirken, eylemin olası kastla işlendiğindiğine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna sayın çoğunluğunun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 01.12.2020 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Avukat Gizem Gül Uzun'un karara ilişkin yorumu;

Olası kast, olursa olsun kastıdır. Mesela trafiğe çıkıp da kırmızı ışıkta geçen biri, birine çarparsa ve kişinin ölümüne neden olursa olası kastla sorumlu tutulur. 

Yüksek oranda metil alkol satan kişi, kullananların ölümüne sebebiyet vereceğini bilmesine rağmen olursa olsun diyerek ihmali ve keyfi davranmıştır. Dolayısıyla olası kastla sorumlu tutulması oldukça mantıklıdır.

Yüksek Oranda Metil Alkol İçeren Kaçak İçkiyi Satarak Kullananların Ölümüne Neden Olma

kasten öldürme suçunun uykuda bulunan kişiye karşı işlenmesi 

tasarlayarak kasten öldürme

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN