Cinsel Suçlarda Mağdurun Beyanı Hakkında Bilgiler

Cinsel Suçlarda Mağdurun Beyanı Hakkında Bilgiler

Cinsel Suçlarda Mağdurun Beyanı Hakkında Bilgiler


Cinsel Suçlarda Mağdurun Beyanı Hakkında Bilgiler

Cinsel Suçlarda Mağdurun Beyanı

KARAR 1

Ceza Genel Kurulu 2016/1014 E. , 2018/664 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi : Ağır Ceza
Sayısı : 72-175

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ...'nın, 5237 sayılı TCK'nın 188/3, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.10.2015 tarihli ve 72-175 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 19.04.2016 tarih ve 5977-1270 sayı ile;

"Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Sanığın üzerinin aranması konusunda arama kararı olup olmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı bir örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması; arama kararı yoksa, sanığın üzerindeki suç konusu uyuşturucu maddeleri görevlilere teslim etmek suretiyle kendi suçunun ortaya çıkmasına yardım ettiği dikkate alınarak etkin pişmanlıkla ilgili TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrası gereğince cezasından indirim yapılması gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

2- Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi ve hükmün iptal edilen yoksunlukları da kapsaması nedeniyle, sözü edilen maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması", isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.05.2016 tarih ve 386916 sayı ile;

"Dosya incelendiğinde yargılamaya konu olayın oluşumunun şu şekilde gerçekleştiği görülmektedir: Sanığın uyuşturucu ticareti yaptığına dair ihbarlar alınıyor. Suç tarihinde sanık yürür vaziyette görülüyor. Durumundan kuşkulanılıyor. Durduruluyor. Polis oldukları söyleniyor. Üzerinde suç unsuru olup olmadığı soruluyor. Sanık cebinden 9 adet beyaz kağıda sarılmış halde uyuşturucuyu çıkarıp veriyor. Sanığın verdiği maddelerin sentetik uyuşturucu olduğu tespit ediliyor.

Aşağıda ayrıntısına değinildiği üzere polisin yaptığı durdurma işlemi Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 27. maddesine uygun 'durdurma' işlemidir. Aynı maddede durdurmanın amacı, nasıl yapılacağı ayrıntısı ile düzenlenmiştir. Durdurma işlemi bir arama işlemi değildir. Durduran kolluk görevlisi kişinin üst aramasını yapabilir. Uyuşturucu suçun konusu ise arama izni olmaksızın ayrıntılı arama da yapabilir. Yönetmeliğin uygulayıcıya verdiği bu yetki yönetmelik Danıştay kararı ile iptal edilmediği sürece geçerlidir ve uygulanma zorunluluğu vardır. Dolayısıyla durdurma ve suç unsuru uyuşturucunun ele geçirilme şekli sanığın iradesine dayalı değildir. Sanık kendisi üzerindeki uyuşturucuyu teslim etmese dahi polis Yönetmeliğin 27. maddesi kapsamında ele geçirecekti. Olayda TCK'nın 192/3. maddesi ve fıkrasının unsurları oluşmamıştır.

Mevzuat şu şekildedir:

Kolluk tarafından kişilerin üstlerinin, eşyalarının, araçlarının, özel kâğıtlarının, konut, işyeri ve eklentilerinin aranmasında uygulanacak usul ve esasları kapsayan, adli ve önleme aramasına karar verme yetkisi ve aramalarında uyulacak usul ve esasları gösteren yönetmelik Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğidir.

Beş bölümden oluşan Yönetmeliğin ikinci bölümünde 'adli aramalar', üçüncü bölümde 'önleme aramaları', dördüncü bölümde ise 'aramaların yapılma şekli' bölüm başlığı altında 'durdurma ve kontrol işlemleri' başlığı ile 27. maddede durdurma ve kontrol işlemleri düzenlenmiştir. Esasen Yönetmelik üç hususu düzenlemektedir. Birincisi adli aramaları, ikincisi önleme aramalarını, üçüncüsü ise durdurma ve kontrol işlemlerini. Durdurma ve kontrol işlemleri bir adli arama veya önleme araması değildir. Bu nedenle adli arama veya önleme araması usulüne de tabi değildir. Durdurma ve kontrol işlemlerinin ne olduğu, şartları, karar alma yetkisi, uygulanma usulü yine yönetmeliğin aynı maddesinde ayrıntısıyla tanımlanmıştır.

Buna göre; durdurma ve kontrol işlemleri:

Kolluk görevlisi, kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silahlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişiyi durdurabilir. Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, 'umma' derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür. Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz.

Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silah bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir.

f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse kişi yakalanır.

g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz.

i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.

Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir

Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir.

Açıklandığı şekli ile işlem Yönetmeliğin 27. maddesine uygundur. Yüksek Dairenin (1) numaralı bozma nedeni usul ve yasalara aykırı olup, birinci bozma nedeninin hükümden çıkartılarak, ikinci bozma nedeni de yeniden yargılamayı gerektirmediğinden ve infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği", görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 07.06.2016 tarih ve 2279-1793 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Somut olayda adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunup bulunmadığının araştırılmasının gerekli olup olmadığının,

2- Arama kararı ya da yazılı arama emri olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığının ve suç konusu delilin elde edilmesinde hukuka aykırılık olmadığının kabulü hâlinde, TCK'nın 192/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının,

Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;

26.01.2015 tarihli ihbar ile olay, yakalama, rızaen teslim, muhafaza altına alma, üst arama tutanağına göre; KOM Şube Müdürlüğü görevlilerince uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna yönelik olarak yapılan çalışmalar sırasında, ... adlı şahsın il genelinde ve özellikle Akkent Mahallesinde bonzai olarak bilinen uyuşturucu maddeyi sattığı, ... ve ... adlı kişilerin ...'dan uyuşturucu madde satın aldıkları bilgisinin elde edildiği, bu bilgiler doğrultusunda adı geçen şahısların kimliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan araştırmalarda, tanık ...'nün 212386... kimlik numaralı, Mustafa ve Zülfi oğlu, ../../1987 Laçin doğumlu olduğunun, Ulukavak Mahallesi, Güneşevler 9. Sokak,.... bilgileri ile kayıtlı adreste ikamet ettiğinin, tanık ...'ın 336102... kimlik numaralı, Mehmet ve Bağdegül oğlu, ../../1994 Mecitözü doğumlu olduğunun, Bahçelievler Mahallesi, .... bilgileri ile kayıtlı adreste ikamet ettiğinin, sanık ...'nın ise 335232... kimlik numaralı, Necaettin ve Gülhatun oğlu, ../../1976 Çorum doğumlu olduğunun, Akkent Mahallesi,...... bilgileri ile kayıtlı adreste ikamet ettiğinin, adı geçen sanık hakkında KOM Şube Müdürlüğünce 12.10.2014 tarihinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak işlem yapıldığının tespit edildiği, ...'nın yakalanması amacıyla gerçekleştirilen çalışmalar sırasında, 26.01.2015 tarihinde saat 17.32'de 155 Polis İmdat hattını arayan ve kimlik bilgilerini vermek istemeyen bayan bir şahsın, “Akkent'te oturan tam adresini bilmediğim, yalnızca telefon numarasını ve ismini bildiğim ... adlı şahıs, eşimi sürekli 053921... numaralı telefondan arayarak uyuşturucu madde satıyor ve ben bundan dolayı çok mağdurum, eşimin uyuşturucu madde kullanmasını istemiyorum ve bu uyuşturucu maddeyi satan ... isimli şahsı yakalayabilmeniz için ismini ve telefonunu size bildiriyorum” şeklinde ihbarda bulunması üzerine sanığın ikameti ve çevresinin görevlilerce değişik tarih ve zamanlarda izlemeye alındığı, söz konusu bu faaliyetler esnasında 11.02.2015 tarihinde saat 16.00 sıralarında ikametinden çıkan ve Burun Çiftliği Kavşağına doğru gittiği görülen sanığın görevlilerce takip edilmeye başlandığı, saat 16.15 sıralarında söz konusu kavşağa gelen sanığın şüpheli davranışlar sergilemesi nedeniyle fark edildiklerini değerlendiren görevlilerin sanığın yanına gidip polis kimlik kartlarını gösterdikleri, üzerinde herhangi bir suç unsuru bulunup bulunmadığı sorulan sanığın, pantolonunun ön ve arka cebinden çıkardığı beyaz kâğıda sarılı toplam (9) fişek hâlindeki uyuşturucu maddeyi görevlilere teslim ettiği, aynı gün Cumhuriyet savcısının verdiği yazılı arama emrine istinaden saat 17.48 sıralarında sanığın ikametinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, konu hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiğinde sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapılması talimatı alındığı,

Suç konusu uyuşturucu maddeler ele geçirildikten sonra Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, Cumhuriyet savcısı tarafından sanığın üzerinde ve ikametinde 17.30 ile 20.00 saatleri arasında arama yapılması şeklinde yazılı arama emri düzenlendiği,

Samsun Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen uzmanlık raporuna göre; ele geçirilen toplam net 0,90 gram ağırlığındaki maddenin “ADB-FUBINACA” olduğu,

Hitit Üniversitesi Çorum Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen rapora göre; sanık ...'ya ait idrar örneğinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı etken maddesine rastlanılmadığı,

Tanıklar ... ve ... hakkında soruşturma evresinde kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayırma kararı verildiği, Anlaşılmıştır.

Tanık ... kollukta; sanığı tanıdığını, olay tarihinden yaklaşık dokuz ay önce sanık ile birlikte Ankara'ya gittiklerini, burada sanığın kendisini Recep Doğruel ile tanıştırdığını, sanık ile birlikte adı geçenin evinde bulundukları sırada sanığın “Sizlere bir güzellik yapayım” diyerek cebinden çıkardığı esrarı sarıp kendisine ve Recep'e ikram ettiğini, hep birlikte uyuşturucu madde kullandıklarını, bu olaydan üç ay sonra Çorum Öğretmen Evi civarında bulunduğu sırada sanığın yanına gelerek, Ankara'dan esrar getirdiğini söyleyip birlikte içmeyi teklif ettiğini, kabul etmemesi üzerine sanığın yanından ayrıldığını, mahkemede ise farklı olarak; sanık ile birlikte Ankara'da bulundukları sırada esrar içtiklerini, sanığın kendisine uyuşturucu madde içmeyi teklif etmediğini,

Tanık ... kollukta; sanık ...'in uzaktan akrabası olduğunu, sanıktan en son bir ay önce esrar satın aldığını, kullandığı uyuşturucu maddeler nedeniyle rahatsızlık geçirdiği için artık kullanmadığını, mahkemede ise farklı olarak; sanıktan uyuşturucu madde satın almadığını, tanık ...'nün eşi olduğunu, eve geç gelmesi ve sanık ile arkadaşlık yapması nedeniyle tanık Nazan'ın kolluğa ihbarda bulunmuş olabileceğini, emniyetteki ifadesini kabul etmediğini,

Tanık ...; tanık Kadir'in eşi olduğunu, sanığı tanımadığını, tanık Kadir'in kendisine sanık ile birlikte uyuşturucu madde kullandıklarını söylediğini, tanık Kadir'in uyuşturucu madde kullanmasını istemediği ve eşine kızdığı için 155 Polis İmdat Hattını arayıp sanık hakkında ihbarda bulunduğunu, ancak sanığın uyuşturucu madde sattığını görmediğini,

Tanık Üzeyir Camcı; narkotik şubede görev yaptığını, düzenledikleri olay tutanağının doğru olduğunu, kendilerine sanığın uyuşturucu madde sattığına dair sürekli ihbar geldiğini, Ankara'ya gidip geldiğini bildikleri sanığı bir süre takip ettiklerini, Ankara'dan uyuşturucu madde getirebileceğini değerlendirdikleri sanığı olay tarihinde TOKİ Kavşağında görmeleri üzerinde arama yaptıklarını ve (9) fişek hâlindeki esrarı ele geçirdiklerini,

Tanık Necati Pehlivan; uyuşturucu madde sattığına dair duyumlar üzerine sanık hakkında operasyon yaptıklarını, olay tutanağının doğru olduğunu, İfade etmişlerdir.

Sanık ... soruşturma evresinde; uyuşturucu madde kullandığını, 0539 212 .. .. numaralı GSM hattını kendisine ait olduğunu, cebinden çıkarıp rızası ile polislere teslim ettiği (9) paket hâlindeki uyuşturucu maddeyi, olay tarihinden yaklaşık 3-4 gün önce İstanbul'da Mustafa Doğan adlı kişiden 50 TL karşılığında satın aldığını, İstanbul'dan getirdiği suç konusu uyuşturucu maddeyi 11.02.2015 tarihinde evinde on parçaya bölüp kâğıtlara sardığını, bir paketini içip geriye kalan (9) paketini satmak ve arkadaşlarına güzellik yapmak için üzerine aldığını, ikametinden çıktıktan sonra polislerce yakalandığını, görevlilerce sorulduğunda üzerinde uyuşturucu madde bulunduğunu söyleyip cebinden çıkardığı (9) fişek hâlindeki uyuşturucu maddeyi rızası ile teslim ettiğini, tanık Kadir'e uyuşturucu madde sattığını, tanık ... ile birlikte esrar içtiklerini, tanık Ahmet'e de esrar vermek istediğini ancak kabul etmediğini, kullandığı uyuşturucu maddenin parasını bedavaya getirmek için uyuşturucu madde sattığını,

Kovuşturma evresinde ise farklı olarak; tanıklar Kadir ve Ahmet'e uyuşturucu madde satmadığını, kollukta uyuşturucu madde kullandığını söylemesine karşın ifadesinin farklı düzenlendiğini, olay tarihinde polislere teslim ettiği suç konusu uyuşturucu maddeyi kullanmak ve arkadaşlarına ikram etmek amacıyla İstanbul'da ikamet eden Mustafa Doğan adlı arkadaşından satın aldığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini, Savunmuştur.

1- Somut olayda adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunup bulunmadığının araştırılmasının gerekli olup olmadığı;

Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "arama" tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

A- Genel Olarak Koruma Tedbiri:

Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere "koruma tedbiri" denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1)

Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir.

Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır.

Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile; "Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanun'un 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.

"Madde 2: …j) Suçüstü:

  1. İşlenmekte olan suçu,
  2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
  3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder." Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK'nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK'nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK'nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır.

"Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
Madde 90: (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.

b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.

(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.

(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.

(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.

(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir." şeklindedir. Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.

2559 sayılı PVSK'nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.

PVSK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;

"Polis,

  1. Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
  2. Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
  3. Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
  4. Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
  5. Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
  6. Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
  7. Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri, Yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar." şeklinde düzenlenmiştir.

Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde "Özel hayatın gizliliği", 21. maddesinde ise "Konut dokunulmazlığı" başlıkları altında düzenlenmiştir.

Anayasamızın 20. maddesi;

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” 21. maddesi ise;

“Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” hükümlerini amirdir.

Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri:

1. Arama Kavramı

Arama; "arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir.(Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113)

Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir. (Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18)

Arama; kişilerin konutları, iş yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir. Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir.

Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenmiş değildir. Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir.

2. Arama Çeşitleri

Arama, amacına göre "adli arama" ve "önleme araması" olarak ikiye ayrılmaktadır. Arama şüpheli veya sanığı ya da bir delili elde etme amacıyla yapılabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da yapılabilir. Birinci tür aramaya "adli arama", ikinci tür aramaya ise "önleme araması" denilmektedir. Bu itibarla arama hem koruma, hem de önleme tedbiridir. Her iki tür arama arasında ortak özellikler bulunmakla birlikte hukukî nitelikleri, tâbi oldukları kanuni düzenlemeler ve kapsamları bakımından önemli farklılıklar da bulunmaktadır.

a. Önleme Araması

Genel emniyet ve asayişin korunması ile tehlikelerin önlenmesi amacıyla başvurulan önleme araması; 2559 sayılı PVSK'nın 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 18-26. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 19. maddesinde; "Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir." şeklinde tanımlanmıştır. Böylelikle kamu güvenliği ile düzenini bozabilecek kişi ve eşya bulunarak muhtemel bir zararın gerçekleşmesine veya suç işlenmesine engel olunarak toplum yakın bir tehlikeden korunacaktır.

Önleme aramasına karar verilebilmesi için belirtilen konulara ilişkin somut ve öngörülebilir bir tehlike olması gerekir. 2559 sayılı PVSK bu nitelikteki tehlike hâlini "makul sebep" olarak ifade etmektedir. Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut olgulara dayalı "makul şüphe" ile önleme aramasındaki "makul sebep" farklı kavramlardır. "Makul sebep" konunun uzmanları tarafından ortak görüşle anlamlandırılıp değerlendirilen bir olgu iken "makul şüphe" çok sayıdaki sıradan insanın somut bir olguyu aynı yönde değerlendirmeleri hâlidir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin, 4. Baskı, 2016, s. 381-382)

Önleme araması ancak kanunda öngörülen yerlerde yapılabilir. 2559 sayılı PVSK'nın 9. maddesinde somut ve yakın bir tehlikenin baş gösterebileceği alanlar esas alınmak suretiyle önleme araması yapılabilecek yerler tek tek sayılmış olup buna göre önleme araması;

1) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,

2) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,

3) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,

4) Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve kurumun imkânlarıyla önlenmesi mümkün görülmeyen olayların çıkması ihtimali karşısında rektör, acele hâllerde de dekan veya bağlı kuruluş yetkililerinin kolluktan yardım istemeleri hâlinde, girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında,

5) Umumî veya umuma açık yerlerde,

6) Her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda yapılabilecektir.

Konutta, yerleşim yerinde, kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde hiçbir şekilde önleme araması yapılması mümkün olmayıp bu yerlerde şartları varsa ancak adli arama yapılabilir.

Önleme araması idari bir işlem olsa da kural olarak hâkim kararıyla yapılmalıdır. Kolluk tarafından somut tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler önceden tespit edilip aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî âmirine yazılı olarak iletilir. İllerde vali veya bu konuda yetkilendirdiği yardımcısı ve ilçelerde ise kaymakamı ifade eden mülki amir, kolluğun talebini uygun bulursa hâkimden arama kararı talep eder; ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kendisi de yazılı arama emri verebilir. Önleme araması kararının alınmasında ve icrasında Cumhuriyet savcısının herhangi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Kolluğun kendi içindeki birim amirlerinin emri ile önleme araması yapılamaz. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 4. maddesi uyarınca, önleme araması bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hâl; derhâl işlem yapılmadığı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini ifade etmektedir. 2559 sayılı PVSK'nın 9/6. maddesi uyarınca spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hâllerde gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunduğu kabul edilmektedir.

Önleme araması kararında veya emrinde; aramanın sebebi, konusu ve kapsamı, aramanın yapılacağı yer, aramanın yapılacağı zaman ve geçerli olacağı süre belirtilmelidir. Önleme aramasında gece ile ilgili bir istisnaya yer verilmediğinden her zaman yapılması mümkündür. Önleme araması kararının geçerli olacağı sürenin sınırı ile ilgili olarak da mevzuatta kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Zira önleme aramasının geçerli olacağı süre, karar verilmesine dayanak teşkil eden makul sebebin niteliğine göre değişkenlik arz edebilmektedir. Örneğin; olimpiyat oyunları gibi iki ya da üç hafta sürecek ve dünyanın bir çok ülkesinden sporcu ve izleyicilerin katılacağı bir spor organizasyonunda yaşanabilecek kamu düzenini bozucu nitelikteki olayların ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla makul sebep oluşması hâlinde yapılacak bir önleme aramasının geçerlilik süresi organizasyon süresi kadar olabileceği gibi, başka olaylarda duruma göre bir gün süreli, hatta saatli önleme araması kararlarının verilmesi de mümkündür. Her hâlükârda bu sürenin aramanın haklı kıldığı süreden fazla olmaması lazımdır. Önleme aramasının da kişilerin temel hak ve özgürlüklerine bir müdahale niteliğinde bulunması nedeniyle, makul bir sebep olmadığı hâlde verilen uzun süreli önleme araması kararı görünürde yasal olsa bile hukuka uygun olmayacaktır. Aynı şekilde makul bir sebep yokken belli periyotlarla yenilenmek suretiyle süreklilik arzedecek ve genel arama izlenimi verecek şekilde önleme araması kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır.

Önleme aramasının nasıl icra edileceği hususunda 2559 sayılı PVSK'da ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmeliğin "Aramaların Yapılma Şekli" başlıklı dördüncü bölümündeki hükümler hem adli hem de önleme araması için geçerli ortak hükümlerdir. Dolayısıyla icra edilişi bakımından adli arama ile önleme araması arasında bir fark gözetilmemiştir. Önleme araması sonucunda bir suç unsuruna veya deliline rastlanırsa koruma altına alınacak ve durum Cumhuriyet Başsavcılığına derhâl bildirilerek elkoyma işlemini gerçekleştirmek üzere Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenecektir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de elkoyma yapılabilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Önleme aramasının konusu ve kapsamı içinde olan ancak suç unsuru oluşturmayan örneğin, bozuk para, çakmak gibi bir eşya ise geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir.

Önleme aramasının sonucu arama kararı veya emri veren merci veya makama bildirilir. Ayrıca arama sırasında suç unsuruna rastlanılmışsa bununla ilgili özel olarak önleme araması tutanağı hazırlanır. Bu tutanakta adli arama tutanağında olduğu gibi arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile emri veren merci, aramanın yapıldığı yer, tarih ve saat, aramanın konusu, aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söylemediği takdirde eşkâl bilgileri, arama yapılan yerin adresi, araçta arama yapılmışsa aramanın mevkii ve aracın bilgileri, aramanın sonuçları, elkonulan suç eşyası varsa buna ilişkin belirleyici bilgiler, aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgileri, kimliği belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, arama sonucunda yaralanma veya maddî bir zarar meydana gelip gelmediği ve arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve unvanı hususları yer alır. Tutanak arama işlemine katılmış olanlar ve hazır bulunanlarca imzalanarak bir sureti ilgiliye verilir. Suç unsuruna rastlanmadığı durumlarda, aranan kişinin talebi hâlinde, kendisine arama kararı veya emrinin tarih ve sayısı, aramanın tarih ve saati, yeri, aranan şahsın ve arayan görevlinin kimlik bilgilerinin yer aldığı bir belge verilir.

Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler için herhangi bir arama emir veya kararına gerek yoktur. Bir yerin faaliyeti bakımından uymakla yükümlü bulunduğu kurallara uygun olarak çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından o yerde yapılan işlem bir denetlemedir. (Murat Aydın, Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137) Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "denetim yapılacak hâller" başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır.

2559 sayılı PVSK'nda ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde hâkimden arama kararı alınması gerekmeyen hâller gösterilmiştir. Buna göre; polisin, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etme ve arama yetkisi bulunmaktadır. (PVSK m.9/7) Bunun dışında Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 25. maddesi uyarınca Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun Ek 1. maddesi kapsamında bulunan, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaların, uçakların, gemilerin ve her türlü deniz ve kara taşıtlarının, giren çıkan yolcuların X-ray cihazından geçirilerek, gerektiğinde üstünün ve eşyasının aranması ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin, üstlerinin, araçlarının ve eşyalarının aranmasında, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'nun 11. maddesi kapsamında, kişilerin üstünün, eşyalarının Olağanüstü Hâl Valisinin emriyle aranmasında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 3. maddesi kapsamında, konutların ve her türlü dernek, siyasî parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaların, işyerlerinin, özel ve tüzel kişiliklere sahip müesseseler ve bunlara ait eklentilerin ve her türlü kapalı ve açık yerlerin, mektup, telgraf ve sair gönderilerin ve kişilerin üzerlerinin sıkıyönetim komutanının emriyle aranmasında, kanunların, muhafaza altına alınmalarına olanak verdiği kişilerin, üst veya eşyalarının aranmasında, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun çerçevesinde görevli kolluğun, aynı Kanun'un 79. maddesindeki silâh taşıma yasağı kapsamında, silâh taşıdığından şüphelenilen kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasında ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmeyecektir. Yine 2559 sayılı PVSK'nın 20. maddesi gereğince; bir hukuka uygunluk nedenine bağlı olarak yapılan aramalarda da örneğin imdat istenmesi veya yangın, su baskını ve boğulma gibi büyük tehlikelerin haber verilmesi veya görülmesi hâllerinde de arama emir veya kararına gerek olmayacaktır.

Öte yandan 2559 sayılı PVSK’nın 4/A maddesinde polise, kişileri ve araçları tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması hâlinde durdurma yetkisi verilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 27. maddesinde bu yetkinin kullanılması için "umma" derecesinde makul şüphe aranmıştır.

2559 sayılı PVSK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kimlik sorma" başlıklı 4/A. maddesi;
“Polis, kişileri ve araçları;

a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,

b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,

c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,

ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.

Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.

Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez." ,

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kontrol işlemleri" başlıklı 27. maddesi ise;

“Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, "umma" derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir.

Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz.

Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz.

Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silâh bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

b)Yoklama suretiyle kontrol, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.

c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.

d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir.

e) Yoklama suretiyle kontrol, kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.

f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.

g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz.

i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.

j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhâl bir tutanak düzenlenir.

Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.” şeklindedir.

Söz konusu düzenlemelerle kolluğa, koşulları oluştuğu takdirde kişi ve araçları durdurma ve yoklama biçiminde kontrol yapma yetkileri tanınmıştır. Yönetmeliğin 27. maddesinin (g) ve (i) fıkraları gereğince kollukça durdurulan kişinin herhangi bir yerinde uyuşturucu gibi belirli bir şeyin gizlendiği düşünülüyorsa veya makul sebep oluşmuşsa önleyici kolluk yetkisi dahilinde daha geniş kapsamlı kontrol yapma imkânı doğacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kolluk gerekli tedbirleri alabilecek ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir.

b. Adli Arama

Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK'nın 116-134, 2559 sayılı PVSK'nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; "bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400)

Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:

  1. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
  2. Görünüşte haklılık,
  3. Ölçülülük.

Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir.

Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır.(Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604) Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz" nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır. Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır. Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır. CMK'nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Makul şüphe Yönetmeliğin 6. maddesinde şöyle tanımlanmıştır; "Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış, tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler gözönünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikayeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır." Bu düzenlemenin getirdiği en büyük yenilik, makul şüphe sebeplerinin somut olgulara dayanması gerektiğinin açıkça belirtilmesi ve arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağının veya belirli bir kişinin yakalanacağının öngörülmesi gerektiğidir. Buna göre; soyut olarak belirli bir yerde suçluların yakalanma ihtimaline binaen adli arama kararı verilemez. Örneğin; meydana gelen bir hırsızlık olayının soruşturması sırasında; olay öncesinde benzer şekilde hırsızlık yaptığı söylenen kişilerin soruşturma konusu olaya karıştıklarına, evlerinde bu suçun delillerinin bulunduğuna dair somut bir olgu yoktur ve bunlara yönelik şüphe, makul şüphe değildir. Arama konusunda karar verecek merciye iletilecek raporda; makul şüpheyi açıklayan bilgiler, makul şüphe sebebinin ne olduğuna dair bilgi ve emareler, bilginin kaynağı, aranan şeyin veya kişinin ne olduğu, bir kişi veya şeyin aranmak istenen yerde olduğuna dair duyulan inancın nedenleri açıklanmalıdır. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması ve belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Başka bir anlatımla, arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır. CMK'nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. "Diğer kişiler" kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, makul şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir. Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir. Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir. Yakalama kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir koruma tedbiridir. Bu niteliği gereği üst arama işlemine göre daha geniş kapsamlı bir işlemdir. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemleri düzenleyen CMK’nın 90/4. maddesi gereğince de, kolluk yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almalıdır. Bu bağlamda kişinin yakalanmasından sonra tedbir olarak kaba üst araması yapılabilir. Ayrıca karar alınmasına gerek olmayan bu arama işlemi, en kısa zamanda ve dikkatli bir biçimde elle yoklama şeklinde yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan işlem diğer bir anlatımla yoklama bir arama değildir. Bu nedenle arama prosedürüne uyulmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak yapılan yoklamanın arama boyutuna ulaşmaması gerekir. (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 9. Baskı, 2017, s.305) Yakalanan kişinin üstündeki kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve beden çukurlarının aranması ise mümkün değildir. 2559 sayılı PVSK’nın Ek 4. maddesinde “Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tesbit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkilidir.”, "Adlî görev ve yetkiler" başlıklı Ek 6. maddesinde “Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir. Polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir. Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, edinilen bilgi, ihbar veya şikâyet üzerine ya da kendiliğinden suçla karşılaşan polisin, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhâl gerekli tedbirleri alması zorunludur. Gerekli tedbirler derhâl alınırken, tedbire başvurulmadığı takdirde ceza muhakemesinin amacına ulaşılamayacağı, yani delillerin kaybolması gibi bir sonucun ortaya çıkabileceği değerlendirilerek, işlemin yapılması esnasında haklı görünmesi ve ölçülülük ilkesine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Aksi durumda ise maddi gerçeğe ulaşma amacı tehlikeye girecek, mağdur ve sanık haklarının ihlali söz konusu olacaktır. Bu hâlde suçun işlendiği bilgisini alan kolluk, olay yerinde delillerin karartılmasını önleme yetki ve görevi kapsamında yakaladığı kişi ya da kişilerin kaba üst aramasını yapabilecek ve el koyduğu olayı, yakalanan kişi ya da kişiler ile uyguladığı tedbirleri en kısa zamanda Cumhuriyet savcısına bildirecektir. Bu aşamada soruşturma işlemleri ve hukuka aykırı aramaya ilişkin düzenlemelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde soruşturmanın tanımına yer verilmiş, aynı Kanun'un 158. maddesinde ihbar ve şikâyet, 160. maddesinde bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi, 161. maddesinde Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri, 164. maddesinde ise adlî kolluk ve görevi düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK'nın 2. maddesinin (e) bendinde soruşturma; "Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,.. ifade eder." şeklinde tanımlanmış, “İhbar ve şikayet” başlığını taşıyan 158. maddesi;

"(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur." ,

“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlığını taşıyan 160. maddesi;

"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür" ,

"Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" başlığını taşıyan 161. maddesi;

"(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.

(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür."

"Adlî kolluk ve görevi" başlığını taşıyan 164. maddesi;

"...(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir." şeklinde düzenlenmiştir.

Ceza muhakemesinin kurallarının uygulanmaya başlaması "başlangıç şüphesi" ile olmaktadır. Başlangıç şüphesinin, dayandığı deliller basit, diğer aşamalarda elde edilebilecek delillere göre yetersiz ve/veya sayıca az olmakla birlikte en azından belirti düzeyinde delillere dayanıyor olması ve bir suçun işlendiği yolunda akla ve mantığa uygun bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir. Bu bakımdan somut olaylara dayanmayan, soyut iddia ve tahminler başlangıç şüphesi olarak kabul edilemeyecek, buna karşılık başlangıç şüphesinin belirli bir kişiye yönelmesi de gerekmeyecektedir. Ortada bu nitelikte bir şüphe yokken ceza muhakemesi soruşturmasının başlatılması ve koruma tedbirlerine müracaat edilmesi hâlinde, bu işlemin kaynağı hukuki olmayacağından keyfilik olarak değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. (Bahri Öztürk, Ceza Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1991, s.54, Feridun Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Beta, 1. Bası, Mayıs 1987, s.45) 5271 sayılı CMK'da ayrıntılı olarak açıklanmayan başlangıç şüphesine ilişkin olarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin 3 ve 4. fıkralarında; "Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur. Bu şartları (üçüncü fıkradaki) taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz." şeklinde ayrıntılı düzenlemeye yer verilmiştir. Soruşturma işlemlerine fiilen başlamak için gerekli şüphe bakımından getirilen bu kriterlerin sadece bu kanun kapsamındaki kamu görevlileri açısından değil tüm soruşturmalar için uygulanması soruşturmaların hukuka uygun olarak başlatılması ve yürütülmesi noktasında yararlı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Suç işlendiği izlenimi yaratan bir durumun ihbar, şikâyet veya resen yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi üzerine durum derhâl Cumhuriyet savcısına bildirilip, alınan talimatlar doğrultusunda konunun araştırılması gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı soruşturma evresini başlatacak olan şüphenin somut olayda bulunup bulunmadığını takdir edecek, soruşturma başlatacak şüphe olduğunu değerlendirmesi durumunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için emrinde bulunan adli kolluk görevlileri aracılığı ile şüphelinin lehinde ve aleyhine olan bütün delilleri toplayıp, şüphelinin haklarını korumak için gerekli olan tedbirleri alacaktır. Adli kolluk görevlileri el koyduğu olayları, uyguladığı tedbirleri Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve aldığı emirleri yerine getirmek zorundadır. Ceza muhakemesinde yapılan işlemlerin tekrarlanma fırsatının olmaması, sürecin hızlı işlemesi nedeniyle adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet savcısından aldığı talimatlara uygun bir biçimde delil toplaması, toplanan delilleri muhafaza etmesi ve yetkililere teslim etmesi gerekmektedir.

Aramanın hukuka aykırı olması, arama karar veya emrinin ya da aramanın icrasının hukuka aykırı olması anlamına gelmektedir.

Hukuka aykırılık bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının çerçevesi ve kapsamı belirlenirken gerek pozitif hukuk kurallarına gerekse temel hak ve hürriyetlere ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı hâlinde hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi’nin 22.06.2001 tarihli ve 2-2 sayılı kararında: “Hukuka aykırılık en başta milli hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır.

Bunun dışında, hukuk sistemimiz, hukukun genel ilkeleri adı verilen ve uygar dünyanın tüm medeni ülkelerinde uygulanan kuralları da hukuk kuralı olarak kabul etmektedir. Hukukun genel ilkelerinin neler olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da, hukukun genel ilkelerinin hukuki bağlayıcılığı bulunduğu gerek uygulamada gerekse doktrinde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkememiz de birçok kararında, hukukun genel ilkelerinin varlığını kabul etmenin hukuk devletinin gereklerinden biri olduğunu ve bu ilkelerin yasakoyucu tarafından dahi yok edilemeyeceğini hükme bağlamıştır. (Örneğin, E. 1985/31. K. 1986/1, KT. 17.3.1986, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S.22. s.115). Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşleri çerçevesinde hukukun genel ilkeleri, yasalardan, hatta Anayasa’nın değiştirilebilir hükümlerinden de üstün bir konuma getirilmiştir.” denilmektedir.

Bu itibarla aramanın hukuka uygun olup olmadığı arama tedbirine başvurulma şartları ve uygulanmasıyla ilgili gerek pozitif hukuk kuralları gerekse evrensel hukuk kaideleri göz önünde bulundurularak bütüncül bir bakış açısıyla belirlenmelidir.

Hukuka aykırı olarak yapılan aramanın hem ceza muhakemesi hukuku, hem maddi ceza hukuku, hem de tazminat hukuku bakımından bir takım müeyyideleri ortaya çıkabilecektir. Aramanın hukuka aykırı olmasının ceza muhakemesi açısından sonucu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınamamasıdır. 5271 sayılı CMK'nın 217. maddesinde; "1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” şeklindeki düzenlemeyle hâkimin ancak hukukun izin verdiği yöntemlerle elde edilen delilleri dikkate alabileceği hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanun'un 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde de, ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması hâlinde reddolunacağı ifade edilerek hukuka uygun olarak elde edilmeyen delillerin ispat aracı olarak kabul edilmeyeceği ve hükme esas alınmayacağı açıklanmıştır. Kaldı ki, aynı Kanun'un 230. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi de zorunludur. Hukuka aykırı aramanın maddi ceza hukuku bakımından yaptırımı ise eylemin suç teşkil etmesidir. 5237 sayılı TCK'nın "haksız arama" başlıklı 120. maddesinde hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisinin üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür. Konut ve işyerleri bakımından hukuka aykırı aramalar ise 5237 sayılı TCK'nın 116 ve 119/1-e maddeleri kapsamında değerlendirilecektir.

Nihayet, aramadaki hukuka aykırılıklar gerek Devletin, gerekse arama kararını veren veya uygulayan kamu görevlilerinin tazminat sorumluluğunu gündeme getirebilecektir. Bu kapsamda 5271 sayılı CMK'nın 141/1. maddesinde aramanın amacıyla orantılı olmayacak biçimde ölçüsüz gerçekleştirilmesi durumunda kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri öngörülmüştür. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; KOM Şube Müdürlüğü görevlilerince uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna yönelik olarak yapılan çalışmalar sırasında, sanığın uyuşturucu madde sattığı, tanıklar Kadir ve Ahmet'in sanıktan uyuşturucu madde satın aldıkları bilgisinin elde edildiği, yapılan araştırmalarda, tanıklar Kadir ve Ahmet ile sanığın açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edildiği, yine 26.01.2015 tarihinde saat 17.32'de 155 Polis İmdat hattını arayan tanık Nazan'ın, eşi olan tanık Kadir'e sanığın uyuşturucu madde sattığını söyleyip, sanığın kullandığı telefon numarasını bildirdiği, bunun üzerine görevlilerin sanığın ikameti ve çevresini değişik tarih ve zamanlarda izlemeye aldıkları, sanık hakkında yürütülen çalışmalara devam edildiği esnada 11.02.2015 tarihinde saat 16.00 sıralarında ikametinden çıkan ve Burun Çiftliği Kavşağına doğru gittiği görülen sanığın takibe alındığı, saat 16.15 sıralarında söz konusu kavşağa gelen sanığın şüpheli davranışlar sergilemesi nedeniyle fark edildiklerini değerlendiren görevlilerin, sanığın yanına gidip polis kimlik kartlarını gösterdikleri, sanığa üzerinde herhangi bir suç unsuru bulunup bulunmadığı sorduklarında pantolonunun ön ve arka cebinden çıkardığı beyaz kâğıda sarılı toplam (9) fişek hâlindeki uyuşturucu maddeyi sanığın görevlilere teslim ettiği, Cumhuriyet savcısından alınan yazılı arama emrine istinaden sanığın ikametinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı olayda; Kollukça alınan istihbarat bilgisi üzerine yapılan araştırmalar sonucunda, sanığın, tanıklar Ahmet ve Kadir'in açık kimlik ve adres bilgileri ile sanık hakkında daha önce uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapıldığının tespit edilmesi, 26.01.2015 tarihinde alınan telefon ihbarında tanık Nazan'ın, sanığın uyuşturucu madde ticareti yaptığını söyleyip kullandığı telefon numarasını bildirmesi, alınan tüm bilgiler doğrultusunda sanığın ikameti ve çevresinin değişik tarih ve zamanlarda izlemeye alınması, istihbarat bilgisi ve telefon ihbarının alınması ile sanığın yakalanması arasında geçen zaman aralığı uzun olduğu gibi yakalandığı anda bir suçüstü hâlinin de mevcut olmaması, dosya kapsamı itibarıyla görevlilerce yakalanan sanığın suçun konusu ve delilini oluşturan uyuşturucu maddeleri yok edebileceğine ilişkin bir davranış içerisinde olmadığının anlaşılması ve tutanak düzenleyicisi tanıkların sanık hakkında sürekli ihbarlar geldiğini beyan etmeleri karşısında; kolluk görevlilerinin suçla ilgili edindikleri tüm bilgileri 5271 sayılı CMK'nın 2/e, 158, 160, 161 ve 164. maddeleri uyarınca derhâl Cumhuriyet savcısına bildirip bu konuda adli arama kararı ya da yazılı arama emri talep etmeleri ve Cumhuriyet savcısından alacakları talimat doğrultusunda işlem yapmalarının gerektiği, adli arama kararı ya da yazılı arama emri alınmadan yapılacak arama işlemi sonucu ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamayacağı açıktır. Ancak; somut olayda görevlilerce durdurularak üzerinde herhangi bir suç unsuru olup olmadığı sorulan sanığın, pantolonunun ön ve arka ceplerinden çıkardığı suç konusu uyuşturucu maddeleri görevlilere teslim etmesi üzerine uyuşturucu maddelerin muhafaza altına alındığı gözetildiğinde, uyuşturucu maddelere bu şekilde el konulmasının; “Gizlenmiş bir şeyi bulmaya çalışma ve araştırma” anlamlarına gelen arama işlemi olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenle Özel Dairenin “...Sanığın üzerinin aranması konusunda arama kararı olup olmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı bir örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması...” şeklindeki bozma nedeninin isabetli olmadığı, dolayısıyla sanığın üzerinde arama yapılmasına imkân sağlayan adli arama kararı ya da yazılı arama emrinin araştırılmasına gerek olmadığının ve suç konusu uyuşturucu maddenin elde edilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığının kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir. 2- Sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağına gelince; 5237 sayılı TCK'nın “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin suç tarihininde yürürlükte bulunan 3. fıkrası; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014- 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.” biçiminde olup, madde gerekçesinde de vurgulandığı gibi üçüncü fıkrada, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevk edilmesi, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Fıkradaki suçun oluşabilmesi için maddede belirtilen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması gerekir. Aynı Kanun'un uyuşturucu veya uyarıcı madde imâl ve ticareti ile kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçlarında etkin pişmanlığı düzenleyen 192. maddesinin suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli; “(1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz. (3) Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir. (4) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruşturma başlatılmadan önce resmî makamlara başvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz” hükümlerini içermektedir. Maddenin gerekçesinde de; “Maddede, uyuşturucu veya uyarıcı maddelere ilişkin suçlar bakımından özel bir pişmanlık hâli düzenlenmiştir…Üçüncü fıkrada, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti ya da kullanmak için satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması suçları ile ilgili olarak soruşturma başladıktan sonra, etkin pişmanlık göstererek suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüştür. Ancak, bu bilgi vermenin gönüllü olması gerekir. Etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için, bunun en geç hüküm verilmeden önce gerçekleşmesi gerekir...” açıklamalarına yer verilmiştir. 5237 sayılı TCK’da “etkin pişmanlık” başlığı altında yapılan düzenlemede, eylem suç olmaktan çıkmamakta, duyulan pişmanlık ve eylemin sonuçlarının bir kısmının bertaraf edilmesi nedeniyle faile ceza verilmemek veya verilecek cezadan indirim yapılmak suretiyle cezayı kaldıran ya da azaltan bir durum söz konusu olmaktadır. Ceza Genel Kurulunun 20.12.1993 tarihli ve 301-338 sayılı kararında belirtildiği üzere, uyuşturucu madde ticareti suçları ile korunan hukuki yarar genel kamu esenliği olduğundan, iştirakçilerin kimliklerinin veya uyuşturucu maddelerin saklandığı yerin bu suçu işleyen failler tarafından bildirilmesi hâlinde, suça konu maddelerin ele geçirilmesine, dolayısıyla genel kamu esenliğini korumaya yönelik olarak uyuşturucu madde temini suçuyla mücadeleye katkıda bulunan bu suç faillerine tayin edilecek cezadan indirim yapılması öngörülmektedir. Benzer suçlarla ilgili uygulamada en çok karşılaşılan hâl olan, sanığın eylemi yetkili mercii tarafından haber alındıktan sonra etkin pişmanlıkta bulunmasına ilişkin 5237 sayılı TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrası üzerinde durulmalıdır. Buna göre, uyuşturucu ve uyarıcı madde imal veya ticareti eylemine iştirak etmiş olan veya kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kimsenin, suçun işlendiğinin yetkili makamlar tarafından öğrenilmesinden sonra, suçun meydana çıkmasına ya da fail ve suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım etmesi verilen cezadan indirim nedeni olup, etkin pişmanlığın bu hâli aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarında düzenlenen cezasızlık hâlinden zaman itibarıyla ayrılır. Cezasızlık durumunda yetkili merciler tarafından haber alınmadan önce ihbar ve yardım yapılması gerekirken, 3. fıkrada düzenlenen ve indirim nedeni olarak kabul edilen etkin pişmanlıkta resmi makamlarca haber alınmasından sonra işbirliği aranmaktadır. Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretide yer alan baskın görüşe göre, 5237 sayılı TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkrasında yer alan etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir: 1- Fail 5237 sayılı TCK'nın 188 ve 191. maddelerinde düzenlenen suçlardan birini işlemiş olmalıdır. 2- Hizmet ve yardım bizzat fail tarafından yapılmalıdır. 3- Hizmet ve yardım soruşturma ya da kovuşturma makamlarına yapılmalıdır. 4- Hizmet ve yardım, suçun resmi makamlar tarafından haber alınmasından sonra, ancak mahkemece hüküm verilmeden önce gerçekleşmelidir. 5271 sayılı CMK’nın 158. maddesinde gösterilen, bir suç hakkında soruşturma yapmakla yetkili olan adli ve idari merciler, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları, savcılıklar, emniyet ve jandarma teşkilatı, suçları savcılıklara iletmekle yükümlü olan vali ve kaymakamlıklar, elçilikler ve konsolosluklar resmi makamlar kapsamında değerlendirilmelidir. 5- Fail kendi suçunun ya da bir başkasının suçunun ortaya çıkmasına önemli ölçüde katkı sağlamalı, bilgi aktarımı ile suçun meydana çıkmasına ya da diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım etmelidir. 6- Failin verdiği bilgiler doğru, yapılan hizmet ve yardım sonuca etkili ve yararlı olmalıdır. Failin etkin pişmanlık nedeniyle indirimden yararlanabilmesi için kendi suçunun ortaya çıkmasına ya da suç ortaklarının yakalanmasına yardım ve hizmet etmiş olması gerekmektedir. Suç ortakları kavramı uyuşturucu madde suçuna katılan ya da başka bir uyuşturucu madde ile ilgili suç işleyen kimse olarak anlaşılmalı; "yakalanması" sözcüğü de, "suç ortaklarının yakalanması ya da kim olduğunun belirlenmesi" olarak kabul edilmelidir. Fail suç ortağının, uyuşturucu maddeyi satın aldığı veya sattığı kişinin ya da başka bir uyuşturucu madde suçu işleyen kişinin yakalanmasına ya da kim olduğunun belirlenmesine katkıda bulunduğunda indirimden yararlanacaktır. Failin kendi suçunun ya da suç ortaklarının ortaya çıkmasına yönelik olarak verdiği bilginin yardım ve hizmet niteliğinde kabul edilebilmesi için, hizmet ve yardımın konusu olan bilgilerin doğru olmasının yanında, hizmet ve yardımın sonuca etkili ve yararlı olması da gerekmektedir. Buna göre, yakalanan kimsenin uyuşturucu maddeyi açık kimliğini bilmediği bir şahıstan aldığını söylemesi ya da hayalî isimler vermesi veya daha önceden uyuşturucu işine karıştığını bildiği kişinin adını vermesi etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için yeterli görülmemeli, failin bildirdiği kişi yakalanmış ise mahkûm edilmiş olması ya da yakalanamamışsa kimliği ve varlığının belirlenmesi, failin bildirdiği kişiye suç atması için bir neden bulunmadığının anlaşılması, mevcut delillerin o kişinin suçluluğunu kabule yeterli bulunması ve verilen bilginin daha önce görevliler tarafından öğrenilmemiş olması durumlarında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmalıdır. Değinilen bu hâllerin dışında, failin üzerinde kullanım miktarı içerisinde uyuşturucu ve uyarıcı madde ile yakalanmış olması hâlinde başka bir şekilde satış için hazırlandığı anlaşılmayan maddeyi satmak için bulundurduğunu bildirmesinde de, uyuşturucu ve uyarıcı madde satmak suçundan etkin pişmanlık koşullarının gerçekleştiği kabul edilmelidir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Birinci uyuşmazlık konusunda belirtilen, açık kimlik ve adres bilgileri tespit edilen sanık hakkında elde edilen istihbarat bilgisi ve telefonla yapılan ihbar ile sanığın yakalanması arasında geçen zaman aralığının uzun olması ve kolluk görevlilerince sanığın ikameti ve çevresinin değişik tarih ve zamanlarda izlendiğinin anlaşılması nedeniyle sanığın üzerinde arama yapılabilmesi için adli arama kararı ya da yazılı arama emri alınması gerektiğine ilişkin açıklamalar da dikkate alındığında; sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması bakımından, sanığı durduran görevlilerin, suçun konusu ve delilini oluşturan uyuşturucu maddeleri elde etme şekillerine ilişkin ihtimallere göre bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Birinci ihtimal; sanığı durduran görevlilerin ellerinde bir adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunması hâlidir. Bu durumda, kolluk görevlilerinin ellerinde bulunan karar ya da emri sanığa ibraz edip yapacakları arama sonucunda suç konusu delile ulaşabilecekleri anlaşıldığından, üzerindeki uyuşturucu maddeyi çıkarıp teslim eden sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. İkinci ihtimal; ellerinde bir adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmayan kolluk görevlilerinin sanığı durdurduktan sonra Cumhuriyet savcısına bilgi verip talimatları doğrultusunda işlem yapmaları hâlidir. Bu durumda da adli arama kararı ya da yazılı arama emri verilip verilmemesine göre iki olasılık söz konusu olacaktır. Adli arama kararı ya da yazılı arama emri alınması durumunda; sanığı durduran kolluk görevlilerinin bu karar ya da emri sanığa ibraz edip yapacakları arama sonucunda suç konusu delile ulaşabilecekleri anlaşıldığından, üzerindeki uyuşturucu maddeyi çıkarıp teslim eden sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. Adli arama kararı ya da yazılı arama emri alınamaması durumunda ise; üzerine arama yapılamayacak olan sanığın, uyuşturucu maddeleri teslim etmek suretiyle suçun konusu ve delilini hukuka uygun hâle getirerek kendi suçunu ortaya çıkarması nedeniyle sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri uygulanacaktır. Üçüncü ihtimal ise; ellerinde bir adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmayan görevlilerin sanığı durdurmaları sonrasında yaptıkları arama sonrasında suçun konusu ve delili olan uyuşturucu maddeleri ele geçirmeleri hâlidir. Bu durumda suçun maddi konusunu oluşturan uyuşturucu maddeler hukuka aykırı elde edilmiş olacağından, Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamayacaktır. Bu ihtimaller dâhilinde somut olay incelendiğinde; kolluk görevlilerinin elinde bir arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmadığı hususu, takip altında bulundurdukları sanığı durdurduklarında herhangi bir karar ya da emir ibraz etmemelerinden ve sanığa “Üzerinde herhangi bir suç unsuru olup olmadığını” sormalarından anlaşılmaktadır. Zira, kolluk görevlilerinin ellerinde adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunması hâlinde sanığa bu şekilde bir soru yöneltmeleri de beklenmeyecektir. Tutanak içeriği ve tutanak düzenleyicisi tanıkların anlatımlarından da suçun konusunu ve delilini oluşturan uyuşturucu maddelerin elde edilmesinden önce Cumhuriyet savcısından adli arama kararı ya da yazılı arama emri talep edildiğine ilişkin bir bilgi ve anlatımın bulunmadığı, kolluk görevlilerinin suç konusu uyuşturucu maddeler ele geçirildikten sonra Cumhuriyet savcısına olayı bildirdikleri açıktır. Kolluk görevlilerinin, sanık ...'i durdurmalarından sonra Cumhuriyet savcısına haber verecekleri ve alacakları adli arama kararı ya da yazılı arama emri üzerine arama işlemini gerçekleştirecekleri ihtimali ise bir varsayımdan ibaret olup, henüz bir karar veya yazılı arama emri verilip verilmeyeceğinin belirsiz olduğu bu durum, sanık aleyhine değerlendirilemeyecektir. Kolluk görevlilerince durdurulduğu sırada hakkında düzenlenmiş bir adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmayan ve bu nedenle üzerinde arama yapılıp delil elde edilemeyecek olan sanığın, üzerindeki uyuşturucu maddeleri görevlilere teslim etmek suretiyle suçun konusu ve delilini hukuka uygun hâle getirerek kendi suçunu ortaya çıkardığının, bu aşamaya kadar da kolluk görevlilerince gerçekleştirilen işlemlerin Cumhuriyet savcısına bildirildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin de bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının,

a) Somut olayda adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunup bulunmadığının araştırılmasının gerekli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından KABULÜNE,

b) Sanık hakkında TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasının uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından REDDİNE,

2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 19.04.2016 tarihli ve 5977-1270 sayılı bozma kararında yer alan “üzerinin aranması konusunda arama kararı olup olmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı bir örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması; arama kararı yoksa, sanığın” ibaresinin çıkarılmasına,

Özel Daire bozma nedenine ve sanığın tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanığın SALIVERİLMESİNE, başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü olmadığı takdirde derhâl salıverilmesi için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına YAZI YAZILMASINA,

3- Dosyanın bozma nedeni doğrultusunda işlem yapılmak üzere mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 2

Ceza Dairesi 2018/7934 E. , 2018/22195 K.

"İçtihat Metni"

Tehdit ve hakaret suçlarından şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda,....Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/06/2018 tarihli ve 2016/7396 soruşturma, 2018/2739 esas, 2018/2305 sayılı iddianamenin, uzlaştırma işlemi yapılmadığı gerekçesiyle iadesine dair....4. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/06/2018 tarihli ve 2018/752 sayılı iddianame değerlendirme kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci....1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2018 tarihli ve 2018/1190 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 01/11/2018 gün ve 94660652-105-68-13044-2018-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/11/2018 gün ve 2018/89925 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi: Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre; 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde şüpheliye yükletilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit ve anılan Kanun'un 125/1. maddesi kapsamındaki hakaret suçlarının uzlaştırma kapsamında olması dolayısıyla CMK'nın 253 ve 254. maddelerinde düzenlenen uzlaştırma hükümleri gereğince uzlaştırma işlemlerinin yapılması zorunlu ise de, CMK'nın 253/6. maddesinde yer alan "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır." şeklindeki istisnai durum karşısında, soruşturma dosyasında yer alan adresinden şüpheliye ulaşılamadığı, isnat edilen suçlardan şüpheli hakkında yakalama emri düzenlendiği anlaşıldığından, şüpheli hakkında uzlaştırma işlemlerinin yapılabilmesinin mümkün olmaması karşısında itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-olay:

Tehdit ve hakaret suçlarından şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda,....Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/06/2018 tarihli ve 2016/7396 soruşturma, 2018/2739 esas, 2018/2305 sayılı iddianamenin, uzlaştırma işlemi yapılmadığı gerekçesiyle iadesine dair....4. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/06/2018 tarihli ve 2018/752 sayılı iddianame değerlendirme kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci .... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2018 tarihli ve 2018/1190

./...
2.

Değişik İş sayılı kararının, 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde şüpheliye yükletilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit ve anılan Kanun'un 125/1. maddesi kapsamındaki hakaret suçlarının uzlaştırma kapsamında olması dolayısıyla CMK'nın 253 ve 254. maddelerinde düzenlenen uzlaştırma hükümleri gereğince uzlaştırma işlemlerinin yapılması zorunlu ise de, CMK'nın 253/6. maddesinde yer alan "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır." şeklindeki istisnai durum karşısında, soruşturma dosyasında yer alan adresinden şüpheliye ulaşılamadığı, isnat edilen suçlardan şüpheli hakkında yakalama emri düzenlendiği anlaşıldığından, şüpheli hakkında uzlaştırma işlemlerinin yapılabilmesinin mümkün olmaması karşısında itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Tehdit ve hakaret suçlarından şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin, uzlaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmediği gerekçesiyle iade edilmesi üzerine, bu karara karşı yapılan itirazın reddine dair mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Genel Kurulu'nun 29/05/2018 tarihli ve 2017/15-496 esas, 2018/246 sayılı kararında belirtildiği üzere; uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un ikinci maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. ./...
3.

maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinin üçüncü fıkrası; "(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez." biçimdeyken 09/07/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un sekizinci maddesiyle anılan fıkraya "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiştir. 02/12/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir. Uzlaştırma kurumu, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabilecek, bu uygulama sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacak, 5237 sayılı Kanun'un 7/2. maddesindeki düzenleme de nazara alınarak kesinleşen ve infaz edilmekte olan hükümlerde de uygulanabilecek ve bu husus infaz aşamasında gözetilebilecektir. Yerine getirilen hükümler yönünden ise, uzlaştırma sanığın hukuki yararının bulunması koşuluyla uygulanabilecektir.

CMK'nın 253. maddesinin dördüncü, altıncı ve on altıncı fıkraları;

"(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.

...

(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.

...

(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler. biçimindedir.

./...
4.

05/08/2017 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ceza muhakemesinde uzlaştırma yönetmeliğinin 7. maddesinin on ikinci fıkrasında "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma veya kovuşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye, sanığa veya kanunî temsilcisine ulaşılamaması hâlinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili uzlaştırma yoluna gidilmez." şeklinde düzenleme yapılmıştır. Uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir. Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun iddianamenin iadesine ilişkin 174. maddesi; "(1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

  1. 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen,
  2. Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
  3. Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.

(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir." şeklinde düzenlenmiştir.

İncelenen dosyada;

Şüpheli ... hakkında 17/06/2016 tarihide şikayetçi ...'ye yönelik hakaret ve tehdit eylemleri nedeniyle soruşturma başlatıldığı, tespit edilen adresinden şüpheliye ulaşılamaması üzerine Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli hakkında yakalama talep edildiği,....2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 20/06/2018 tarihli ve 2018/631 Değişik İş sayılı kararıyla şüpheli hakkında yakalama emri düzenlendiği, .... Cumhuriyet

./...
5.

Başsavcılığınca 21/06/2018 tarihinde 2016/7396 soruşturma, 2018/2739 esas ve 2018/2305 sayılı iddianame düzenlenerek şüphelinin TCK'nın 106/1-1. cümle ve 125/1. maddeleri uyarınca yargılanıp cezalandırılmasının talep edildiği,....4. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/06/2018 tarihli ve 2018/752 sayılı iddianame değerlendirme kararıyla uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmediğinden bahisle iddianamenin iade edildiği, iade kararına Cumhuriyet savcısı tarafından 29/06/2018 tarihinde itiraz edildiği, merci....1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2018 tarihli ve 2018/1190 Değişik İş sayılı kesin nitelikteki kararıyla iddianamenin iadesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde şüpheli ...'ya yükletilen TCK'nın 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alındığı, şüpheliye yükletilen hakaret suçunun ise, suç tarihi itibariyle CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaştırma kapsamında bulunmadığı ancak, yeni düzenlemeyle tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması sebebiyle bu suçun da uzlaştırma kapsamına girmesi nedeniyle her iki suç yönünden uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi zorunlu ise de, CMK'nın 253/6. maddesinde yer alan "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır." şeklindeki düzenleme karşısında; soruşturma dosyasında yer alan adresinden şüpheliye ulaşılamadığı, isnat edilen suçlardan şüpheli hakkında....2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 20/06/2018 tarihli ve 2018/631 Değişik İş sayılı kararıyla yakalama emri düzenlendiği ve bu nedenle şüpheli hakkında uzlaştırma işlemlerinin yapılabilmesi olanağının bulunmadığı anlaşıldığından, uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle iddianamenin iadesine dair....4. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/06/2018 tarihli ve 2018/752 iddianame değerlendirme sayılı kararıyla bu karara yönelik itirazın kabulü yerine reddine ilişkin merci....1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2018 tarihli ve 2018/1190 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci....1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2018 tarihli ve 2018/1190 Değişik İş sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 20/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KARAR 3

4. Ceza Dairesi 2018/7060 E. , 2018/22311 K.

"İçtihat Metni"

Sanık ... hakkında tehdit ve hakaret suçlarından yapılan yargılama sonucunda mahkumiyetlerine dair .... .... 59. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06/10/2017 gün ve 2017/438 karar sayılı hükümlerin o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık ... tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 esas, 2018/14391 sayılı kararıyla, Bozma kararı üzerine; Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; CMK'nın 253. maddesinin dördüncü fıkrasında, büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacının, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunacağı, uzlaştırmacının, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabileceği düzenlenmiş, şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde teklifi reddetmiş sayılacağı belirtilmiştir. Eğer uzlaştırmacı taraflara ulaşamamış ise ancak açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla uzlaşma teklifinde bulunabilecektir. Uzlaştırmacının tarafların bulunduğu yerdeki uzlaştırma bürosuna talimat yazma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Uzlaştırmanın yargı işlemi niteliğinde olduğu nazara alındığında anılan fıkrada sözü edilen açıklamalı tebligat, kazai mercilerce yapılacak tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacak olan tebligattır ve normal posta yoluyla bu işlem gerçekleştirilemeyecektir. Açıklamalı tebligat ya da istinabe işlemi ancak uzlaştırmacıya görev veren uzlaştırma bürosu aracılığıyla yerine getirilebilecektir. Bu açıklamalar karşısında, uzlaşma teklif formlarının müşteki ...'a iadeli taahhütlü posta yoluyla gönderildiği anlaşıldığından, uzlaşma tekliflerinin taraflara yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmadığı gözetilmeden, yargılamaya devamla sanığın mahkumiyetine hükmolunması, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık ...'ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKMÜN başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, karar verilmiştir. I-İTİRAZ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/10/2018 gün ve 4 - 2018/14954 sayılı yazısı ile, KONUNUN TAKDİMİ: .... Cumhuriyet Başsavcılığının, 18/03/2010 tarih ve 2010/2668 Esas sayılı iddianamesiyle, sanık ... hakkında müşteki Hamdi Turan'a yönelik tehdit ve hakaret suçlarını işlediği ileri sürülerek TCK 106/1, 125/2-1 maddelerince cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, .... .... 19. Asliye Ceza Mahkemesinin,28/03/2013 tarih ve 2010/561 Esas ve 2013/147 Esas sayılı ilamıyla, 1- TCK 106/1, 43/1, 62 md 6 ay 7 gün hapis ve TCK 53/1 md 2- TCK 125/1, 43/1, 62 md 2 ay 28 gün hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına karar verildiği,

./...
-2-

Hüküm yasal süresi içinde sanık tarafından temyiz edildiği ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin, 26/01/2017 tarih ve 2014/42600 Esas ve 2017/2990 Karar sayılı ilamıyla, 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi karşısında tehdit ve hakaret suçuna yönelik, uzlaştırma hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması konusunda sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu nedenle hükmün bozulmasına karar verildiği, .... 59. Asliye Ceza Mahkemesinin, 06/10/2017 tarih ve 2017/125/2017/438 Karar sayılı ilamıyla, sanık ile müşteki arasında anlaşma sağlanamadığından uzlaştırma hükümlerinin uygulanamadığı ve sanık hakkında 1- TCK 106/1, 43/1, 62 md 6 ay 7 gün hapis ve TCK 53/1 ve 2- TCK 125/1, 43/1, 62 md 2 ay 28 gün hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına karar verildiği, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 Esas, 2018/14391 Karar sayılı kararıyla, uzlaşma teklif formlarının müşteki ...'a iadeli taahhütlü posta yoluyla gönderildiği anlaşıldığından, uzlaşma tekliflerinin taraflara 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmadığı gözetilmeden, yargılamaya devamla sanığın mahkumiyetine hükmolunması, usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verildiği, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 Esas, 2018/14391 Karar sayılı bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu, 5 Ağustos 2017 günlü ve 30145 sayılı Resmî Gazete yayımlanan Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliğinin ortak hükümler başlıklı beşinci bölümün 29/3 maddesinde, Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini büro aracılığıyla açıklamalı tebligat, istinabe veya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla da yapabilir. şeklinde hüküm bulunduğu, Bunun dışında tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerince yapılabileceğine ilişkin bir açıklamanın bulunmadığı, Müşteki ...'a yönelik Uzlaştırmacı Selma Altun tarafından gönderilen uzlaşma çağrı tutanağında yasal olarak gerekli bütün açıklamaların yapıldığı ve tebligat müştekiye ulaştırıldığı ve posta alındısının dosyada mevcut olduğu ve sonuç olarak müştekinin kendisine yapılan uzlaştırma çağrısından haberdar olduğu ve uzlaştırma talebini reddettiği, bu aşamadan sonra tebligatın geçersiz olduğunun kabul edilemeyeceği, kaldı ki 7201 sayılı Tebligat Kanunun 32 maddesine göre, "Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. şeklinde hüküm içermektedir. Bu itibarla müşteki C.M.K'nun 253/4 maddesi kapsamında 3 günlük yasal süre içinde uzlaşma teklifine yönelik bir açıklamada bulunmadığı uzlaşma teklifini reddettiği anlaşılmakla, Yüksek Dairenin, uzlaşma tekliflerinin taraflara 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmadığı şeklindeki bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu, Bu durumda Yüksek Dairece, müştekiye yönelik tebligatın 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmaması müştekinin tebligattan haberdar olması nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır. şeklinde ilamda eleştirinin yer alması,

./...
-3-

Bunun dışında, sanık hakkında hakaret suçundan TCK 125/1, 43/1, 62 md hüküm kurulduğu ve sonuç cezanın neticeten 3 ay 3 gün olarak hükmedilmesi gerekirken 2 ay 28 gün olarak eksik tayin edilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş istede, bu durumun 1412 sayılı C.Y.Yasasının 326/son maddesince ilk hüküm sanık tarafından temyiz edildiği ve eksik hapis cezası tayin edilmesinin kazanılmış hak oluşturduğu gözetilerek Yüksek mahkemece verilen ilamda bu husus eleştiri yapılarak kararda yer olması ve sanık hakkında verilen hükmün onanması istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir. İTİRAZ NEDENLERİ: İtiraza konu uyuşmazlık, müştekiye yönelik uzlaştırma tebligatının hukuken geçerli olup olmadığına ve hakaret suçundan verilen hapis cezasının eksik tayin edilip edilmediğine ilişkindir. Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nun 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır. 5271 sayılı CMK'nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı; "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

./...
-4-

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
  2. Taksirle yaralama (madde 89),
  3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
  4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
  5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239) suçları.

./...
-4-

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir. (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez" şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle CMK'nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiş, Suç ve karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve; "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
  2. Taksirle yaralama (madde 89),
  3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
  4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
  5. Hırsızlık (madde 141),
  6. Dolandırıcılık (madde 157),
  7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
  8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239), suçları

c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar. (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir. (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklinde kapsamı genişletilmiştir. Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nun 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.

./...
-5-

Bu yasa hükmü çerçevesinde, 5 Ağustos 2017 günlü ve 30145 sayılı Resmî Gazete yayımlanan Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliğinin ortak hükümler başlıklı beşinci bölümünde; MADDE 29 – (1) Uzlaştırmacı; şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görenin reşit olmaması ya da kısıtlı olması hâli ile mağdur veya suçtan zarar görenin ayırt etme gücü bulunmaması durumunda, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. (2) Müştekinin veya suçtan zarar görenin özel hukuk tüzel kişisi olması hâlinde vekâletnamede özel yetki var ise vekile de uzlaşma teklifinde bulunulabilir. (3) Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini büro aracılığıyla açıklamalı tebligat, istinabe veya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla da yapabilir. (4) Uzlaşma teklif formunun istinabe suretiyle imzalatılması gereken hâllerde, teklif formu tarafın bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığı istinabe bürosu aracılığıyla imzalatılır. (5) Uzlaştırmacı tarafından yapılacak uzlaşma teklifi, Ek-4’te yer alan uzlaşmanın mahiyeti ile uzlaşmayı kabul veya reddetmenin hukukî sonuçlarının bulunduğu Uzlaşma Teklif Formu’nda yer alan bilgilerin açıklanması ve teklif formunun hazır bulunan ilgiliye imzalatılarak verilmesi suretiyle yapılır. Uzlaştırmacı tarafından bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirildiğine ve uzlaşma teklifinde bulunulduğuna ilişkin formun imzalı örneği uzlaştırma evrakı içine konulur. (6) Uzlaştırmacının uzlaşma teklifinde bulunacağı şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar gören ya da kanunî temsilcilerine iletişim araçlarıyla ulaşılamaması hâlinde açıklamalı uzlaşma teklifi büro aracılığıyla yapılır. Bu işlem uzlaştırmacının, büroya başvurarak teklif formunu vermesi üzerine gerçekleştirilir. (7) Uzlaşma teklifinde bulunmak için çağrı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, bu çağrı uzlaşma teklifi anlamına gelmez. Uzlaşma teklifini kabul süresi MADDE 30 – (1) Uzlaşma teklifinde bulunulanlardan herhangi biri üç gün içinde teklifi yapan uzlaştırmacıya kararını bildirmediği takdirde, uzlaşma teklifi reddedilmiş sayılır. Bu durumda, Kanunun 255 inci maddesi hükmü saklı kalmak üzere, ayrıca diğerlerine uzlaşma teklifinde bulunulmaz. Hükümleri bulunmaktadır. Bu yasal hükümler çerçevesinde, maddi olayda,anık ... hakkında müşteki Hamdi Turan'a yönelik tehdit ve hakaret suçlarını işlediği ileri sürülerek tehdit ve hakaret suçunu işlediği kabul edilerek, 1- TCK 106/1, 43/1, 62 md 6 Ay 7 Gün Hapis ve TCK 53/1 md 2- TCK 125/1, 43/1, 62 md 2 Ay 28 Gün Hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına karar verildiği, Hüküm sanık tarafından temyiz edildiği ve Yargıtay 4 Ceza Dairesinin, 26/01/2017 tarih ve 2014/42600 Esas ve 2017/2990 Karar sayılı ilamıyla, 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi nedeniyle, tehdit ve hakaret suçuyla ilgili olarak uzlaştırma hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması konusunda sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu nedenle hükmün bozulmasına karar verildiği,

./...
-6-

.... 59. Asliye Ceza Mahkemesinin, 06/10/2017 tarih ve 2017/125/2017/438 Karar sayılı ilamıyla, sanık ile müşteki arasında anlaşma sağlanamadığından uzlaştırma hükümlerinin uygulanamadığı ve sanık hakkında 1- TCK 106/1, 43/1, 62 md 6 Ay 7 Gün Hapis ve TCK 53/1 ve 2- TCK 125/1, 43/1, 62 md 2 Ay 28 Gün Hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına karar verildiği, Hüküm sanık tarafından temyiz edildiği ve yapılan temyiz incelemesinde, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 Esas, 2018/14391 Karar sayılı kararıyla sair temyiz itirazların reddine, ancak CMK'nın 253. maddesinin dördüncü fıkrasında, büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacının, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunacağı, uzlaştırmacının, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabileceği düzenlenmiş, şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde teklifi reddetmiş sayılacağı belirtilmiştir. Eğer uzlaştırmacı taraflara ulaşamamış ise ancak açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla uzlaşma teklifinde bulunabilecektir. Uzlaştırmacının tarafların bulunduğu yerdeki uzlaştırma bürosuna talimat yazma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Uzlaştırmanın yargı işlemi niteliğinde olduğu nazara alındığında anılan fıkrada sözü edilen açıklamalı tebligat, kazai mercilerce yapılacak tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacak olan tebligattır ve normal posta yoluyla bu işlem gerçekleştirilemeyecektir. Açıklamalı tebligat ya da istinabe işlemi ancak uzlaştırmacıya görev veren uzlaştırma bürosu aracılığıyla yerine getirilebilecektir. Bu açıklamalar karşısında, uzlaşma teklif formlarının müşteki ...'a iadeli taahhütlü posta yoluyla gönderildiği anlaşıldığından, uzlaşma tekliflerinin taraflara yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmadığı gözetilmeden, yargılamaya devamla sanığın mahkumiyetine hükmolunması, usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verildiği, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 Esas, 2018/14391 Karar sayılı bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu, Müşteki ...'a yönelik Uzlaştırmacı Selma Altun tarafından gönderilen uzlaşma çağrı tutanağı, taahhütlü posta ile gönderildiği ve 07/07/2017 tarihinde gönderilen çağrı tutanağı ve uzlaşma teklif formu 08/07/2017 tarihinde müşteki ...'e teslim edildiği ve sonrasında haber alma kartı 11/07/2017 tarihinde Uzlaştırmacı Selma Altun tarafından teslim alındığı ve tebligatı alan müşteki Hamdi Turan'ın kendisine yapılan uzlaştırma teklifinden haberdar olduğu, Müştekiye yapılan tebligat sonrasında, 5 Ağustos 2017 günlü ve 30145 sayılı Resmî Gazete yayımlanan Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliğinin ortak hükümler başlıklı beşinci bölümün 29/3 maddesinde, Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini büro aracılığıyla açıklamalı tebligat, istinabe veya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla da yapabilir. şeklinde hüküm bulunduğu, Bunun dışında tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerince yapılabileceğine ilişkin bir açıklamanın bulunmadığı,

./...
-7-

Uzlaştırmacı Selma Altun'un müşteki Hamdi Turan'a gönderdiği uzlaşma çağrı tutanağında, kendisinin uzlaştırmacı olarak görevlendirildiğini çağrı kağıdının, 3 gün geçtikten sonra uzlaştırma teklifinin reddedilmiş sayılacağı bildirilmiştir. 7201 sayılı Tebligat Kanunun 32 maddesine göre, "Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. şeklinde hüküm içermektedir. Müştekinin kendisine yapılan tebligattan haberdar olduğu posta alındı makbuzundan anlaşılmaktadır. Bu itibarla müşteki C.M.K'nun 253/4 maddesi kapsamında 3 günlük yasal süre içinde uzlaşma teklifine yönelik bir açıklamada bulunmadığı uzlaşma teklifini reddettiği anlaşılmakla, Yüksek Dairenin, uzlaşma tekliflerinin taraflara 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmadığı şeklindeki bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu, Bu durumda Yüksek Dairece, müştekiye yönelik tebligatın 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmaması müştekinin tebligattan haberdar olması nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır. şeklinde ilamda eleştirinin yer alması, Bunun dışında, sanık hakkında hakaret suçundan TCK 125/1, 43/1, 62 md hüküm kurulduğu ve sonuç cezanın neticeten 3 Ay 3 Gün olarak hükmedilmesi gerekirken 2 Ay 28 Gün olarak eksik tayin edilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş isede, Bu durumun 1412 sayılı C.Y.Yasasının 326/son maddesince ilk hüküm sanık tarafından temyiz edildiği ve eksik hapis cezası tayin edilmesinin kazanılmış hak oluşturduğu gözetilerek Yüksek mahkemece verilen ilamda bu husus eleştiri yapılarak kararda yer olması ve sanık hakkında verilen hükmün onanması istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir. SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamına göre, 1- İtirazımızın KABULÜNE, 2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 Esas, 2018/14391 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, 3- .... 59. Asliye Ceza Mahkemesinin, 06/10/2017 tarih ve 2017/125/2017/438 Karar sayılı ilamıyla, sanık ile müşteki arasında anlaşma sağlanamadığından uzlaştırma hükümlerinin uygulanamadığı nedenle, sanık hakkında 1- TCK 106/1, 43/1, 62 md 6 Ay 7 Gün Hapis ve TCK 53/1 ve 2- TCK 125/1, 43/1, 62 md 2 Ay 28 Gün Hapis ve TCK 53/1 md cezalandırılmasına ilişkin kararın, Müşteki Hamdi Turan'a yönelik tebligatın 7201 sayılı yasaya uygun şekilde ve yöntemince yapılmaması müştekinin tebligattan haberdar olması nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır. Bunun dışında, sanık hakkında hakaret suçundan TCK 125/1, 43/1, 62 md hüküm kurulduğu ve sonuç cezanın neticeten 3 Ay 3 Gün olarak hükmedilmesi gerekirken 2 Ay 28 Gün olarak eksik tayin edilmesi ilk hükmün sanık tarafından temyiz edildiği anlaşılmakla aleyhe bozma yasağı kapsamında bozma nedeni yapılmamıştır şeklinde eleştiri yapılarak verilen hükmün ONANMASINA, 4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde, dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunur. İsteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü

./...
-8-

II- İTİRAZIN KAPSAMI

İtiraza müştekiye yönelik uzlaştırma tebligatının hukuken geçerli olup olmadığına ve hakaret suçundan verilen hapis cezasının eksik tayin edilip edilmediğine ilişkindir., Dairemizin 06/10/2017 tarihli kararına ilişkindir.

III-KARAR

Uzlaşma ile ilgili mevzuatımızda yer alan tebligata ilişkin hükümlere bakıldığında, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesinin 6. fıkrasında yer alan, "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.",

05/08/2017 tarihli ve 30145 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliğinin 7/12. maddesinde yer alan, "Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma veya kovuşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye, sanığa veya kanunî temsilcisine ulaşılamaması hâlinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili uzlaştırma yoluna gidilmez.", Aynı Yönetmeliğin 29/7. maddesinde yer alan, "Uzlaşma teklifinde bulunmak için çağrı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, bu çağrı uzlaşma teklifi anlamına gelmez.", Anılan Yönetmeliğin 29/6. maddesinde yer alan, "uzlaştırmacının uzlaşma teklifinde bulunacağı şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar gören ya da kanunî temsilcilerine iletişim araçlarıyla ulaşılamaması hâlinde açıklamalı uzlaşma teklifi büro aracılığıyla yapılır." , Bahsi geçen Yönetmeliğin 29/5. maddesinde yer alan, "Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini büro aracılığıyla açıklamalı tebligat, istinabe veya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla da yapabilir.", 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/1. maddesinde yer alan, "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır." şeklindeki, Aynı Kanun'un 21/1-2. maddesinde yer alan, " Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır." şeklindeki düzenlemeler hep birlikte değerlendirildiğinde;

./...
-9-

Kendisine uzlaştırma işlemlerini gerçekleştirmek üzere dosya tevdi edilen uzlaştırmacının öncelikle uzlaştırma teklifi yapılacak ilgililere telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle uzlaştırma teklifi yapmak üzere çağrı yapması, şayet belirtilen şekilde çağrı yapılamaz ise bu defa uzlaştırmacının ilgili savcılık nezdinde kurulmuş uzlaştırma bürosundan uzlaşma teklifi yapılmasını talep etmesi gerektiği, böyle bir taleple karşılaşan büronun da öncelikle 7201 sayılı Kanun'un 10/1. maddesi uyarınca muhatabın bilinen son adresine tebliğ yapması, tebligatın iade gelmesi durumunda bu defa aynı Kanun'un 10/2. maddesi gereğince muhatabın mernis adresinin tespitini yaparak tebligat zarfı üzerine söz konusu adresin mernis adresi olduğunu belirtmeden tebliğ yapması, yine tebligatın iade gelmesi durumunda bu kez tebligat parçası üzerine adresin mernis adresi olduğu ve 7201 sayılı Kanun'un 21/2. maddesi uyarınca işlem yapılması belirterek tebliğ yapması gerektiği; Somut olayda; Şikayetçi için düzenlenen davetnamenin uzlaştırmacının kendisi tarafından şikayetçinin gerekçeli kararda belirtilen adresine iadeli taahhütlü posta yolu ile gönderildiği, şikayetçiye tebliğ edilmesine karşın 3 günlük yasal süre içinde uzlaşma teklifine yönelik bir açıklamada bulunmadığı gerekçesi ile uzlaşma teklifini reddettiğinin kabul edildiği anlaşılmakla; şikayetçiye yapılan tebligata ilişkin dosyada yalnızca gönderi takip çıktısının bulunduğu, tebligatın, şikayetçiye bizzat yapılıp yapılmadığı veya nasıl yapıldığı hususlarının denetime açık şekilde tebligat parçalarının bulunmadığı, uzlaşma teklifinde bulunulacak şikayetçi ve sanığa Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği'nin 29. maddesinin 7. fıkrasında belirtilen başka iletişim araçları kullanılarak ulaşılmaya çalışılmadan, ulaşılamaması halinde ise uzlaştırma bürosu aracılığıyla usulüne uygun bir uzlaşma teklifi yapılmasını sağlamak üzere uzlaştırmacı tarafından büroya teklif formları tevdi edilmeden, nihayetinde usulüne uygun bir uzlaştırma işlemi gerçekleştirilmeden uzlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle düzenlenen rapora istinaden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği, Bunun dışında, sanık hakkında hakaret suçundan TCK 125/1, 43/1ve 62 maddeleri uyarınca hüküm kurulması karşısında, sonuç cezanın neticeten 3 Ay 3 gün olarak belirlenmesimesi gerekirken 2 Ay 28 gün olarak eksik tayin edilmiş ise de, bozma kararının içeriği ve başkaca yönleri incelenmeksizin hükümlerin bozulmasına karar verilmesi birlikte değerlendirildiğinde, Dairemizin 13/09/2018 gün ve 2018/2412 esas, 2018/14391 sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 20/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

KARAR 4

Ceza Genel Kurulu 2016/989 E. , 2018/656 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Çocuk Ağır Ceza
Sayısı : 397-11

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanıklar ... ve ...'nın 5237 sayılı TCK'nın 188/3, 31/3, 62, 52, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 2100 TL hapis cezası ile cezalandırılmalarına, müsadereye ve mahsuba ilişkin Üsküdar Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2008 tarihli ve 90-163 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 20.10.2009 tarih ve 13596-15887 sayı ile; "1- Sanıkların 5271 sayılı CMUK’nın 147. ve 191. maddelerine uygun sorguları yapılıp, savunmaları alınmadan yazılı biçimde karar verilmesi, 2- 19.08.2008 günlü oturumda bu dosya içerisine konulduğu bildirilen ve sanık ... ile ilgili olduğu anlaşılan, Üsküdar Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/20 esas sayılı dosyasının veya dosyanın onaylı bir suretinin denetime olanak sağlaması açısından dosya içerisine konulmaması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyan Üsküdar Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince 14.01.2010 tarih ve 397-11 sayı ile; sanıklar ... ve ...'nın 5237 sayılı TCK'nın 188/3, 31/3, 62, 52, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 2100 TL hapis cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye ve mahsuba karar verilmiş, bu hükümlerin de sanıkların müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 11.03.2016 tarih ve 415-752 sayı ile; "...Olay tutanağında, ring görevini ifa eden kolluk görevlilerinin durumundan şüphelenerek durdukları ticari aracın bagajında, yolcu olarak bulunan sanıklara ait çuval içerisinde suç konusu esrarın ele geçirildiğinin belirtildiği, dosya içinde arama kararının bulunmadığı dikkate alınarak; bu konuda arama kararı olup olmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı bir örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması, sonucuna göre sanıkların hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar vermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.04.2016 tarih ve 224313 sayı ile; "...Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesi arasındaki uyuşmazlık; somut olayda ring görevini ifa eden kolluk görevlilerinin durumundan şüphelenerek durdurdukları ticari aracın bagajında, yolcu olarak bulunan sanıklara ait çuval içerisinde ele geçen, uzmanlık raporuna göre net 4604 gram toz esrar elde edilebileceği hesaplanan hint keneviri bitkisinin hukuka aykırı yöntemle elde edilip edilmediği, buna bağlı olarak hükme esas alınıp alınmayacağı ve suçun unsurlarının oluşup, oluşmayacağı noktalarında toplanmaktadır. 24.04.2008 tarihli olay tutanağı ile dosya içeriğine göre somut olay şu şekilde meydana gelmiştir; 24.04.2008 tarihinde saat 01.00 sıralarında, Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi, Dr. Macit Erbudak Sokak içerisinde ring görevini ifa ederken durumundan şüphelenilerek durdurulan 34 ... plaka sayılı ticari taksi içerisinde bulunan ... ile, kimliksiz kendi beyanına göre ismini ... olarak bildiren şahısların kimlik sorguları yapılmış, bagajları olup olmadığı sorulduğunda, şahısların bagajlarının olmadığını söylemişler, ancak taksi şoförünün şahısların bagajı olduğunun söylemesi üzerine aracın bagajında çuval içerisinde toplam ağırlığı 14300 gram olan hint keneviri bitkisi elde edilmiştir. Aşağıda arz etmeye çalıştığımız nedenlerle suç konusu ve delili olan uyuşturucu maddelerin, hukuka uygun yöntemlerle elde edildiği, buna bağlı olarak hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı değerlendirilmiştir. 1- Kolluğun bir arama emri veya kararı gerekmeden arama yapabileceği haller bulunmaktadır. Bunlar Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin karar alınmadan yapılacak arama başlıklı 8, 9, 25 ve 27. maddelerinde sayılmıştır. '...Suçüstü halinde yapılan aramalarda, ... suç işlenen yerlerde delillerin aranması, bulunması, el konulması için..., ...5237 sayılı TCK'nun 24. maddesindeki kanunun hükmü ve amirin emrini yerine getirme, 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hali ve 26. maddesindeki hakkın kullanılması ile diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri halinde yapılan aramalarda, toplum için veya kişiler bakımından hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, iş yeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için', hakim veya savcı kararı alınmasına gerek bulunmamaktadır. 5271 Sayılı CMK'nun m. 2/1-j bendi; suçüstü halini, o sırada işlenmekte olan suçla sınırlı tutmamıştır; ayrıca suçüstü sayılan halleri de tamamlamıştır. Bu maddeye göre suçüstü hali; işlenmekte olan suç yanında, henüz işlenmiş olan suç ile suçun işlenmesinden hemen sonra takip edilen veya suçun az önce işlendiğine dair eşya ya da delille yakalanan kimsenin işlediği suçu da içermektedir. CMK md. 90/1-2 ile md. 2/1-(j) bendi ile birlikte değerlendirildiğinde, bu gibi hallerde herhangi bir kişi veya makama yazılı emrine gerek bulunmamaktadır. Nitekim bozma kararına konu somut olayda, kolluk görevlileri ring görevini yaparken şüphe üzerine ticari taksiyi durdurmuşlar, sanıklardan ... kimliğini ibraz edememiş, bagajları olmadığını söylemişler, ancak taksi şoförünün bagajları yönündeki beyanı üzerine aracın bagajı açılıp çuval içerisindeki uyuşturucu madde elde edilmiştir. Bu haliyle sanıkların suçüstü halinde yakalandığı ve yapılan aramanın da suçüstü hükümlerine göre yapıldığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Artık suçüstü halinin bulunduğu ve sanıkların suç delillerini yok etmeleri söz konusu olabileceğinden suç delilleri görevliler tarafından tespit edilip sanığın yakalanmasından sonra, kolluk görevlileri Cumhuriyet savcısına derhal bilgi vermişlerdir. 2- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde sunulan kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına karar verme usulünü gösteren ve hangi kanıtların kabul edilebilir olduğunu, hangilerinin kabul edilemez olduğunu belirleyen bir kural olmadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 'İç hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması kural olarak, başvurucuya gerek usulü güvenceleri sağlanmış olması ve materyalin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması şartıyla, sözleşmenin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmaz.' (Chalkley/Birleşik Krallık (kk) B.No: 6383/100, 26.09.2002) ve 'Bir delillin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak suretle adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece hükme esas alınan bir delillin çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delilleri olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık gücü ve güvenirliği konusunda bir takım şüpheler bulunan bir delilin suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdanı kanaat bakımından belirleyici olması halinde, bu durum hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir.' (Güllüzar Erman, B.No: 2012/542- 04/11/2014) şeklinde kararlar vermiştir. Bu kararlar ışığında somut olaya baktığımızda; suç konusu uyuşturucu maddelerin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı yöntemlerle elde edilmediği ve güvenirliği konusunda herhangi bir risk ve şüphe bulunmadığı dikkate alındığında, hükme esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. 3- 5271 Sayılı CMK'nun 230/1-b maddesinde; 'mahkumiyet hükmünün gerekçesinde dosya içerisinde bulunan ve hukuka ayrı yöntemlerle elde edilen deliller ayrıca ve açıkça gösterilir' denilmek suretiyle, hukuka uygun yöntemlerle elde edilen diğer delillerin geçerliliğini koruyacağı benimsenmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, somut olayda ticari aracın bagajında taşınırken ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddenin hukuka uygun yöntemle elde edildiği, buna bağlı olarak hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı; hukuka aykırı yöntemle elde edildiği kabul edilse dahi, bu delilin, sanıkların arama işlemine, arama yapılırken haklarının ihlal edildiğine yönelik bir itiraz ile yakınmasının bulunmaması, arama sonucunda elde edilen delillerin sıhhatini şüpheli hale getiren bir durumun söz konusu olmaması, suç konusu uyuşturucu maddenin miktarı, hükmün münhasıran arama sonucu elde edilen delile dayanmaması karşısında, suçun sübutuna ilişkin yerel mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu itibarla Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin bozma gerekçesi yerinde olmadığından yerel mahkeme kararının onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur. CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 31.05.2016 tarih ve 1730-1710 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklar ... ve ... hakkında kullanmak için uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin karara yönelik sanıkların müdafisi tarafından yapılan itirazın mercisince inlenmesine karar verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı, bu bağlamda eksik araştırma sonucu hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Olay tutanağına göre; 24.04.2008 tarihinde saat 01.00 sıralarında kolluk görevlilerince Rasimpaşa Mahallesi, Prof. Dr. Macit Erbudak Sokak içerisinde gerçekleştirilen devriye görevi sırasında, durumundan şüphelenilen 34 ... .. plakalı ticari taksinin durdurulduğu, araç içerisinde bulunan sanıklar ... ve...'nın yapılan kaba üst aramalarında herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, adı geçenlere bagajları bulunup bulunmadığı sorulduğunda olmadığını söyledikleri, bu sırada ticari taksinin şoförü olan tanık ....'nun sanıkların eşyası olduğunu söyleyip aracın bagajını açtığında beyaz çuval içerisinde bulunan ve siyah poşete sarılı (4) adet kolide daralı ağırlığı 14.300 gram gelen suç konusu uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, konu hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiğinde sanıklar hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapılması talimatının alındığı,

İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 28.04.2008 tarihli uzmanlık raporuna göre; net 11.510 gram kenevirden 4604 gram esrar elde edilebileceği, Tanık .... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, anlaşılmıştır.

Tanık .... kollukta şüpheli sıfatıyla; taksi şoförü olduğunu, saat 00.30 sıralarında Haydarpaşa Tren İstasyonunda beklediği sırada sanıkların yanında başka bir kişi ile birlikte müşteri olarak geldiklerini, sanıkların yanlarında gelen şahsın ayrıldığını, sanıkların ise Unkapanı'na gitmek istediklerini söylemeleri üzerine ellerindeki çuvalı alıp bagaja koyduğunu, Prof. Dr. Macit Erbudak Sokak üzerinde polislerin aracı durdurup kimlik kontrolü yaptıklarını ve sanıkların üzerlerini arayıp bagajları olup olmadığını sorduklarını, sanıkların bagajları olmadığını söylemeleri üzerine kendisinin “Şahısların bagajları var” diyerek bagaj kapağını açtığını, yapılan kontrolde uyuşturucu madde bulunduğunu ifade etmiştir. Sanık ... savcılıkta; sanık ... ile birlikte Bingöl Genç'ten İstanbul'a gelmek üzere trene bindiklerini, Eskişehir'e geldiklerinde Adanalı olduğunu söyleyen, 25 yaşlarında, uzun boylu, beyaz tenli bir şahsın trene bindiğini, bu şahsın yanında iki çuval bulunduğunu, birlikte trenden inip ticari taksilerin bulunduğu yere gittiklerini, bu şahsın çuvallardan birisini ticari taksinin bagajına koyup "Siz bu çuvalı Tarlabaşı Çukur Sokağa getirin, ben sizi orada karşılayacağım, size de iyi para vereceğim" dediğini, içerisinde ne olduğunu sorduklarında "Ne olduğunu karıştırmayın, sadece bu çuvalı söylediğim yere getirin, ne olduğunu orada söylerim" şeklinde cevap verdiğini, ticari taksiye binip Tarlabaşı'na doğru gitmek için hareket ettikten yaklaşık 100-150 metre sonra polislerin kendilerini durdurduğunu, kimlik kontrollerini yapan görevlilerin “Bagajınız var mı” diye sormaları üzerine taksi şoförünün bagajda çuval olduğunu söylediğini, görevlilerin yaptıkları kontrolde çuval içerisinde suç konusu uyuşturucu maddeleri bulduklarını, çuvalda uyuşturucu madde olduğunu bilmediklerini, karakolda bulundukları sırada çuvalı kendilerine veren şahsın telefon ile arayıp "Ben Tarlabaşı'ndayım, siz neredesiniz" dediğini, görevlilere çuvalın sahibini gösterebileceğini söylediği hâlde söz konusu yere gidilmediğini, diğer sanık ... ile kendi ifadesi arasındaki çelişki nedeni ile sorulduğunda; diğer sanık ...'un ifadesinin doğru olduğunu, Hacı isminde bir şahsın verdiğini çuvalları kendisinin trene yüklediğini, çuvalda esrar bulunduğundan sanık ...'un da haberinin olduğunu, İstanbul'a geldiklerinde Hacı isimli şahsın verdiği telefon numarasını arayıp yanlarına gelecek olan şahsa çuvalı teslim edeceklerini, bu şahsın Eskişehir'de trene binen kişi olabileceğini, sorguda ve mahkemede farklı olarak; Bingöl'de, Hacı isimli şahsa çalışmak için İstanbul'a gideceğini söylediğini, sanık ... ile birlikte trene binecekleri sırada Hacı isimli şahsın gelip, yanındaki iki çuvalı İstanbul'a götürmelerini isteyerek kendilerini karşılayacak şahsa vermelerini istediğini, Hacı'nın teklifini kabul edip çuvalları yanlarına aldıklarını, Bilecik'te çuvalları açtıklarında içerisinde esrar olduğunu anladıklarını, Eskişehir'de iken 23-24 yaşlarındaki bir şahsın yanlarına gelip Hacı'nın arkadaşı olduğunu söylediğini, İstanbul'a geldiklerinde hep birlikte çuvalları ticari taksilerin bulunduğu yere kadar taşıdıklarını, Hacı'nın arkadaşı olan bu şahsın çuvalı ticari taksinin bagajına koyduktan sonra şoföre "Bunları Tarlabaşı'nda Çukur Sokağın başına götür" diyerek ayrıldığını, yolda polislerin ticari taksiyi durdurup kimlik kontrolü yaptıklarını ancak “Bagajınız var mı?” şeklinde bir soru sormadıklarını, araç sürücüsünün görevlilere "Evet, bir torbaları var" demesi üzerine bagajda yapılan kontrolde suç konusu uyuşturucu maddenin bulunduğunu, Sanık ... savcılıkta; sanık ...'in İstanbul'a gitme teklifini kabul edip trenle yola çıktıklarını, sanık ...'in yanında iki çuval bulunduğunu, Bilecik'te çuvalların içinde ne olduğunu sorduğunda "Esrar var" şeklinde cevap vermesi üzerine esrarlı sigara içtiklerini, İstanbul'da trenden indiklerini ve tanımadıkları bir kişinin yardımı ile çuvalı ticari taksiye götürüp, bagaja koyarak yola çıktıklarını, yaklaşık 100 -150 metre sonra görevlilerin kendilerini durdurup, kimlik kontrolü yaparak “Bagajınız var mı?” diye sorduklarında sanık ...'in olmadığını söylediğini, bu sırada taksi şoförünün “Bunların bagajı var” demesi üzerine görevlilerin bagajı açıp çuvalları kontrol ettiklerini ve içerisindeki esrarları bulduklarını, sorguda ve mahkemede farklı olarak; Bilecek'te esrar kullandıktan sonra uyuduğunu, uyandığında sanık ...'in bir kişi ile konuştuğunu gördüğünü, Hacı isimli kişiyi tanımadığını, sanık ...'in kendisine çuvalları İstanbul'a götüreceklerini söylediğini, polislerin “Bagajınız var mı?” şeklindeki sorusuna cevap vermediklerini, savunmuşlardır.

Uyuşmazlık konularının isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "arama" tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır. A- Genel Olarak Koruma Tedbiri: Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere "koruma tedbiri" denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1) Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir. Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır. Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile; "Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir…” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanun'un 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.

"Madde 2: …j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu, 3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder."
Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK'nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK'nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK'nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır. "Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
Madde 90: (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir." şeklindedir. Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.
2559 sayılı PVSK'nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.
PVSK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;

"Polis, A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri, B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları, C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri, D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları, E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri, F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri, G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri, Yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar." şeklinde düzenlenmiştir. Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde "Özel hayatın gizliliği", 21. maddesinde ise "Konut dokunulmazlığı" başlıkları altında düzenlenmiştir. Anayasamızın 20. maddesi; "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” 21. maddesi ise; “Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” hükümlerini amirdir. Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri: 1. Arama Kavramı Arama; "arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir.(Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113) Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir. (Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18) Arama; kişilerin konutları, iş yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir. Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir. Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenmiş değildir. Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir. 2. Arama Çeşitleri Arama, amacına göre "adli arama" ve "önleme araması" olarak ikiye ayrılmaktadır. Arama şüpheli veya sanığı ya da bir delili elde etme amacıyla yapılabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da yapılabilir. Birinci tür aramaya "adli arama", ikinci tür aramaya ise "önleme araması" denilmektedir. Bu itibarla arama hem koruma, hem de önleme tedbiridir. Her iki tür arama arasında ortak özellikler bulunmakla birlikte hukukî nitelikleri, tâbi oldukları kanuni düzenlemeler ve kapsamları bakımından önemli farklılıklar da bulunmaktadır. a. Önleme Araması Genel emniyet ve asayişin korunması ile tehlikelerin önlenmesi amacıyla başvurulan önleme araması; 2559 sayılı PVSK'nın 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 18-26. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 19. maddesinde; "Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. Böylelikle kamu güvenliği ile düzenini bozabilecek kişi ve eşya bulunarak muhtemel bir zararın gerçekleşmesine veya suç işlenmesine engel olunarak toplum yakın bir tehlikeden korunacaktır. Önleme aramasına karar verilebilmesi için belirtilen konulara ilişkin somut ve öngörülebilir bir tehlike olması gerekir. 2559 sayılı PVSK bu nitelikteki tehlike hâlini "makul sebep" olarak ifade etmektedir. Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut olgulara dayalı "makul şüphe" ile önleme aramasındaki "makul sebep" farklı kavramlardır. "Makul sebep" konunun uzmanları tarafından ortak görüşle anlamlandırılıp değerlendirilen bir olgu iken "makul şüphe" çok sayıdaki sıradan insanın somut bir olguyu aynı yönde değerlendirmeleri hâlidir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin, 4. Baskı, 2016, s. 381-382) Önleme araması ancak kanunda öngörülen yerlerde yapılabilir. 2559 sayılı PVSK'nın 9. maddesinde somut ve yakın bir tehlikenin baş gösterebileceği alanlar esas alınmak suretiyle önleme araması yapılabilecek yerler tek tek sayılmış olup buna göre önleme araması; 1) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde, 2) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde, 3) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde, 4) Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve kurumun imkânlarıyla önlenmesi mümkün görülmeyen olayların çıkması ihtimali karşısında rektör, acele hâllerde de dekan veya bağlı kuruluş yetkililerinin kolluktan yardım istemeleri hâlinde, girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında, 5) Umumî veya umuma açık yerlerde, 6) Her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda yapılabilecektir. Konutta, yerleşim yerinde, kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde hiçbir şekilde önleme araması yapılması mümkün olmayıp bu yerlerde şartları varsa ancak adli arama yapılabilir. Önleme araması idari bir işlem olsa da kural olarak hâkim kararıyla yapılmalıdır. Kolluk tarafından somut tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler önceden tespit edilip aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî âmirine yazılı olarak iletilir. İllerde vali veya bu konuda yetkilendirdiği yardımcısı ve ilçelerde ise kaymakamı ifade eden mülki amir, kolluğun talebini uygun bulursa hâkimden arama kararı talep eder; ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kendisi de yazılı arama emri verebilir. Önleme araması kararının alınmasında ve icrasında Cumhuriyet savcısının herhangi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Kolluğun kendi içindeki birim amirlerinin emri ile önleme araması yapılamaz. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 4. maddesi uyarınca, önleme araması bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hâl; derhâl işlem yapılmadığı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini ifade etmektedir. 2559 sayılı PVSK'nın 9/6. maddesi uyarınca spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hâllerde gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunduğu kabul edilmektedir. Önleme araması kararında veya emrinde; aramanın sebebi, konusu ve kapsamı, aramanın yapılacağı yer, aramanın yapılacağı zaman ve geçerli olacağı süre belirtilmelidir. Önleme aramasında gece ile ilgili bir istisnaya yer verilmediğinden her zaman yapılması mümkündür. Önleme araması kararının geçerli olacağı sürenin sınırı ile ilgili olarak da mevzuatta kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Zira önleme aramasının geçerli olacağı süre, karar verilmesine dayanak teşkil eden makul sebebin niteliğine göre değişkenlik arz edebilmektedir. Örneğin; olimpiyat oyunları gibi iki ya da üç hafta sürecek ve dünyanın bir çok ülkesinden sporcu ve izleyicilerin katılacağı bir spor organizasyonunda yaşanabilecek kamu düzenini bozucu nitelikteki olayların ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla makul sebep oluşması hâlinde yapılacak bir önleme aramasının geçerlilik süresi organizasyon süresi kadar olabileceği gibi, başka olaylarda duruma göre bir gün süreli, hatta saatli önleme araması kararlarının verilmesi de mümkündür. Her hâlükârda bu sürenin aramanın haklı kıldığı süreden fazla olmaması lazımdır. Önleme aramasının da kişilerin temel hak ve özgürlüklerine bir müdahale niteliğinde bulunması nedeniyle, makul bir sebep olmadığı hâlde verilen uzun süreli önleme araması kararı görünürde yasal olsa bile hukuka uygun olmayacaktır. Aynı şekilde makul bir sebep yokken belli periyotlarla yenilenmek suretiyle süreklilik arzedecek ve genel arama izlenimi verecek şekilde önleme araması kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır. Önleme aramasının nasıl icra edileceği hususunda 2559 sayılı PVSK'da ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmeliğin "Aramaların Yapılma Şekli" başlıklı dördüncü bölümündeki hükümler hem adli hem de önleme araması için geçerli ortak hükümlerdir. Dolayısıyla icra edilişi bakımından adli arama ile önleme araması arasında bir fark gözetilmemiştir. Önleme araması sonucunda bir suç unsuruna veya deliline rastlanırsa koruma altına alınacak ve durum Cumhuriyet Başsavcılığına derhâl bildirilerek elkoyma işlemini gerçekleştirmek üzere Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenecektir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de elkoyma yapılabilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Önleme aramasının konusu ve kapsamı içinde olan ancak suç unsuru oluşturmayan örneğin, bozuk para, çakmak gibi bir eşya ise geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir. Önleme aramasının sonucu arama kararı veya emri veren merci veya makama bildirilir. Ayrıca arama sırasında suç unsuruna rastlanılmışsa bununla ilgili özel olarak önleme araması tutanağı hazırlanır. Bu tutanakta adli arama tutanağında olduğu gibi arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile emri veren merci, aramanın yapıldığı yer, tarih ve saat, aramanın konusu, aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söylemediği takdirde eşkâl bilgileri, arama yapılan yerin adresi, araçta arama yapılmışsa aramanın mevkii ve aracın bilgileri, aramanın sonuçları, elkonulan suç eşyası varsa buna ilişkin belirleyici bilgiler, aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgileri, kimliği belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, arama sonucunda yaralanma veya maddî bir zarar meydana gelip gelmediği ve arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve unvanı hususları yer alır. Tutanak arama işlemine katılmış olanlar ve hazır bulunanlarca imzalanarak bir sureti ilgiliye verilir. Suç unsuruna rastlanmadığı durumlarda, aranan kişinin talebi hâlinde, kendisine arama kararı veya emrinin tarih ve sayısı, aramanın tarih ve saati, yeri, aranan şahsın ve arayan görevlinin kimlik bilgilerinin yer aldığı bir belge verilir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler için herhangi bir arama emir veya kararına gerek yoktur. Bir yerin faaliyeti bakımından uymakla yükümlü bulunduğu kurallara uygun olarak çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından o yerde yapılan işlem bir denetlemedir. (Murat Aydın, Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137) Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "denetim yapılacak hâller" başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır. 2559 sayılı PVSK'nda ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde hâkimden arama kararı alınması gerekmeyen hâller gösterilmiştir. Buna göre; polisin, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etme ve arama yetkisi bulunmaktadır. (PVSK m.9/7) Bunun dışında Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 25. maddesi uyarınca Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun Ek 1. maddesi kapsamında bulunan, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaların, uçakların, gemilerin ve her türlü deniz ve kara taşıtlarının, giren çıkan yolcuların X-ray cihazından geçirilerek, gerektiğinde üstünün ve eşyasının aranması ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin, üstlerinin, araçlarının ve eşyalarının aranmasında, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'nun 11. maddesi kapsamında, kişilerin üstünün, eşyalarının Olağanüstü Hâl Valisinin emriyle aranmasında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 3. maddesi kapsamında, konutların ve her türlü dernek, siyasî parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaların, işyerlerinin, özel ve tüzel kişiliklere sahip müesseseler ve bunlara ait eklentilerin ve her türlü kapalı ve açık yerlerin, mektup, telgraf ve sair gönderilerin ve kişilerin üzerlerinin sıkıyönetim komutanının emriyle aranmasında, kanunların, muhafaza altına alınmalarına olanak verdiği kişilerin, üst veya eşyalarının aranmasında, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun çerçevesinde görevli kolluğun, aynı Kanun'un 79. maddesindeki silâh taşıma yasağı kapsamında, silâh taşıdığından şüphelenilen kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasında ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmeyecektir. Yine 2559 sayılı PVSK'nın 20. maddesi gereğince; bir hukuka uygunluk nedenine bağlı olarak yapılan aramalarda da örneğin imdat istenmesi veya yangın, su baskını ve boğulma gibi büyük tehlikelerin haber verilmesi veya görülmesi hâllerinde de arama emir veya kararına gerek olmayacaktır. Öte yandan 2559 sayılı PVSK’nın 4/A maddesinde polise, kişileri ve araçları tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması hâlinde durdurma yetkisi verilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 27. maddesinde bu yetkinin kullanılması için "umma" derecesinde makul şüphe aranmıştır. 2559 sayılı PVSK'nun suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kimlik sorma" başlıklı 4/A. maddesi; “Polis, kişileri ve araçları; a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, Amacıyla durdurabilir. Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz. Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir. Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz. Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir. Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez." Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kontrol işlemleri" başlıklı 27. maddesi ise; “Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür. Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, "umma" derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir. Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz. Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz. Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır: a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silâh bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir. b)Yoklama suretiyle kontrol, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır. c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır. d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir. e) Yoklama suretiyle kontrol, kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır. f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır. g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir. h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz. i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir. j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhâl bir tutanak düzenlenir. Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.” şeklindedir. Söz konusu düzenlemelerle kolluğa, koşulları oluştuğu takdirde kişi ve araçları durdurma ve yoklama biçiminde kontrol yapma yetkileri tanınmıştır. Yönetmeliğin 27. maddesinin (g) ve (i) fıkraları gereğince kollukça durdurulan kişinin herhangi bir yerinde uyuşturucu gibi belirli bir şeyin gizlendiği düşünülüyorsa veya makul sebep oluşmuşsa önleyici kolluk yetkisi dahilinde daha geniş kapsamlı kontrol yapma imkânı doğacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kolluk gerekli tedbirleri alabilecek ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir. Araçta yapılacak aramanın ilk durdurulduğu yerde yapılması esas olup, detaylı arama yapılması gereken durumlarda aracın başka yere götürülerek aranması da mümkündür. b. Adli Arama Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK'nın 116-134, 2559 sayılı PVSK'nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; "bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400) Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir: 1- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması, 2- Görünüşte haklılık, 3- Ölçülülük. Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir. Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır.(Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604) Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz" nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır. Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır. Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır. CMK'nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Makul şüphe Yönetmeliğin 6. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: "Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış, tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler gözönünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikayeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır." Bu düzenlemenin getirdiği en büyük yenilik, makul şüphe sebeplerinin somut olgulara dayanması gerektiğinin açıkça belirtilmesi ve arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağının veya belirli bir kişinin yakalanacağının öngörülmesi gerektiğidir. Buna göre; soyut olarak belirli bir yerde suçluların yakalanma ihtimaline binaen adli arama kararı verilemez. Örneğin; meydana gelen bir hırsızlık olayının soruşturması sırasında; olay öncesinde benzer şekilde hırsızlık yaptığı söylenen kişilerin soruşturma konusu olaya karıştıklarına, evlerinde bu suçun delillerinin bulunduğuna dair somut bir olgu yoktur ve bunlara yönelik şüphe, makul şüphe değildir. Arama konusunda karar verecek merciye iletilecek raporda; makul şüpheyi açıklayan bilgiler, makul şüphe sebebinin ne olduğuna dair bilgi ve emareler, bilginin kaynağı, aranan şeyin veya kişinin ne olduğu, bir kişi veya şeyin aranmak istenen yerde olduğuna dair duyulan inancın nedenleri açıklanmalıdır. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması ve belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Başka bir anlatımla, arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır. CMK'nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. "Diğer kişiler" kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, makul şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir. Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir. Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir. Yakalama kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir koruma tedbiridir. Bu niteliği gereği üst arama işlemine göre daha geniş kapsamlı bir işlemdir. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemleri düzenleyen CMK’nın 90/4. maddesi gereğince de, kolluk yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almalıdır. Bu bağlamda kişinin yakalanmasından sonra tedbir olarak kaba üst araması yapılabilir. Ayrıca karar alınmasına gerek olmayan bu arama işlemi, en kısa zamanda ve dikkatli bir biçimde elle yoklama şeklinde yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan işlem diğer bir anlatımla yoklama bir arama değildir. Bu nedenle arama prosedürüne uyulmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak yapılan yoklamanın arama boyutuna ulaşmaması gerekir. (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 9. Baskı, 2017, s.305) Yakalanan kişinin üstündeki kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve beden çukurlarının aranması ise mümkün değildir. 2559 sayılı PVSK’nın Ek 4. maddesinde “Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tesbit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkilidir.” "Adlî görev ve yetkiler" başlıklı Ek 6. maddesinde “Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir. Polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir. Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, edinilen bilgi, ihbar veya şikâyet üzerine ya da kendiliğinden suçla karşılaşan polisin, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhâl gerekli tedbirleri alması zorunludur. Gerekli tedbirler derhâl alınırken, tedbire başvurulmadığı takdirde ceza muhakemesinin amacına ulaşılamayacağı, yani delillerin kaybolması gibi bir sonucun ortaya çıkabileceği değerlendirilerek, işlemin yapılması esnasında haklı görünmesi ve ölçülülük ilkesine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Aksi durumda ise maddi gerçeğe ulaşma amacı tehlikeye girecek, mağdur ve sanık haklarının ihlali söz konusu olacaktır. Bu hâlde suçun işlendiği bilgisini alan kolluk, olay yerinde delillerin karartılmasını önleme yetki ve görevi kapsamında yakaladığı kişi ya da kişilerin kaba üst aramasını yapabilecek ve el koyduğu olayı, yakalanan kişi ya da kişiler ile uyguladığı tedbirleri en kısa zamanda Cumhuriyet savcısına bildirecektir. Kanun; anayasal ilkelere uygun olarak yasama organınca yapılan nesnel ve gayri şahsi kurallardır. "Yönetmelik" Anayasamızın 124. maddesi gereğince; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Bu hâlde yönetmelikler kanunların uygulanma şeklini göstermek amacıyla kanunun sınırlarını genişletmemek şartıyla çıkarılabilir. Bu kapsamda aramanın usul ve esaslarını göstermek üzere Adalet Bakanlığı tarafından Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği çıkarılmıştır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 8. maddesinin (a) ve (c) bentleri ile yine aynı maddenin (f) bendindeki "ilgilinin rızası ile" ibaresinin ve 27. maddesi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, yönetmeliklerin kanuna aykırı olup olmadığını denetlemeye yetkili Danıştay Onuncu Dairesince 13.03.2007 tarih ve 6392-948 sayı ile Yönetmeliğin 8. maddesinin (a) bendindeki "...Yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada..." ibaresi, aynı maddenin (f) bendindeki "ilgilinin rızası" ibaresi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ve 8. maddesinin (c) bendi ile 27. maddesinin iptali isteminin reddine ilişkin verilen kararın temyizi üzerine inceleme yapan Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu 14.09.2012 tarih ve 2257-1117 sayı ile iptal kararlarının onanmasına karar vermiştir. Bu anlamda sözü edilen Yönetmeliğin 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'na, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu'na, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'na, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'na, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'a, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'a, 5253 sayılı Dernekler Kanunu'na, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'na, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'na, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine aykırı olmadığı, bu düzenlemeleri açıklayıcı ve uygulamaları kolaylaştırıcı nitelikte olduğu görülmektedir. Yönetmeliğin kamu düzeninin sağlanmasında ortaya çıkan sorunların çözümü için kanunlara aykırı olmamak şartıyla söz konusu kanunların uygulanmasını göstermek amacıyla çıkartılabileceği ve adli arama konusunda Adalet Bakanlığının idare hukuku kuralları çerçevesinde yönetmelikle düzenleme yetkisinin bulunduğu gözetildiğinde söz konusu Yönetmeliğin 8. maddesinin karar alınamadan yapılacak arama işlemini somut olgulara bağladığı ve kanuna aykırı olmadığı anlaşılmaktadır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "Karar alınmadan yapılacak arama" başlıklı 8. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâli; “a) Hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri veya zorla getirme kararı bulunan kişi ile hakkında gıyabî tutuklama kararı verilen kaçak yakalandığında üstünde, b) Hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile veya kolluk tarafından doğrudan yakalanan kişinin, kendisine, başkalarına veya yakalama işlemini yapan kolluk görevlilerine zarar vermesini önlemek amacıyla yapılacak kaba üst aramasında, c) Gözaltına alınan kişinin, nezarethaneye konmadan önce yapılan üst aramasında, d) Herhangi bir sebeple hukuka uygun şekilde yakalandıktan sonra kolluk güçlerinin elinden kaçmakta olan kişilerin veya işlenmekte olan veya henüz işlenmiş olan veya pek az önce işlendiğini gösteren belirtilerin olduğu suçun failinin yakalanması amacıyla takibi sırasında girdikleri araç, bina ve eklentilerinde yakalanması amacıyla yapılacak aramalarda, e) 1) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğu şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlarda hemen yapılan aramalarda, 2) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası kapsamında gümrük salonları ve gümrük kapılarında kaçak eşya sakladığından kuşkulanılan kişilerin gümrük kontrolü amacıyla gümrük görevlilerince aranmasında; 3) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 18 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek ve bu yerlerde rastlanacak kişi ve her nevi taşıma araçlarının yetkili memurlar tarafından durdurulmasında ve bu kişilerin eşya, yük ve üzerleri ile varsa taşıma araçlarının aranmasında, f) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24 üncü maddesindeki kanunun hükmü ve âmirin emrini yerine getirme, 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ve 26 ncı maddesindeki hakkın kullanılması ve diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri ve suçüstü hâlinde yapılan aramalarda, toplum için veya kişiler bakımından hayatî tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için” şeklinde olup bu durumlarda arama kararı alınmasına gerek yoktur. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 24.04.2008 tarihinde saat 01.00 sıralarında kolluk görevlilerince durumundan şüphelenilen 34 ... plakalı ticari taksinin durdurulduğu, araç içerisinde bulunan sanıkların yapılan kaba üst aramalarında herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, bagajları bulunup bulunmadığı sorulduğunda sanıkların olmadığını söyledikleri, bunun üzerine araç şoförü olan tanık Ahmet'in sanıkların eşyası olduğunu söyleyip aracın bagajını açtığı, bagajda bulunan çuval görevlilerce kontrol edildiğinde, içerisinde siyah poşete sarılı (4) adet kolide suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği olayda; 2559 sayılı PVSK'nın Ek 4. maddesi uyarınca hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tespit etmekle görevli ve yetkili olan görevlilerin, saat 01.00 sıralarında gerçekleştirdikleri devriye görevi sırasında ticari taksi içerisinde yaşı küçük şahısların bulunduğunu görmeleri üzerine mesleki tecrübelerinden ve içinde bulundukları durumdan çıkardıkları izlenimden kaynaklanan makul sebebe dayalı olarak durdurma ve müdahalede bulunma hak ve gerekliliğinin ortaya çıktığı, bunun üzerine söz konusu aracın görevlilerce durdurulduğu, kimlikleri tespit edilen sanıkların üzerinde PVSK'nın 4/A maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak alınması gereken tedbirler kapsamında, kaçmalarını, kendilerine veya başkalarına zarar vermesini önlemek ve silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyadan arındırmak amacıyla yoklama biçiminde kontrol yapıldığında herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, bagajları bulunup bulunmadığı sorulan sanıkların olmadığını söyledikleri, bu sırada ticari taksinin şoförü olan tanık Ahmet'in sanıkların bagajda eşyası bulunduğunu belirtip görevlilerce kontrol edilebilmesi için bagaj kapağını açarak içinde suç konusu uyuşturucu maddelerin bulunduğu çuvalı gösterdiği, görevlilerce yapılan kontrol sırasında, niteliği ve miktarından dolayı da koku ile algılanabilen suç konusu uyuşturucu maddelerin çuvalda ele geçirildiği, görevlilerce araçta bulunan uyuşturucu maddelere bu şekilde elkonulmasının; “Gizlenmiş bir şeyi bulmaya çalışma ve araştırma” anlamlarına gelen arama işlemi olarak değerlendirilemeyeceği, somut olayda arama kararı ya da yazılı arama emri alınmasını veya bunların talep edilmesini gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı gibi araştırılmasına da gerek bulunmadığı, görevlilerin önceden hiçbir ihbar ya da istihbarat bilgisi bulunmaksızın gerçekleştirdikleri devriye görevi sırasında, ticari taksi şoförünün bagajı açması üzerine suç konusu uyuşturucu maddeleri fark etmeleri ile işlenmekte olan bir suçla diğer bir anlatımla “suçüstü” hali ile karşılaştıkları ve buna bağlı olarak da suç işlerken rastlanan sanıkları CMK'nın 90. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ile aynı maddenin 4. fıkrası ve PVSK'nın 13. maddesinin 1. fıkrasının (A) bendi ile Ek 6. maddelerinin verdiği yetkiye dayanarak yakaladıkları, ardından suç delillerinin kaybolmaması için derhâl gerekli tedbirleri alıp uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri muhafaza altına aldıktan sonra, uyguladıkları tedbirler ile somut olay hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verdikleri, müteakiben alınan emirler doğrultusunda soruşturma işlemlerinin suçüstü hükümlerine göre sürdürüldüğü, yine PVSK'nın Ek 6. maddesini açıklayıcı nitelikte olan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 8. maddesinin (f) bendindeki düzenlemeye göre de; suçüstü halinde ayrıca bir arama emri ya da karar alınmasına gerek bulunmadığı, dolayısıyla suçun delili ve konusunu oluşturan suç konusu maddelerin ele geçirilip muhafaza altına alınmasının hukuka uygun olduğu ve hukuka aykırı bir delilden söz edilemeyeceği anlaşıldığından, Özel Daire bozma kararında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

  1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
  2. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 11.03.2016 tarihli ve 415-752 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
  3. Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 5

Ceza Genel Kurulu 2016/1152 E. , 2018/620 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 20. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Ağır Ceza

Sayısı : 271-300

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık .... Aksaray'ın, 5237 sayılı TCK'nın 188/3, 188/4-a-b, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.10.2015 tarihli ve 271-300 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 10.03.2016 tarih ve 16265-1430 sayı ile; "...Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/610-2014/512-2013/841-2014/513 ve 2014/166-514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu 'hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş' olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz. Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; olay tarihinde yapılan çalışmalarda İhsaniye Mahallesinde faaliyet gösteren...nde .... isimli bir şahsın eroin sattığı bilgisinin alınması üzerine söz konusu adresin takibe alındığı, 04.06.2015 günü saat 18.00 sıralarında ... isimli şahsın kıraathaneye girdiği, bir süre sonra çıktığının görüldüğü, şahsın durdurulup yapılan üst aramasında cüzdan içerisinde 3 paket 0,5 gram eroin maddesi ele geçirildiği, aynı gün saat 19.25 sıralarında ... isimli şahsın söz konusu kıraathaneye girdiği, bir süre içeride kaldığı, çıktıktan sonra yapılan üst aramasında pantolon cebinde iki paket halinde 0,3 gram gelen eroin maddesi ele geçirildiği, ayın gün kıraathane içerisinde bulunan sanık ...'ın yakalandığı, yapılan üst aramasında 5 paket toplamı ağırlığı 0,8 gram gelen eroin maddesi ele geçirildiği anlaşılmakla, CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde 'adli arama kararı' veya 'yazılı adli arama emri' alınmadan şahısların üstlerinde ve işyerinde Konya 1. Sulh Ceza mahkemesinin 01.06.2015 tarihinde verilen önleme arama kararına dayanılarak yapılan aramalarda uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği daha sonra Cumhuriyet savcısına haber verildiği anlaşılmakla, arama yapılmadan önce usulüne uygun arama kararı ya da yazılı arama emri alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

2-Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K.2015/85 sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK'nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,..." isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.05.2016 tarih ve 370186 sayı ile; "...Tartışma konusu sanıklardan elde edilen ve suç delili olarak kabul edilerek mahkûmiyete esas alınan uyuşturucu maddelerin hukuka uygun bir şekilde elde edilip edilmediğine ilişkindir. Konuya ilişkin mevzuata bakıldığında; Anayasanın 38/6. maddesi 'Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilmez' şeklinde düzenleme yapılmıştır. CMK'nın 116,117, 118, 119, 120, 121 ve devamı maddelerinde de arama ve elkoyma ile ilgili esaslar belirlenmiştir. Buna göre, 'Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçlan Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir' şeklinde düzenleme yapılmıştır. CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının a bendi, 217. maddesinin 2. fıkraları uyarınca hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin reddolunacağı ve yüklenen suçun hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delille ispat edilebileceği hükümlerini amirdir. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun 4/A maddesinin 6. fıkrasında ise 'Polis durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde kendisine ve başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Ancak el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisinin görünmeyen bölümlerinin aranması İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dahilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir' şeklinde düzenleme yapılmıştır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin karar alınmadan yapılacak arama başlıklı 8. maddesinde; 'Aşağıdaki hallerde ayrıca bir arama emri ya da kararı aranmaz' denilmesinden sonra sınırlı şekilde bunlar sayılırken (f) bendinde; '5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24. maddesindeki kanunun hükmü ve amirin emrini yerine getirme 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hali ve 26. maddesindeki hakkın kullanılması ile diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri ve suçüstü halinde yapılan aramalarda toplum için veya kişiler bakımından hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile ile eklentilerine girmek için' şeklinde düzenleme yapılmıştır.

'a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın yoklama biçiminde bir kontrol yapılır.

Bu işlem sonucunda kişide silah bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse memur kendiliğinden silah ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

b) Yoklama suretiyle kontrol kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.

c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.

d) Yoklama suretiyle kontrol kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.

e) Yapılan kontrolün neticesinde suça konu iz, eser, emare ve delil elde edilirse kişi yakalanır.

f) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

g) Yoklama suretiyle kontrol kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında mümkün olduğu kadar başkalarının görmeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılmaz.

h) Makul sebebi oluştuğu takdirde daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yaralanılabilir.

i) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhal bir tutanak düzenlenir. Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.' şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin yakalama başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasında 'Yakalama sırasında suçun iz emare ve delillerinin yok edilmesini veya bozulmasını önleyek tedbirler alınır.' şekilinde düzenleme yapılmıştır.

CMK'nın 2. maddesinin 1. fıkrasının j) bendinde; suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu çerçevesinde, arama ve elkoyma işlemi Anayasanın 20. maddesi ve CMK'nm 116 ve devamı maddeleri uyarınca istisnasız hakim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı ve Cumhuriyet savcısına ulaşılamaması durumunda ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabileceği kuşkusuzdur. Emrinin dahi alınamayacağı bir durum söz konusu olursa kolluk görevlisinin doğrudan arama ve elkoyma işlemi yapması sonucu elde edilen delillerin hukuka uygun sayılıp sayılamayacağı konusu tartışılmalıdır. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun 4/A maddesinin 6. fıkrasında ise bu konuda bir düzenleme getirilerek, polisin kişi üzerine veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde kendisine ve başkasına zarar verilmesine önlemek amacına yönelik olarak gerekli tedbirleri alabileceği el ile dıştan konrol yapabileceği başka bir deyişle kaba üst araması yapabileceği esası getirilmiştir. Aksine üzerinde tehlikeli bir silah, bomba ya da patlayıcı tehlikeli bir madde taşıdığından şüphe edilerek yakalanan kişinin en azından üstünün kontrol edilmesi için kolluk amirinin yazılı emrinin alınması beklenemez. Önleme araması yönetmeliğinin 8. maddesinde tek tek sayılmış, (f) bendinde yapılan kontrol neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse kişinin yakalanabileceği ve (g) bendinde de 'uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabileceği' düzenlenmiştir.

'Suçüstü:

  1. İşlenmekte olan suçu,
  2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk,
  3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu' biçiminde tanımlanmıştır.

Bunlardan bizi ilgilendiren kısım (f) bendinde suçüstü halinde kolluk görevlisi yakaladığı veya durdurduğu şüphelinin üzerinde suç delillerinin kaybolmaması amacıyla üst araması yapıp yapamayacağı ve bu şekilde bir üst araması yapılarak delil elde edilmişse, işlemi hukuka uygun olup olmadığıdır. Somut olayda sanıkların yapılan kaba üst aramasında uyuşturucu madde ele geçirilmiştir. Emniyet görevlileri tarafından alınan ham istihbari bilginin, adli arama kararı veya yazılı adli arama emrini talep edilecek bir somut delile dayanmadığı ve adli arama kararı veya yazılı adli arama emrini talep edilecek olgunluk aşamasında bulunmadığı, mevcut usul ve yasalara göre görevlilerin sadece istihbari çalışmada bulunabilecekleri, bu aşamada ham istihbari bilginin doğru çıkması sonucu ani gelişen olaylar sonucu ele geçirilen uyuşturucuların sanıklar tarafından yok edilmesi söz konusu olabileceğinden, suç delillerinde görevliler tarafından göz teması ve kaba üst araması ile elde edilmiş ve muhafaza altına alınmış olması nazara alınarak yapılan işlem hukuka uygun olduğu ve hükmün onanması gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Dairesince 16.06.2016 tarih ve 2072-3870 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığının, bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

04.06.2015 tarihli ihbar tutanağına göre; saat 19.22 sıralarında 155 telefon ihbar hattını arayan şahsın "Konya İl Sağlık Müdürlüğü arkası...'nde .... isimli birisi var. Eroin satıyor. Şu anda kıraathanede, uzun boylu, zayıf, bıyıklı, 185 cm boylarında, üzerinde açık kahverenkli mont var, şu an bilardo oynuyor" şeklinde ihbarda bulunduğu,

Fiziki takip tutanağına göre; KOM Şube Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliği görevlilerinin yapmış oldukları çalışmalarda edindikleri istihbarat bilgileri ve ihbarlar neticesinde, İhsaniye Mahallesi..... sayılı yerde faaliyet gösteren... isimli iş yerinde .... isimli bir şahsın müşteri olarak bulunduğu ve bu sırada kıraathaneye gelen şahıslara eroin sattığı yönünde bilgiler elde edildiği,

Şahsın uyuşturucu madde ticaretine yönelik faaliyetlerinin tespit edilmesi amacıyla 04.06.2015 tarihinde yapılan çalışmalarda; bahse konu iş yeri ve çevresinin gerekli tedbirler alındıktan sonra saat 18.00 sıralarında izlemeye alındığı, aynı gün saat 19.10 sıralarında kıraathaneye gelen 25-26 yaşlarında, sakallı, üzerinde uzun kollu beyaz tişört ve kahverengi pantolon bulunan bir şahsın kıraathaneye girip yaklaşık 5 dakika sonra saat 19.15 sıralarında çıktığının görüldüğü, kıraathanenin fiziki takibine ara verilip dışarı çıktığı görülen şahsın takibine başlanıldığı, bahse konu yerden uzaklaşması beklenen şahsın Gedavet Parkı yanında durdurulduğu, yapılan kimlik tespitinde hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yapılan ... olduğu anlaşılan şahıs üzerinde Konya 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2015/2199 değişik iş sayılı önleme araması kararı uyarınca yapılan aramada; cüzdanının içerisinde (3) adet kırmızı renkli MAKEL ibaresi bulunan beyaz kağıtlara sarılı her biri daralı 0,1-0,2 gram eroin olduğu değerlendirilen maddelerin ele geçirildiği,

Gerekli tedbirleri alarak kıraathanenin fiziki takibine devam eden görevlilerce, aynı gün 19.25 sıralarında 170-175 cm boylarında, esmer, sakallı, üzerinde mavi kot pantolon, gri gömlek, siyah-mavi çizgili Nike ayakkabı bulunan bir şahsın içeri girip yaklaşık 5 dakika sonra saat 19.30 sıralarında çıktığının görüldüğü, kıraathanenin fiziki takibine ara verilip dışarı çıktığı görülen şahsın takibine başlanıldığı, bahse konu yerden uzaklaşması beklenen şahsın Gedavet Parkı yanında durdurulduğu, yapılan kimlik tespitinde hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yapılan ... olduğu anlaşılan şahsın üzerinde Konya 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2015/2199 değişik iş sayılı önleme araması kararı uyarınca yapılan aramada; kot pantolon çakmaklık cebinden üzerinde www.makel.com.tr ibaresi bulunan beyaz kağıda sarılı (2) fişek hâlinde her biri daralı 0,1-0,2 gram gelen ve eroin olduğu değerlendirilen maddelerin ele geçirildiği, 04.06.2015 tarihli olay, üst arama, el koyma ve yakalama tutanağına göre; gerçekleştirilen fiziki takipler üzerine yakalanan şahıslardan ... ile saat 19.40 sıralarında yapılan şifai görüşmede, şahsın “Üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri...'nde bulunan .... isimli şahıstan satın aldığını” beyan etmesi üzerine görevlilerce kıraathaneye girildiği, bilardo masası yanında görülen sanık .... Aksaray'ın görevlilerce dışarıya davet edildiği, yapılan kaba üst araması sırasında şahsın eli ile kot pantolonunun cebinde bulunan malzemeleri çıkartarak görevlilere gösterdiği esnada avucunun içinde beyaz kâğıda sarılı içerisinde her biri tahmini daralı 0,1-0,2 gram gelen (5) fişek eroin olduğu değerlendirilen maddelerin görüldüğü, ayrıca uyuşturucuların ambalajları ile aynı özellikte olan ve üzerinde kırmızı renkli MAKEL ile altında gri renkte www.makel.com.tr ibareleri olan (5) adet not kağıdının bulunduğu, uyuşturucu maddeler ile not kağıtlarının muhafaza altına alınarak şahsın 19.55 sıralarında yakalandığı, yapılan GBT sorgulamalarında ... isimli şahıs hakkında yakalama emri bulunduğunun ve arandığının anlaşıldığı, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarının uzmanlık raporlarına göre; sanık .... Aksaray'da ele geçirilen net 0,115 gram, tanık ...'da ele geçirilen maddenin net 0,0034 gram, tanık ...'de ele geçirilen net 0,0175 gram ağırlığındaki maddelerin eroin olduğu,

04.06.2015 tarihli karşılaştırma tutanağına göre; sanık ....'in avucu içerisinde, üzerlerinde "www.makel.com.tr, tr.makel@makel.com.tr, exqort@makel.com.tr" ibareleri bulunan suç konusu uyuşturucu maddelerin içerisinde bulunduğu (5) adet beyaz kâğıda sarılı ve üstünde paketlemede kullandığı değerlendirilen üzerinde kırmızı MAKEL ve altında gri renkle "www.makel.com.tr, tr.makel@makel.com.tr, exqort@makel.com.tr" ibareleri bulunan (5) adet not kâğıdı ile tanık ....'ın cüzdanı içinde ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin içerisinde bulunduğu (3) adet üzerinde kırmızı MAKEL ibaresi bulunan not kâğıdı ve tanık.....'nın pantolonunun çakmaklık cebinden ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin içerisinde bulunduğu (2) adet üzerinde kırmızı MAKEL ibaresi bulunan not kâğıtlarının yapılan karşılaştırmalarında; tanıklarda ele geçirilen uyuşturucu maddelerin sarılı olduğu kâğıtlar ile sanık ....'ten ele geçirilen not kâğıtları ve uyuşturucu paketlerinin üzerinde bulunan yazılar ve yazı karakterlerinin aynı olduklarının tespit edildiği,

04.06.2015 tarihli basit krokiye göre; sanık ....'in yakalandığı yer olan İhsaniye Mahallesi, Kazaruni Sokak,... önü ile Beyhekim Camisi arasındaki uzaklığın 89 metre, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü arasındaki uzaklığın ise 17 metre olduğu,

04.06.2015 tarihli canlı teşhis tutanağına göre; tanık.....'nın kendisine gösterilen beş kişi arasından sanığı gösterip "Olay tarihinde bugün yani 04.06.2015 günü ismini .... olarak bildiği şahıstan 2 paket eroini 20 TL karşılığında satın aldığını, daha önce bu şahıstan eroin satın almadığını" beyan ettiği, 05.06.2015 tarihli canlı teşhis tutanağına göre; tanık ....'ın olay tarihinde (3) paket eroini 30 TL karşılığında satın aldığı ismini İsa olarak bildiği şahsın, kendisine gösterilen kişiler arasında olmadığını beyan ettiği, Anlaşılmıştır.

Tanık ...; 04.06.2015 tarihinde uyuşturucu satın almak için Şems Parkı civarına gittiğini, burada bekleyen soy ismini bilmediği, ancak ismini İsa olarak bildiği, 25-27 yaşlarında, 170-175 cm boylarında, zayıf, kumral, görse tanıyabileceği bir erkek şahıstan üzerinde ele geçirilen (3) paket eroini 30 TL'ye satın aldığını, kullanmak için yer aradığı sırada polislerin kendisini yakaladığını ve üst aramasında eroinleri bulduklarını,...'ne Muzaffer isimli arkadaşını görmeye gittiğini, arkadaşıyla görüşüp yaklaşık 3-4 dakika sonra çıktığını,

Tanık ... kollukta; 04.06.2015 tarihinde, eroin maddesi sattığını ve Gedavet Parkı civarında bir kıraathaneye takıldığını duyduğu .... isimli şahsın yanına gidip adı geçene (2) paket eroin almak istediğini söylediğini, şahsın da cebinden çıkardığı (2) paket eroini 20 TL karşılığında kendisine verdiğini, oradan ayrılıp yolda yürüdüğü sırada polislerin kendisini durdurduğunu ve üst aramasında satın aldığı (2) paket eroini bulduklarını, mahkemede ise farklı olarak; emniyette vermiş olduğu ve kendisine okunan ifadesinin doğru olduğunu ancak ifadesini değiştirmek istediğini, ağabeyinin aynı suçtan içeride yattığını bilen polislerin “Sen de cezaevine gidersin” dedikleri için uyuşturucu maddeyi sanık ....'ten satın aldığını söylediğini, eroini sanık .... ile birlikte paralarını birleştirerek satın aldıklarını, kendi payına düşeni aldığını, daha sonra polislerin kendisini yakaladıklarını, teşhis işlemini ve önceki beyanlarını kabul etmediğini, İfade etmişlerdir.

Sanık .... Aksaray kollukta; tanık.....'yı tanıdığını, tanık ....'ı ise tanımadığını, 04.06.2015 tarihinde 16.30-17.00 sıralarında tanımadığı bir şahıstan 50 TL karşılığında kullanmak için (6) fişek eroin aldığını, oyun oynamak için...ne geldiğini, yanına gelen tanık.....'ın “Krizdeyim” diyerek eroin istediğini, kendisinin de verdiğini ancak para almadığını, tanık ....'da ele geçenden ise haberinin olmadığını, sorguda; tanıklar .... ve.....'yı tanıdığını, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini, kullanmak amacıyla eroin aldığını ve paketlediğini, bu şahısların da kendisinde eroin olduğunu bildikleri için gelip istediklerini, veremeyeceğini söylediğinde “Biz Yeni Mahalleden alınca yakalanıyoruz, arkadaş değil miyiz” demeleri üzerine şahısların ikisine de uyuşturucu madde verdiğini, normalde para almadığını ancak şahısların teklif etmeleri nedeniyle kendilerinden para aldığını, mahkemede ise; tanık..... ile Tatlıcak Mahallesine gittiklerini, paralarını birleştirerek eroin alıp araçla çarşıya geldiklerini, kendisinin...'ne gittiğini, tanık.....'nın araç ile ayrıldığını, yaklaşık 20-25 dakika sonra tanık.....'nın geri geldiğini, aracın torpido gözünden aldığı için üzerinde kalan uyuşturuculardan kendi payını istediğini, kendisinin de söz konusu paketleri tanık.....'ya verdiğini, adı geçende ele geçirilen uyuşturucuların birlikte satın aldıkları eroinler olduğunu, tanık ....'ı ise tanımadığını ve kendisine uyuşturucu madde vermediğini, kıraathanede kimseye uyuşturucu satmadığını, sorgusu sırasında az ceza almak için farklı şekilde beyanda bulunduğunu savunmuştur. Uyuşmazlık konularının isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "arama" tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

A- Genel Olarak Koruma Tedbiri:

Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere "koruma tedbiri" denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1)

Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanununun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir.

Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır. Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile; "Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir…” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanun'un 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.

"Madde 2: …j) Suçüstü:

  1. İşlenmekte olan suçu,
  2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
  3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder" Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK'nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK'nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK'nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır.

"Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
Madde 90: (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir" şeklindedir. Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.
2559 sayılı PVSK'nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.
PVSK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;
"Polis,

A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları
C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,
H) (Ek: 27/3/2015-6638/2 md.) Başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenleri, eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.

Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır. Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.

Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Kişinin yakalandığı, istediği kanunî yakınlarına derhal bildirilir.
Yakalananlardan,

A) Uyuşturucu madde kullanmış olanlar ile sarhoş olanların,
B) Zor kullanılarak yakalananların,
C) Haklarında suç soruşturması yapılacak olan şüpheli ve sanıkların,

Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir.
Yakalanan kişilerden suç işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere sevk edilir. Haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili kurum yetkilileri tarafından teslim alınır. Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır..." şeklinde düzenlenmiştir.

Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde "Özel hayatın gizliliği", 21. maddesinde ise "Konut dokunulmazlığı" başlıkları altında düzenlenmiştir.
Anayasamızın 20. maddesi;
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar...”

21. maddesi ise;

“Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar” hükümlerini amirdir.
Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri:

1. Arama Kavramı

Arama; "arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir.(Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113) Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir. (Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18) Arama; kişilerin konutları, iş yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir. Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir. Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenmiş değildir. Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir.

2. Arama Çeşitleri

Arama, amacına göre "adli arama" ve "önleme araması" olarak ikiye ayrılmaktadır. Arama şüpheli veya sanığı ya da bir delili elde etme amacıyla yapılabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da yapılabilir. Birinci tür aramaya "adli arama", ikinci tür aramaya ise "önleme araması" denilmektedir. Bu itibarla arama hem koruma, hem de önleme tedbiridir. Her iki tür arama arasında ortak özellikler bulunmakla birlikte hukukî nitelikleri, tâbi oldukları kanuni düzenlemeler ve kapsamları bakımından önemli farklılıklar da bulunmaktadır.

a. Önleme Araması

Genel emniyet ve asayişin korunması ile tehlikelerin önlenmesi amacıyla başvurulan önleme araması; 2559 sayılı PVSK'nın 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 18-26. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 19. maddesinde; "Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. Böylelikle kamu güvenliği ile düzenini bozabilecek kişi ve eşya bulunarak muhtemel bir zararın gerçekleşmesine veya suç işlenmesine engel olunarak toplum yakın bir tehlikeden korunacaktır.

Önleme aramasına karar verilebilmesi için belirtilen konulara ilişkin somut ve öngörülebilir bir tehlike olması gerekir. 2559 sayılı PVSK bu nitelikteki tehlike hâlini "makul sebep" olarak ifade etmektedir. Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut olgulara dayalı "makul şüphe" ile önleme aramasındaki "makul sebep" farklı kavramlardır. "Makul sebep" konunun uzmanları tarafından ortak görüşle anlamlandırılıp değerlendirilen bir olgu iken "makul şüphe" çok sayıdaki sıradan insanın somut bir olguyu aynı yönde değerlendirmeleri hâlidir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin, 4. Baskı, 2016, s. 381-382)

Önleme araması ancak kanunda öngörülen yerlerde yapılabilir. 2559 sayılı PVSK'nın 9. maddesinde somut ve yakın bir tehlikenin baş gösterebileceği alanlar esas alınmak suretiyle önleme araması yapılabilecek yerler tek tek sayılmış olup buna göre önleme araması;

1) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,

2) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,

3) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,

4) Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve kurumun imkânlarıyla önlenmesi mümkün görülmeyen olayların çıkması ihtimali karşısında rektör, acele hâllerde de dekan veya bağlı kuruluş yetkililerinin kolluktan yardım istemeleri hâlinde, girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında,

5) Umumî veya umuma açık yerlerde,

6) Her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda yapılabilecektir.
Konutta, yerleşim yerinde, kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde hiçbir şekilde önleme araması yapılması mümkün olmayıp bu yerlerde şartları varsa ancak adli arama yapılabilir.

Önleme araması idari bir işlem olsa da kural olarak hâkim kararıyla yapılmalıdır. Kolluk tarafından somut tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler önceden tespit edilip aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî âmirine yazılı olarak iletilir. İllerde vali veya bu konuda yetkilendirdiği yardımcısı ve ilçelerde ise kaymakamı ifade eden mülki amir, kolluğun talebini uygun bulursa hâkimden arama kararı talep eder; ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kendisi de yazılı arama emri verebilir. Önleme araması kararının alınmasında ve icrasında Cumhuriyet savcısının herhangi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Kolluğun kendi içindeki birim amirlerinin emri ile önleme araması yapılamaz. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 4. maddesi uyarınca, önleme araması bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hâl; derhâl işlem yapılmadığı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini ifade etmektedir. 2559 sayılı PVSK'nın 9/6. maddesi uyarınca spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hâllerde gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunduğu kabul edilmektedir.

Önleme araması kararında veya emrinde; aramanın sebebi, konusu ve kapsamı, aramanın yapılacağı yer, aramanın yapılacağı zaman ve geçerli olacağı süre belirtilmelidir. Önleme aramasında gece ile ilgili bir istisnaya yer verilmediğinden her zaman yapılması mümkündür. Önleme araması kararının geçerli olacağı sürenin sınırı ile ilgili olarak da mevzuatta kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Zira önleme aramasının geçerli olacağı süre, karar verilmesine dayanak teşkil eden makul sebebin niteliğine göre değişkenlik arz edebilmektedir. Örneğin; olimpiyat oyunları gibi iki ya da üç hafta sürecek ve dünyanın bir çok ülkesinden sporcu ve izleyicilerin katılacağı bir spor organizasyonunda yaşanabilecek kamu düzenini bozucu nitelikteki olayların ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla makul sebep oluşması hâlinde yapılacak bir önleme aramasının geçerlilik süresi organizasyon süresi kadar olabileceği gibi, başka olaylarda duruma göre bir gün süreli, hatta saatli önleme araması kararlarının verilmesi de mümkündür. Her hâlükarda bu sürenin aramanın haklı kıldığı süreden fazla olmaması lazımdır. Önleme aramasının da kişilerin temel hak ve özgürlüklerine bir müdahale niteliğinde bulunması nedeniyle, makul bir sebep olmadığı hâlde verilen uzun süreli önleme araması kararı görünürde yasal olsa bile hukuka uygun olmayacaktır. Aynı şekilde makul bir sebep yokken belli periyotlarla yenilenmek suretiyle süreklilik arzedecek ve genel arama izlenimi verecek şekilde önleme araması kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır.

Önleme aramasının nasıl icra edileceği hususunda 2559 sayılı PVSK'da ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmeliğin "Aramaların Yapılma Şekli" başlıklı bölümündeki hükümler hem adli hem de önleme araması için geçerli ortak hükümlerdir.
Önleme araması sonucunda bir suç unsuruna veya deliline rastlanırsa koruma altına alınacak ve durum Cumhuriyet Başsavcılığına derhâl bildirilerek elkoyma işlemini gerçekleştirmek üzere Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenecektir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de elkoyma yapılabilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Önleme aramasının konusu ve kapsamı içinde olan ancak suç unsuru oluşturmayan örneğin, bozuk para, çakmak gibi bir eşya ise geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir.

Önleme aramasının sonucu arama kararı veya emri veren merci veya makama bildirilir. Ayrıca arama sırasında suç unsuruna rastlanılmışsa bununla ilgili özel olarak önleme araması tutanağı hazırlanır. Bu tutanakta adli arama tutanağında olduğu gibi arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile emri veren merci, aramanın yapıldığı yer, tarih ve saat, aramanın konusu, aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söylemediği takdirde eşkâl bilgileri, arama yapılan yerin adresi, araçta arama yapılmışsa aramanın mevkii ve aracın bilgileri, aramanın sonuçları, elkonulan suç eşyası varsa buna ilişkin belirleyici bilgiler, aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgileri, kimliği belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, arama sonucunda yaralanma veya maddî bir zarar meydana gelip gelmediği ve arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve unvanı hususları yer alır. Tutanak arama işlemine katılmış olanlar ve hazır bulunanlarca imzalanarak bir sureti ilgiliye verilir. Suç unsuruna rastlanmadığı durumlarda, aranan kişinin talebi hâlinde, kendisine arama kararı veya emrinin tarih ve sayısı, aramanın tarih ve saati, yeri, aranan şahsın ve arayan görevlinin kimlik bilgilerinin yer aldığı bir belge verilir.

Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler için herhangi bir arama emir veya kararına gerek yoktur. Bir yerin faaliyeti bakımından uymakla yükümlü bulunduğu kurallara uygun olarak çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından o yerde yapılan işlem bir denetlemedir. (Murat Aydın, Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137) Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "denetim yapılacak hâller" başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır.

2559 sayılı PVSK'nda ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nde hâkimden arama kararı alınması gerekmeyen hâller gösterilmiştir. Buna göre; polisin, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etme ve arama yetkisi bulunmaktadır. (PVSK m.9/7) Bunun dışında Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 25. maddesi uyarınca Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun Ek 1. maddesi kapsamında bulunan, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaların, uçakların, gemilerin ve her türlü deniz ve kara taşıtlarının, giren çıkan yolcuların X-ray cihazından geçirilerek, gerektiğinde üstünün ve eşyasının aranması ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin, üstlerinin, araçlarının ve eşyalarının aranmasında, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'nun 11. maddesi kapsamında, kişilerin üstünün, eşyalarının Olağanüstü Hâl Valisinin emriyle aranmasında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 3. maddesi kapsamında, konutların ve her türlü dernek, siyasî parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaların, işyerlerinin, özel ve tüzel kişiliklere sahip müesseseler ve bunlara ait eklentilerin ve her türlü kapalı ve açık yerlerin, mektup, telgraf ve sair gönderilerin ve kişilerin üzerlerinin sıkıyönetim komutanının emriyle aranmasında, kanunların, muhafaza altına alınmalarına olanak verdiği kişilerin, üst veya eşyalarının aranmasında, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun çerçevesinde görevli kolluğun, aynı Kanun'un 79. maddesindeki silâh taşıma yasağı kapsamında, silâh taşıdığından şüphelenilen kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasında ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmeyecektir. Yine 2559 sayılı PVSK'nın 20. maddesi gereğince; bir hukuka uygunluk nedenine bağlı olarak yapılan aramalarda da örneğin imdat istenmesi veya yangın, su baskını ve boğulma gibi büyük tehlikelerin haber verilmesi veya görülmesi hâllerinde de arama emir veya kararına gerek olmayacaktır.

Öte yandan 2559 sayılı PVSK’nın 4/A maddesinde polise, kişileri ve araçları tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması hâlinde durdurma yetkisi verilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 27. maddesinde bu yetkinin kullanılması için "umma" derecesinde makul şüphe aranmıştır.

2559 sayılı PVSK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kimlik sorma" başlıklı 4/A. maddesi;
“Polis, kişileri ve araçları;

a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,

b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,

c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,

ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.

Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir. Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. (Ek cümleler: 27/3/2015-6638/1 md.) Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir...” şeklinde iken Anayasa Mahkemesi'nin, 03.08.2017 tarihli ve 30143 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanıp 03.02.2018 tarihinde yürürlüğe giren 04.05.2017 tarihli ve 41-98 sayılı kararı ile; altıncı fıkrasına eklenen üçüncü cümlesinin “kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir” şeklindeki bölümünün Anayasa'nın 20. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kontrol işlemleri" başlıklı 27. maddesi ise;

“Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, 'umma' derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir.

Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz.

Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz.

Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silâh bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

b) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.

c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.

d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir.

e) Yoklama suretiyle kontrol, kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.

f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.

g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz.

i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.

j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhâl bir tutanak düzenlenir. Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir” şeklindedir.

Söz konusu düzenlemelerle kolluğa, koşulları oluştuğu taktirde kişi ve araçları durdurma ve yoklama biçiminde kontrol yapma yetkileri tanınmıştır. Yönetmeliğin 27. maddesinin (g) ve (i) fıkraları gereğince kollukça durdurulan kişinin herhangi bir yerinde uyuşturucu gibi belirli bir şeyin gizlendiği düşünülüyorsa veya makul sebep oluşmuşsa önleyici kolluk yetkisi dahilinde daha geniş kapsamlı kontrol yapma imkânı doğacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kolluk gerekli tedbirleri alabilecek ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir.

b. Adli Arama

Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK'nın 116-134, 2559 sayılı PVSK'nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; "bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400)

Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:

  1. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
  2. Görünüşte haklılık,
  3. Ölçülülük.

Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir.

Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır.(Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604)

Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz" nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.

Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır.

Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır.

CMK'nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 6. maddesine göre makul şüphe; hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması ve belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Başka bir anlatımla, arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır.

CMK'nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. "Diğer kişiler" kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, makul şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir.

Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir.

Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir.

Yakalama kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir koruma tedbiridir. Bu niteliği gereği üst arama işlemine göre daha geniş kapsamlı bir işlemdir. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemleri düzenleyen CMK’nın 90/4. maddesi gereğince de, kolluk yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almalıdır. Bu bağlamda kişinin yakalanmasından sonra tedbir olarak kaba üst araması yapılabilir. Ayrıca karar alınmasına gerek olmayan bu arama işlemi, en kısa zamanda ve dikkatli bir biçimde elle yoklama şeklinde yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan işlem diğer bir anlatımla yoklama bir arama değildir. Bu nedenle arama prosedürüne uyulmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak yapılan yoklamanın arama boyutuna ulaşmaması gerekir. (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 9. Baskı, 2017, s.305) Yakalanan kişinin üstündeki kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve beden çukurlarının aranması ise mümkün değildir.

2559 sayılı PVSK’nın Ek 4. maddesinde “Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tesbit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkilidir…” ,

"Adlî görev ve yetkiler" başlıklı Ek 6. maddesinde “Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir.
Polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir.

Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.

Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar...” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, edinilen bilgi, ihbar veya şikâyet üzerine ya da kendiliğinden suçla karşılaşan polisin, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhâl gerekli tedbirleri alması zorunludur. Gerekli tedbirler derhâl alınırken, tedbire başvurulmadığı takdirde ceza muhakemesinin amacına ulaşılamayacağı, yani delillerin kaybolması gibi bir sonucun ortaya çıkabileceği değerlendirilerek, işlemin yapılması esnasında haklı görünmesi ve ölçülülük ilkesine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Aksi durumda ise maddi gerçeğe ulaşma amacı tehlikeye girecek, mağdur ve sanık haklarının ihlali söz konusu olacaktır. Bu hâlde suçun işlendiği bilgisini alan kolluk, olay yerinde delillerin karartılmasını önleme yetki ve görevi kapsamında yakaladığı kişi ya da kişilerin kaba üst aramasını yapabilecek ve el koyduğu olayı, yakalanan kişi ya da kişiler ile uyguladığı tedbirleri en kısa zamanda Cumhuriyet savcısına bildirecektir.

Kanun; anayasal ilkelere uygun olarak yasama organınca yapılan nesnel ve gayri şahsi kurallardır. "Yönetmelik" Anayasamızın 124. maddesi gereğince; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Bu hâlde yönetmelikler kanunların uygulanma şeklini göstermek amacıyla kanunun sınırlarını genişletmemek şartıyla çıkarılabilir. Bu kapsamda aramanın usul ve esaslarını göstermek üzere Adalet Bakanlığı tarafından Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği çıkarılmıştır. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 8. maddesinin (a) ve (c) bentleri ile yine aynı maddenin (f) bendindeki "ilgilinin rızası ile" ibaresinin ve 27. maddesi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, yönetmeliklerin kanuna aykırı olup olmadığını denetlemeye yetkili Danıştay Onuncu Dairesince 13.03.2007 tarih ve 6392-948 sayı ile Yönetmeliğin 8. maddesinin (a) bendindeki "...yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada..." ibaresi, aynı maddenin (f) bendindeki "ilgilinin rızası" ibaresi ile 30. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ve 8. maddesinin (c) bendi ile 27. maddesinin iptali isteminin reddine ilişkin verilen kararın temyizi üzerine inceleme yapan Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu 14.09.2012 tarih ve 2257-1117 sayı ile iptal kararlarının onanmasına karar vermiştir. Bu anlamda sözü edilen Yönetmeliğin 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'na, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu'na, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'na, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'na, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'a, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'a, 5253 sayılı Dernekler Kanunu'na, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'na, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'na, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine aykırı olmadığı, bu düzenlemeleri açıklayıcı ve uygulamaları kolaylaştırıcı nitelikte olduğu görülmektedir. Yönetmeliğin kamu düzeninin sağlanmasında ortaya çıkan sorunların çözümü için kanunlara aykırı olmamak şartıyla söz konusu kanunların uygulanmasını göstermek amacıyla çıkartılabileceği ve adli arama konusunda Adalet Bakanlığının idare hukuku kuralları çerçevesinde yönetmelikle düzenleme yetkisinin bulunduğu gözetildiğinde söz konusu Yönetmeliğin 8. maddesinin karar alınamadan yapılacak arama işlemini somut olgulara bağladığı ve kanuna aykırı olmadığı anlaşılmaktadır.

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "Karar alınmadan yapılacak arama" başlıklı 8. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâli;

“a) Hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri veya zorla getirme kararı bulunan kişi ile hakkında gıyabî tutuklama kararı verilen kaçak yakalandığında üstünde,

b) Hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile veya kolluk tarafından doğrudan yakalanan kişinin, kendisine, başkalarına veya yakalama işlemini yapan kolluk görevlilerine zarar vermesini önlemek amacıyla yapılacak kaba üst aramasında,

c) Gözaltına alınan kişinin, nezarethaneye konmadan önce yapılan üst aramasında,

d) Herhangi bir sebeple hukuka uygun şekilde yakalandıktan sonra kolluk güçlerinin elinden kaçmakta olan kişilerin veya işlenmekte olan veya henüz işlenmiş olan veya pek az önce işlendiğini gösteren belirtilerin olduğu suçun failinin yakalanması amacıyla takibi sırasında girdikleri araç, bina ve eklentilerinde yakalanması amacıyla yapılacak aramalarda,

e) 1) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğu şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlarda hemen yapılan aramalarda,

2) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası kapsamında gümrük salonları ve gümrük kapılarında kaçak eşya sakladığından kuşkulanılan kişilerin gümrük kontrolü amacıyla gümrük görevlilerince aranmasında;

3) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 18 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek ve bu yerlerde rastlanacak kişi ve her nevi taşıma araçlarının yetkili memurlar tarafından durdurulmasında ve bu kişilerin eşya, yük ve üzerleri ile varsa taşıma araçlarının aranmasında,

f) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24 üncü maddesindeki kanunun hükmü ve âmirin emrini yerine getirme, 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ve 26 ncı maddesindeki hakkın kullanılması ve diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri ve suçüstü hâlinde yapılan aramalarda, toplum için veya kişiler bakımından hayatî tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için” şeklinde olup bu durumlarda arama kararı alınmasına gerek yoktur.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

KOM Şube Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliği görevlilerinin yapmış oldukları çalışmalarda edindikleri istihbarat bilgileri ve ihbar neticesinde, İhsaniye Mahallesi..... sayılı yerde faaliyet gösteren... isimli iş yerinde müşteri olarak bulunan .... isimli şahsın, kıraathaneye gelen kişilere eroin sattığı yönünde bilgiler elde edildiği, elde edilen bilgilerin doğrululuğun araştırılması amacıyla 04.06.2015 tarihinde yapılan çalışmalarda, gerekli tedbirler alındıktan sonra bahse konu iş yeri ve çevresinin saat 18.00 sıralarında izlemeye alındığı, saat 19.10 sıralarında kıraathaneye gelen tanık ....'ın içeriye girip yaklaşık 5 dakika sonra çıktığının görüldüğü, takibe alınan tanık ....'ın bahse konu yerden uzaklaşması üzerine Gedavet Parkı yanında durdurulduğu, Konya 1. Sulh Ceza Hakimliğinin önleme araması kararı uyarınca yapılan üst aramasında eroin ele geçirildiği, söz konusu kıraathanenin bulunduğu sokağa gelerek fiziki takibine devam eden görevlilerin, saat 19.25 sıralarında tanık.....'nın kıraathaneye girip yaklaşık 5 dakika sonra çıktığını gördükleri, takibe aldıkları tanık.....'nın bahse konu yerden uzaklaşması üzerine Gedavet Parkı yanında görevlilerce durdurulduğu, Konya 1. Sulh Ceza Hakimliğinin önleme araması kararı uyarınca yapılan üst aramasında eroin ele geçirildiği, tanık..... ile saat 19.40 sıralarında yapılan şifai görüşmede, tanığın “Ele geçirilen uyuşturucu maddeleri...'nde bulunan .... isimli şahıstan satın aldığını” beyan etmesi üzerine görevlilerce kıraathaneye girildiği, bilardo masası yanında görülen sanık ....'in dışarıya davet edildiği, kaba üst aramasının yapıldığı sırada, sanığın eli ile kot pantolonunun cebinde bulunan malzemeleri çıkartıp görevlilere gösterdiği esnada suç konusu eroinlerin görüldüğü, ayrıca uyuşturucuların ambalajları ile aynı özellikte olan ve üzerinde kırmızı renkli MAKEL ile altında gri renkte www.makel.com.tr ibareleri olan (5) adet not kâğıdının ele geçirildiği, uyuşturucu maddeler ile not kâğıtlarının muhafaza altına alınarak sanığın 19.55 sıralarında yakalandığı olayda;

2559 sayılı PVSK'nın Ek 5. maddesi uyarınca uyuşturucu madde suçlarıyla daha etkin mücadele etmek amacıyla olayları takip etmekle görevlendirilen kolluk görevlilerinin, elde edilen istihbarat bilgisi ile yapılan ihbarın doğruluğunu araştırmak amacıyla... adlı iş yeri çevresinde tertibat aldıkları, sanık ....'in söz konusu iş yerinde olduğuna dair bu aşamada herhangi bir tespitleri bulunmadığı anlaşılan görevlilerin iş yerini izlemeye başladıkları, önce saat 19.10 sıralarında kıraathaneye girip saat 19.15 sıralarında çıktığı görülen tanık ....'ın, daha sonra ise saat 19.25 sıralarında kıraathaneye girip saat 19.30 sıralarında çıktığı görülen tanık.....'nın, kıraathane içinde kısa bir süre kalmaları nedeniyle uyuşturucu madde satın almış olabileceklerini değerlendiren görevlilerin tanıkları ayrı ayrı takibe aldıkları, mesleki tecrübelerine ve içinde bulundukları durumdan çıkardıkları izlenimden kaynaklanan makul sebebe dayalı olarak adı geçen tanıklara müdahalede bulunma hak ve gerekliliğinin ortaya çıktığı, görevlilerin tanıkları Gedavet Parkı yanında durdurdukları, amacı tehlike ile suçun işlenmesini önlemek olan ve kamu düzeninin, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, uyuşturucu ve patlayıcı madde veya kaçak eşyanın tespit edilmesi için Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen önleme araması kararına istinaden yaptıkları üst aramalarında, tanık ....'ın cüzdanı içerisinde (3) fişek, tanık.....'nın pantolonunun çakmaklık cebinde ise (2) fişek hâlinde suç konusu eroinleri ele geçirdikleri, tanık.....'nın ele geçirilen uyuşturucu maddeleri...nde bulunan sanık ....'ten aldığını beyan etmesi üzerine söz konusu iş yerine giren görevlilerin bilardo oynarken gördükleri sanığı dışarı davet ettikleri, önleme araması kararına istinaden arama yapacakları sırada sanığın eli ile kot pantolonunun cebinde bulunan malzemeleri çıkartıp görevlilere gösterdiği, avucunun içerisinde görülen (5) fişek eroinin muhafaza altına alındığının anlaşılması karşısında;

Durduruldukları ana kadar açık kimlik bilgileri bilinmeyen, uyuşturucu madde aldıklarına dair bir tespit bulunmayan ve kıraathaneye girip kısa bir süre sonra çıkmaları nedeniyle uyuşturucu madde almış olabilecekleri değerlendirilen tanıklar .... ve..... hakkında CMK'nın 119. maddesi uyarınca adli arama kararı ya da yazılı arama emri ile bunların talebini gerektirecek şartların bulunmadığı, olay tarihi ile yerini kapsayan ve hukuken geçerli önleme araması kararına istinaden gerçekleştirilen arama işlemleri sonucunda, tanıkların Anayasa ve diğer kanunlar ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinin ihlâl edilmediği, toplum sağlığı bakımından büyük bir tehlike teşkil eden suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirilmesi nedeniyle kolluk görevlilerince uygulanan önleyici ve caydırıcı nitelikteki tedbirinin ölçülü olduğu, bu doğrultuda Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen önleme araması kararı ile tanıkların üst aramalarının yapılabileceği,

Öte yandan, genel ve soyut nitelikte olan istihbarat bilgisi ile ihbar üzerine araştırma yapan ve tanık.....'nın beyanına göre de kıraathanede olduğunu öğrenmeleri sonrasında söz konusu iş yerine girip sanığı içeride gören ve bu hâliyle sanığın iş yerine gelen şahıs ya da şahıslara uyuşturucu madde satışa arz ettiğini değerlendiren görevlilerin, işlenmekte olan bir suçla diğer bir anlatımla “suçüstü” hâli ile karşılaşmaları nedeniyle CMK'nın 90/4. maddesi ile PVSK'nın 13/1-A ve Ek 6. maddelerinin verdiği yetkiye dayanarak, suç delillerinin kaybolmaması için derhâl gerekli tedbirleri alıp, önleme araması kararına istinaden üzerinde arama yapmak istedikleri sırada, sanığın pantolonunun cebinde bulunan uyuşturucu maddeleri çıkarıp görevlilere göstermesi üzerine uyuşturucu maddeleri muhafaza altına aldıkları, kolluk görevlilerince uyuşturucu maddelere bu şekilde el konulmasının; “Gizlenmiş bir şeyi bulmaya çalışma ve araştırma” anlamlarına gelen arama işlemi olarak değerlendirilemeyeceği de gözetildiğinde, tanıklar .... ve.....'nın üzerlerinde önleme araması kararına istinaden arama yapılabileceği, sanık ....'de elde edilen uyuşturucu maddeler yönünden ise yapılan işlemin arama olarak nitelendirilemeyeceği, somut olayda adli arama kararı ya da yazılı arama emri alınıp alınmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı, suç konusu uyuşturucu maddeleri muhafaza altına alan görevlilerce uygulanan tedbirler ile somut olay hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği ve müteakiben emirleri doğrultusunda soruşturma işlemlerinin sürdürüldüğü, suçun delili ve konusunu oluşturan tanıklar .... ve..... ile sanıkta ele geçirilen uyuşturucu maddelerin muhafaza altına alınmasının hukuka uygun olduğu ve hukuka aykırı bir delilden söz edilemeyeceği anlaşıldığından, Özel Daire bozma kararında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

  1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
  2. Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 10.03.2016 tarihli ve 16265-1430 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
  3. Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 6

Ceza Dairesi 2018/7671 E. , 2018/21205 K.

"İçtihat Metni"

Tehdit suçundan sanık ...’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ...17. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2016/308 esas, 2017/359 sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 25/10/2018 gün ve 94660652-105-34-574-2018-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/11/2018 gün ve 2018/87788 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre,

1-...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının, sanığın 08/02/2012 tarihli ifadesinde bildirdiği adresten farklı bir adrese tebliğe çıkarıldığı ve bu tebligatın iade gelmesi üzerine sanığın en son bildirdiği adresinden farklı bir adrese 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre 19/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği, yine anılan kararın katılma talebi karara bağlanmayan ...'a da tebliğ edilmediği, bu nedenlerle, sanığın 5237 sayılı Kanun'un 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının kesinleşmediği gözetilmeksizin, anılan kararın denetim süresi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlendiğinden bahisle yazılı şekilde hükmün açıklanmasına karar verilmesinde,
2-02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (b-3) bendi uyarınca tehdit (madde 106/1) suçunun uzlaşma kapsamına alındığı cihetle, somut olayda sanığın üzerine atılı 5237 sayılı Kanun’un 106/1. maddesinde düzenlenen suçun tehdit suçu olduğu ve uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilmeksizin uzlaştırma işlemleri yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesinde,

isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
i-olay:

Tehdit suçundan sanık ...’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı

./...
2.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ...17. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2016/308 esas, 2017/359 sayılı kararının,

1-...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının, sanığın 08/02/2012 tarihli ifadesinde bildirdiği adresten farklı bir adrese tebliğe çıkarıldığı ve bu tebligatın iade gelmesi üzerine sanığın en son bildirdiği adresinden farklı bir adrese 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre 19/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği, yine anılan kararın katılma talebi karara bağlanmayan ...'a da tebliğ edilmediği, bu nedenlerle, sanığın 5237 sayılı Kanun'un 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının kesinleşmediği gözetilmeksizin, anılan kararın denetim süresi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlendiğinden bahisle yazılı şekilde hükmün açıklanmasına karar verilmesinde,

2- 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (b-3) bendi uyarınca tehdit (madde 106/1) suçunun uzlaşma kapsamına alındığı cihetle, somut olayda sanığın üzerine atılı 5237 sayılı Kanun’un 106/1. maddesinde düzenlenen suçun tehdit suçu olduğu ve uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilmeksizin uzlaştırma işlemleri yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesinde,

isabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı: Tehdit suçundan sanık ... hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yöntemince kesinleşip kesinleşmediğinin ve buna bağlı olarak kasıtlı suç işlendiğinden bahisle hükmün açıklanıp açıklanamayacağının, ayrıca uzlaştırma işlemleri yapılmaksızın hüküm kurulmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde

./...
3.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.

CMK'nın hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kenar başlıklı 231. maddesinin onuncu, on birinci ve on ikinci fıkraları " (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir." biçimindedir.

Bu düzenlemeler dikkate alındığında; sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda da, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir. Ceza Genel Kurulu'nun 05.12.2017 tarih ve 2014/8-811 esas, 2017/523 sayılı kararında belirtildiği üzere, denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlenmesi halinde yerel mahkemece, CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanması sırasında önceki hükümde değişiklik yapılarak, daha ağır bir cezaya karar verilemeyecektir. Ayrıca hüküm açıklanırken Ceza Genel Kurulu'nun 22.04.2014 tarih ve 2013/3-752 esas, 2014/200 sayılı kararında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nın 50/3. maddesinde yer alan seçenek yaptırımlara çevirme zorunluluğu gibi hususlar dikkate alınabilecektir.

./...
4.

Ceza Genel Kurulu'nun 29/05/2018 tarihli ve 2017/15-496 esas, 2018/246 sayılı kararında belirtildiği üzere; uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un ikinci maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinin üçüncü fıkrası; "(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinseldokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez." biçimdeyken 09/07/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un sekizinci maddesiyle anılan fıkraya "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiştir. 02/12/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir. Uzlaştırma kurumu, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabilecek, bu uygulama sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacak, 5237 sayılı Kanun'un 7/2. maddesindeki düzenleme de nazara alınarak kesinleşen ve infaz edilmekte olan hükümlerde de uygulanabilecek ve bu husus infaz aşamasında gözetilebilecektir. Yerine getirilen hükümler yönünden ise, uzlaştırma sanığın hukuki yararının bulunması koşuluyla uygulanabilecektir.

Uzlaştırma, 6763 sayılı Kanun'la değişik CMK'nın 253. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiş, mahkeme tarafından uzlaştırmaya ilişkin anılan Kanunun 254. maddesinde"

./...
5.

(1)Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.(2)Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır. " denilmiştir.

Uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.

Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35 maddesi, 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik neticesinde aşağıdaki şeklini almıştır.

"Madde 35- Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.

(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.

(Değişik fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./11. md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.

(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.

(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır."

Yine anılan Kanun'un 21. maddesi ise, 6099 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle;

"Madde 21 - (Değişik madde: 06/06/1985 - 3220/7 md.)

Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina

./...
6.

ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

(Ek fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./5. md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki (Değişik ibare: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar." biçiminde düzenlenmiştir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre tebligatın, öncelikle muhatabın beyan ettiği, en son adrese yapılması, bu adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilip, bu adrese tebligatın yapılması, bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres esas alınarak, Tebligat Kanununun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından, tebligata, Tebligat Kanununun 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.

İncelenen dosyada;
Sanık ... hakkında katılan ...'a yönelik 08/06/2010 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan tehdit eylemi nedeniyle cezalandırılması talebiyle 26/09/2010 tarihinde kamu davası açıldığı, ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/2071 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılamada, ...'ın şikayetçi olarak alınan ifadesinde sanıktan şikayetçi olduğunu ve katılmak istediğini beyan ettiği ancak katılma talebi konusunda herhangi bir karar verilmediği, sanığın yakalama üzerine alınan 08/02/2012 tarihli ifadesinde adres olarak "İnönü Mh. Maslak Çeşme Cad. Alp Sk. No:16/2 ...İstanbul" adresini bildirdiği ayrıca suça konu mesajı çektiğini savunduğu, yargılama neticesinde ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararıyla sanığın TCK'nın 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan kararın; katılma talebi karara bağlanmayan ...'a tebliğ edilmediği, sanık yönünden ise 08/02/2012 tarihli ifadesinde bildirdiği adresten farklı bir adrese tebliğe

./...
7.

çıkarıldığı ve bu tebligatın iade gelmesi üzerine yine sanığın en son bildirdiği adresinden farklı bir adrese 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre 19/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 27/12/2012 tarihinde kesinleştirildiği, sanığın 14/02/2013 tarihinde işlediği eşe karşı kasten yaralama eylemi nedeniyle TCK'nın 86/2, 86/3-a, 29, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2.800,00 Türk lirası adli para cezasına mahkum edildiğinin bildirilmesi üzerine, duruşmanın sanığa ve ...'a tebliğ edildiği, duruşmaya gelen olmadığı, yargılama neticesinde ...17. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2016/308 esas, 2017/359 sayılı kararıyla sanığın, TCK'nın 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, gerekçeli kararın sanık ve katılma talebi karara bağlanmayan ...'a tebliğ edildiği, kararın kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
CMK'nın 231. maddesinin onbirinci fıkrasının ilk cümlesinde; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde, mahkemenin hükmü açıklayacağı belirtilmiştir. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Ceza Genel Kurulu'nun 10.04.2018 tarihli ve 2014/15-487esas, 2018/151 sayılı kararında da belirtildiği üzere, CMK'nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu nedenle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk dünyasında varlık kazanabilmesi ve yukarıda sayılan etkileri gösterebilmesi için yöntemince kesinleşmesi gerekmektedir. Kesinleşmeyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, denetim süresini başlatmayacağı gibi 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine de engel teşkil etmeyecektir. Buna göre, " denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması" koşulu ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yöntemince kesinleşmesi halinde gerçekleşebilecek, eğer anılan karar usulünce kesinleşmemişse denetim süresinin başladığından söz edilemeyeceği için geri bırakılan hüküm de açıklanamayacaktır.

Ayrıca 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde sanığa yükletilen TCK'nın 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit suçu uzlaştırma kapsamına alınmıştır.

./...
8.

Somut olaya gelince, ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararı sanığın 08/02/2012 tarihli ifadesinde bildirdiği adresten farklı bir adrese tebliğe çıkarılmış ve bu tebligatın iade gelmesi üzerine yine sanığın en son bildirdiği adresinden farklı bir adrese 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre 19/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Sanığa yapılan bu tebligat yasaya aykırıdır. Ayrıca anılan karar katılma talebi karara bağlanmayan ...'a tebliğ edilmemiştir. Bu nedenlerle, sanığın TCK'nın 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK'nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının kesinleşmesi söz konusu değildir. Ayrıca sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1-1. cümlesi kapsamındaki tehdit suçunun, suç tarihinden sonra uzlaştırma kapsamına alındığı gözetilip CMK'nın 254. maddesi uyarınca uzlaştırma işlemelerinin yapılması gerekirken, bu işlemler yerine getirilmeden sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, sanığın TCK'nın 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK'nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ...4. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/09/2012 tarihli ve 2010/2071 esas, 2012/1963 sayılı kararının, denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlendiği gerekçesiyle açıklanmasına ve sanığın TCK'nın 106/1-1.cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair ...17. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2016/308 esas, 2017/359 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, ...17. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2016/308 esas, 2017/359 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4. maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 06/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KARAR 7

Ceza Dairesi 2018/7629 E. , 2018/7302 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Nitelikli cinsel saldırı
HÜKÜM : Sanığın atılı suçtan mahkumiyetine dair Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 03.11.2017 gün ve 2017/75 Esas, 2017/105 Karar sayılı hükmüne yönelik istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Olayın intikal zamanı, savunma ile bunu destekleyen katılanın sanığın kendisine oral seks yaptığı yönündeki beyanı, mağdurun adli raporları, sanık ile katılan arasındaki dosyada yer alan mesaj çözüm tutanağındaki mesajlarda zora ve tehdide dair herhangi bir ifadenin olmaması ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın üzerine atılı suçu işlediği hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verildiği nazara alınarak ilk derece mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine yazılı şekilde vaki istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 04.01.2018 gün ve 2017/3968 Esas, 2018/14 Karar sayılı istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine dair hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 302/2-4. madde ve fıkrası gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre atılı suçtan tutuklu bulunan sanığın TAHLİYESİNE, sanığın başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü bulunmadığı taktirde derhal salıverilmesinin temini hususunda en seri vasıtayla mahalline bilgi verilmesi için ilgili yerlere yazı yazılmasına, 06.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 8

Ceza Dairesi 2018/6815 E. , 2018/7317 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
HÜKÜM : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı eylemi reşit olmayanla cinsel ilişki kabul edilerek şikayet yokluğu nedeniyle kamu davasının düşürülmesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan beraat

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.

5271 sayılı CMK'nın 260/1. maddesine göre, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolunun açık olduğu, suçtan zarar gören mağdurenin 24.12.2012 günlü duruşmada sanıktan şikayetçi olduğunu belirtip davaya katılmak istediğini beyan etmesi ve yaş küçüklüğü nedeniyle tayin edilen vekilin hükümleri temyiz ederek katılma iradesini ortaya koyması karşısında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 19.10.2010 gün ve 2010/9-149 Esas, 2010/205 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere mağdurenin katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gördüğü konusunda araştırma yapmayı gerektirecek bir tereddüt bulunmadığı görülmekle, CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca suçtan zarar gören mağdure Hayırlı'nın davaya katılmasına ve vekilin katılan mağdure vekili olarak kabul edilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

5271 sayılı CMK'nın 218/2. maddesindeki “Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde, mahkeme ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir” şeklindeki düzenlemeye göre, sanığa atılı suçun unsurlarına etkisi bakımından, suç tarihinde on beş-on sekiz yaş aralığında olduğu kabul edilen mağdurenin doğum tutanağı da getirtilip nüfus kaydında yaş tashihine engel bir hal bulunup bulunmadığı araştırılarak engel hal yoksa anılan madde uyarıncayaş tashihine karar verilip bu husus gerekçeli kararda da gösterildikten sonra buna göre suç vasfının tayini gerekirken, Adana Devlet Hastanesinin 22.11.2011 tarihli sağlık kurulu raporuna dayanılarak mağdurenin on altı yaşında olduğunun kabulü ile yaş tashihi yapılmadan sanığın hukuki durumunun tespiti suretiyle yazılı şekilde hükümler kurulması,

Kanuna aykırı, katılan mağdure vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 9

Ceza Dairesi 2018/7149 E. , 2018/7303 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
HÜKÜM : Sanığın atılı suçlardan mahkumiyetine dair Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 10.11.2017 gün ve 2016/443 Esas 2017/376 Karar sayılı hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
TEBLİĞNAMEDEKİ
DÜŞÜNCE : Temyiz ret, temyiz isteminin esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

5271 sayılı CMK'nın 286/2-a. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanık müdafiin anılan hükme ilişkin temyiz isteminin aynı Kanunun 298. maddesi uyarınca REDDİNE,

Sanık hakkında nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçundan kurulan hükmün incelenmesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, ilk derece mahkemesinin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdiri ile anılan hükme yönelik Bölge Adliye Mahkemesi kararı nazara alındığında yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık hakkında teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için işlemeyi kastettiği nitelikli cinsel saldırı suçunu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamamasının gerektiği, dosya kapsamına ve olay yerinin özelliklerine göre mağdurenin vücuduna organ veya sair cisim sokmayı engelleyen mağdurenin aşılabilir mukavemeti dışında harici bir engel bulunmadığından sanığın suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçtiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumda sabit ve tamam olan eylemlerinin

TCK'nın 36. maddesi karşısında 5237 sayılı TCK'nın 102/1. maddesine uyan basit cinsel saldırı suçunu oluşturacağı gözetilmeden, nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 16.01.2018 gün ve 2018/70 Esas, 2018/90 Karar sayılı vaki istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 302/2-4. madde ve fıkrası gereğince BOZULMASINA, 06.12.2018 tarihinde üye ...'in karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.

(Karşı Oy)

Karşı Oy

Sanık ...'ın nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkumiyetine ilişkin Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 10.11.2017 gün ve 2016/443 Esas 2017/376 Karar sayılı hükmünün istinafen incelenmesi sonucu İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesince yapılan incelemede sayın Daire çoğunluğu ile ihtilafımız sanığın cinsel saldırıya ilişkin eyleminin nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs mü, yoksa basit cinsel saldırı suçumu olduğu hususlarındadır.

5237 sayılı TCY'nın 35/1. maddesinde teşebbüs; "kişi, işlemeye kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenler ile tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur" şeklinde tanımlanmış,

Madde gerekçesinde ise; 765 sayılı TCY'ndaki eksik-tam teşebbüs ayrımına son verildiği, bunun uygulamada birçok duraksamaya yol açtığı ve bu ayrımın objektif bir ölçütünün bulunamadığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin ise icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, "failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki subjektif ölçütün kabul edilmesi halinde, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılabileceği, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün olduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, bu nedenlerle, tasarıdaki "kastı şüpheye yer bırakmayacak" ölçütünün madde metninden çıkartılarak "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipi ile belirli bir yatkınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacağı,

Ayrıca kullanılan aracın suçun yasal tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusuda dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden "uygun hareketler" kavramının dahil edildiği belirtilmiştir.

Öğretide de; 5237 sayılı TCY'nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, doğrudan doğruya icraya başlama ölçütünün kabul edilmesiyle objektif teorinin benimsendiği, suçun yasal tanımında, unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. (Prof.Dr. M. Koca – Prof.Dr. İ. Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sh. 378 vd.)

Bir kimsenin suça kalkışmaktan dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun yasal tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle, icra hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.

Bilindiği gibi, cinsel istismara teşebbüs bakımından genel hükümler uygulanır. Cinsel istismar suçunda şartlarının oluşması halinde gönüllü vazgeçme hükümleri de uygulanır. Elverişli hareketlerle cinselistismarın nitelikli şeklinin icrasına başlandığı ve fakat icra hareketlerinin tamamlanmasından gönüllü vazgeçildiği hallerde, failin cinsel istismarın temel şeklinden cezalandırılacağı yolunda istikrar kazanmış bir uygulama bulunmaktadır. Yargıtay 14. Ceza Dairesi 05.03.2012 gün ve 2011/1625 – 2012/2596 E.K. sayılı ilamında; "TCK'nın 35.

maddesine göre sanıklar hakkında teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için işlemeyi kastettikleri nitelikli cinsel istismar suçunu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da ellerinde olmayan nedenlerle tamamlayamamalarının gerektiği, dosya kapsamına ve olay yerinin özelliklerine göre mağdurenin vücuduna organ veya sair cisim sokmayı engelleyen mağdurenin aşılabilir mukavemeti dışında harici bir engel bulunmadığından sanıkların suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçtiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumda sabit ve tamam olan eylemlerinin TCK'nın 36. maddesi karşısında 5237 sayılı TCK'nın 103/1. maddesine uyan çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturacağı gözetilmeden, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçuna teşebbüsten cezalandırılmalarına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir." şeklinde içtihatta bulunmuştur. Bu uygulama cinsel istismarın nitelikli şeklinin ayrı bir suç olarak değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır.

Bu kararda nitelikli eyleme teşebbüsten verilen yerel mahkeme kararını, eylemin fail tarafından gerçekleştirilmesinde aşılabilir mukavemet olmadığından bahisle nitelikli eyleme teşebbüs değil, vazgeçme nedeniyle TCK'nın 36. maddesindeki hüküm de uygulanarak temel nitelikten ceza verilmesi amacıyla bozmuştur.

O halde aşılamayan mukavemet söz konusu olduğunda ve eyleme ilişkin hareket bölünebildiğinde teşebbüs söz konusu olacaktır.

Yargıtay 14. Ceza Dairesinin bu doğrultuda 2014/4341 – 2016/1390 sayıda "olay tarihinde sanığın mağdurenin göğüslerine dokunmaya çalıştığı, ancak mağdurenin elleriyle engel olması sebebiyle eylemini tamamlayamadığı anlaşılmakla, çocuğun basit cinsel istismar suçuna teşebbüs ettiği sabit olduğundan" şeklinde kararı da mevcuttur.

Yine buna benzer olarak Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 01.12.2015 gün ve 2015/6220 – 11201 E. K. sayılı ilamıyla; olay tarihinden önce de defalarca kendisine tecavüz edeceğini söyleyerek niyetini ortaya koyan sanığın eyleminin nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçunu oluşturduğu belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen kararlar da dikkate alındığında eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını kabul etmek için eylemin görünüş ve gerçekleşme biçimi bu görünüşe uygun hareket ve mağdurun aşılamayan mukavemeti sebebiyle suç sayılan fiilin gerçekleşmemesi gereklidir.

Basit cinsel istismar suçunun oluşabilmesi için eylemin cinsel ilişki boyutuna ulaşmaması gerekir. Eylem, vücuduna organ veya sair bir cisim sokmaya yönelikse veya fiil de işlenmemişse, basit cinsel istismar değil, ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli cinsel istismar suçu söz konusu olacaktır. Bu ayrımın yapılabilmesi için failin kastının ve gerçekleştirdiği davranışların hangi fiile yönelik olduğunun belirlenmesi gerekir. Failin amacı ve davranışları vücuda organ veya sair bu cisim sokmak olmaksızın cinsel duyguları tatmine yönelik ise basit cinsel istismar, amacı ve davranışları vücuda organ veya sair bir cisim sokmaya yönelik olmakla birlikte eylemin elinde bulunmayan nedenlerle gerçekleştirilmemesi halinde ise ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli cinsel istismar suçuna teşebbüs söz konusu olacaktır.

Madde metninde "sair bir cisim" ibaresine yer verilmesi karşısında suçun temel şeklinin aksine, ikinci fıkrada tanımlanan nitelikli halinin oluşabilmesi için eylemin cinsel arzularının tatmini amacına yönelik olması şart değildir.

Nitelikli halinin oluşması için vücuda sokulan organ veya cismin girmesi yeterli olup ne kadar girdiğinin ya da örneğin vajina sokulan cisim veya organın kızlık zarına ulaşıp ulaşmadığı, kızlık zarının bozulup bozulmadığı önemli değildir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, sanık ile katılanın olay tarihinden yaklaşık 1 ay kadar önceden beri facebook üzerinden tanışarak mesajlaşmakta oldukları, olay günü ise

buluşup bir kafede yüzyüze konuşmaya karar verdikleri, akşam 20:00 civarında sanığın aracı ile katılanı Eşrefpaşa semtinden alarak Çiğli ilçesine geldikleri, ancak sanığın katılanı kafeye değil boş bir araziye getirerek çıkma teklif ettiği, katılanın sanığın kendisini kafeye değil tenha bir yere getirmesinden niyetinin kötü olduğunu anlayarak geri gitmek istediğini söylediği, sanığın "tamam araca binelim" demesi üzerine araca binerlerken sanığın aniden katılanı dudaklarından öptüğü, katılanın sanığa "ne yapıyorsun beni geri götür" dediği, sanığın katılına "araca bin" dediği, katılanın sanığın kendisini geri götüreceğini, daha ileri gitmeyeceğini sanarak araca bindiği, ancak sanığın bu kez araç içinde katılana sarılıp "beni öpmeden seni eve bırakmam" dediği, katılanın kabul etmediği, bunun üzerine sanığın "öpmezsen seni bırakmayacağım" dediği ve katılanı zorla öpmeye çalıştığı, sonra daha ileri giderek elleri ile katılanın ellerini tutarak katılanın boynunu öpmeye başladığı, sonra daha da ileri giderek katılanın üst tarafındaki elbiselerini çıkardığı, sanığın bu eylemleri sırasında katılanın karşı koymaya çalıştığı ancak sanığın katılandan fiziken çok daha kuvvetli olmasından dolayı engel olamadığı, sanığın katılanın sütyenini çıkarıp göğüslerini öpmeye başladığı, katılanın bu sırada bağırdığı, ancak sanığın eli ile katılanın ağzını kapatarak "benimle birlikte olacaksın yoksa seni öldürürüm" diyerek tehdit ettiği, aracın kapılara kilitli olduğundan katılanın kaçma imkanının da olmadığı, sanığın daha da ileri giderek katılanın bacaklarından tutarak havaya kaldırdığı ve katılanın külotunu çıkarmak istediği, katılanın artık sanığın kendinden geçtiğini ve durdurmak imkanının kalmadığını, kendisine tecavüz edeceğini anlayarak son çare olarak kurtulmak için "sara hastası" olduğunu söylediği, katılanın bu şekilde bir şey söyleyeceğini tahmin etmeyen sanığın katılanın bu beyanı karşısında tereddüt ederek çekindiği ve eylemine son verdiği, katılana "seni bırakacağım" dediği, aracı çalıştırıp hareket ettiği, katılanı İzban durağına bırakacağını söylediği, ancak yolda giderken katılanın sara hastası olduğuna ilişkin beyanının yalan olduğunu, cinsel ilişkiden kurtulmak için sara hastası olduğunu söylediğini anladığı ve katılanı İzban durağına götürmediği, katılanın da sara hastası olduğunu ilişkin beyanının yalan olduğunu sanığın anladığını farkına vardığı, kendisini izban durağına götürmediğini, başka bir yere götürerek tecavüz etmeye çalışacağını anlayınca, sara hastası olduğuna ilişkin beyanınıgüçlendirmek ve sanığın inanmasını sağlamak için "markete uğrayıp su alalım benim ilaç içmem gerekiyor" dediği, sonra şarjı bitmiş olan cep telefonunu açmaya çalıştığı, sanığın katılanın elindeki telefonu görünce elinden aldığı, "sen kimi kandırıyorsun hani ilacın nerede" dediği, katılanın "ilacım evde kalmış yalan söylemiyorum" dediği, bunun üzerine sanığın " seni bırakmıcam bugün benimle birlikte olacaksın yoksa seni öldürürüm" dediği, katılanın artık yapacak ve söyleyecek birşey olmadığını, sanığı kandırıp kurtulmasının mümkün olmadığını anlayıp " araçtan atlayım ne olursa olsun " diye düşünüp seyir halindeki araçtan aşağı ayağını yere attığı, ancak sanığın elini uzatarak katılanın saçını tuttuğu, katılanın ayağının biri yerde, araç kapısı açık vaziyette araç seyir halinde iken bir süre sürüklendiği, sanığın aracı yavaşlatarak durdurduğu, katılandan araca binmesini isteyerek, evine bırakacağını söylediği, ancak katılının tekrar araca binmeyi kabul etmeyerek ben kendim giderim dediği , sonra ise kaçmaya başladığı, otobanda el ettiği ambulansın durduğu, ambulanstan inen tanıklara olayı anlattığı, sonra polislere ve hastanedeki doktora da anlattığı anlaşılmıştır.

Yukarıdaki olayın şekli, sanığın amacı ve fiilleri dikkate alındığında sanığın eylemi nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçunu oluşturduğu bu sebeple mahalli mahkeme ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin kararının isabetli olduğu ve onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun kararına iştirak edilmemiştir.

KARAR 10

Ceza Dairesi 2015/2314 E. , 2018/7294 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde basit cinsel saldırı
HÜKÜM : Mahkumiyet

İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;
Sanığın müsnet suçu silahla işlediği hususunda mağdurenin soyut beyanı dışında cezada arttırım yapılmasını gerektirir yeterli delil bulunmadığı halde yazılı şekilde 5237 sayılı TCK'nın 102/3 -d maddesinin tatbiki suretiyle sonuç cezanın fazla tayini;
Kabule göre; İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 17.08.2011 Tarihli raporunda mağdurdaki "Travma sonrası stres bozukluğunun" dava konusu olayla illiyet bağının somut olarak açıklanmadığı bu nedenle ilgi raporun yetersiz olup TCK 102/5 tatbikine esas teşkil etmeyeceği,

Hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 58, 59, 60 ve 61. maddeleri ile 5237 sayılı Kanunun 102, 103, 104 ve 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yeniden düzenlenmesi karşısında dosya içeriğine göre sanığın, mağdurenin bacağına dokunması ve elini öpmeye çalışması şeklindeki devamlılık arz etmeyen, ani ve hareketler yönünden kesiklik gösteren eyleminin sarkıntılık düzeyinde kaldığı gözetilerek 5237 sayılı TCK'nın 7/2. madde-fıkrasındaki "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" hükmü gereğince lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi, her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime imkân verecek şekilde kararda gösterilmesi ve 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan hususlar nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Hükümden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

KARAR 11

Ceza Genel Kurulu 2017/244 E. , 2018/601 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 537-48

Sanık ...'nın cinsel taciz suçundan beraatine ilişkin Çeşme Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.04.2012 tarihli ve 172-121 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 14. Ceza Dairesince 23.06.2015 tarih ve 10886-7569 sayı ile;

"Sanıkla arasında dosyaya yansıyan herhangi bir husumet bulunmayan müştekinin soruşturma evresinde verdiği ayrıntılı ifadesi ile tanık Fevziye'nin aşamalardaki beyanları nazara alındığında sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik tarihlerde müştekinin kullandığı cep telefonundan arayıp ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını söylediği, ertesi gün gerçekleştirdiği ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini söylemek suretiyle üzerine atılı suçu işlediği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, sanığın müsnet suçtan eylemine uyan TCK'nın 105/1,43/1. maddeleri gereğince cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Çeşme 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 11.02.2016 tarih ve 537-48 sayı ile;

"...Sanığın müştekiye sarf ettiği sözlerin duygu açıklaması niteliğinde olduğu, kanunun aradığı anlamda cinsel amaçlı sarf edilmediği, sanık ile müşteki arasındaki yaş farkı dikkate alındığında sözlerin ahlaken eleştirilebilir nitelikte olduğu kabul edilse dahi, bu sözlerin cinsel taciz suçuna vücut vermeyeceği kabul edilmelidir..." şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2016 tarihli ve 187118 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 873-1723 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 375-1186 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

  1. Sanığa atılı cinsel taciz suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının,
  2. Suçun unsurlarının oluştuğu sonucuna ulaşılırsa, zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,

Belirlenmesine ilişkindir.
Şikâyetçi ...’un suç tarihi itibarıyla 27 yaşında ve bekar, sanık ...’nın ise 50 yaşında ve evli olduğu,
Şikâyetçinin 25.07.2005 tarihinde Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek sanığın kendisini taciz ettiğini beyan etmesi üzerine sanık hakkındaki soruşturmanın başladığı,

Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığının 27.10.2009 tarihli ve 875-415 sayılı iddianamesinde "Müşteki ve şüphelinin ailecek tanıştıkları, olay tarihinde şüphelinin akşam 23.00 sıralarında müştekiyi telefonla arayarak kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediği,...bir süre sonra şüphelinin telefonla yine müştekiyi aradığı, müştekinin telefonunun hoparlörünü dışarı açması üzerine tanık Fevziye'nin de hazır olduğu ortamda müştekiye hitaben 'bir insan yürekten sevemez mi, ben seni yürekten sevdim, ortalık çok karıştı, ailene yanlış anladığını söyle' şeklinde sözler söylediği..." biçiminde anlatımlara yer verilerek sanığın cinsel taciz suçundan cezalandırılmasının talep edildiği,

Anlaşılmıştır.

Şikâyetçi ... Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 25.07.2008 havale tarihli dilekçede; aile dostu olan sanığın, 22.07.2008 tarihinde saat 23.06'da telefonla arayıp kendisinden hoşlandığını, fakat yanaşamadığını, kendisini evli olan oğlu Mustafa Çokbaşarıcı'ya istediğini söylediğini, bunu kabul etmemesi üzerine "Sana içim kıpırdıyor, kanım kaynıyor, seni gönülden seviyorum" dediğini, bu durumu sanığın eşine iletmesinin ardından sanığın kendisini ertesi gün 11.16'da tekrar arayarak "Ortalık çok karıştı, beni yanlış anladığını söyle" dediğini, kendisini taciz eden sanıktan şikayetçi olduğunu,

Savcılıkta; sanığın aile dostu olduğunu ve İzmit’te ikamet ettiğini, kendisiyle telefonla da görüştüğünü, aile dostu olması ve 55-60 yaşlarında olması nedeniyle konuşmalarında bir art niyet aramadığını, ancak sanığın 22.07.2008 tarihinde saat 23.06'da telefon açıp kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediğini, bunun üzerine “Siz benim amcamsınız, kızım derken nasıl böyle düşünürsünüz” diyerek telefonu kapattığını, bu durumu ertesi gün kendi ailesine söylediğini, ailesinin ise durumu sanığın eşine bildirdiğini, sanığın 23.07.2008 tarihinde kızına ait hattan kendisini tekrar arayarak ortalığın çok karıştığını, kendisini yanlış anladığını söylemesini ve konuyu kapatmasını istediğini,

Tanık....savcılıkta; 22.07.2008 tarihinde müştekinin telefonda konuşurken ağlamaya başladığını, karşısındaki kişiye “Nasıl olur Zeki amca, ben size amca diyorum, babam yaşındasınız, nasıl böyle bir şey söylersiniz” dediğini, telefonu kapatıp durumu kendisine anlattığını, ertesi gün sanığın müştekiyi tekrar aradığını, müştekinin konuşmaları hoparlöre verdiğini, sanığın müştekiye “Bir insan yürekten sevemez mi, ben seni yürekten sevdim, ortalık karıştı, ailene yanlış anladığını söyle” dediğini,

Duruşmada; şikâyetçinin teyzesinin kızı olduğunu, sanığın ise şikâyetçinin abisinin kayınpederi olduğunu, olay tarihinde Çeşme'de şikâyetçi ile birlikte olduklarını, şikâyetçinin kendisine sanığın kendisini işyerindeyken arayıp “Seni oğluma alamadım ama kendime istiyorum” dediğini anlattığını, o günün akşamı sanığın yeniden araması üzerine şikâyetçinin hoparlörü açtığını, sanığın şikâyetçiye "Senden hoşlanıyorum, seni gönülden seviyorum" dediğini, şikâyetçinin ise "Siz benim amcamsınız, nasıl böyle düşünürsünüz" diyerek telefonu kapattığını, bir süre sonra tekrar arayan sanığın şikâyetçiye yürekten sevdiğini söyleyip ortalık karışacağı için ailesine yanlış anlaşılma olduğunu anlatmasını istediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık ...; iddianamede belirtilen sözleri söylediğini, bir cahillik yaptığını, pişman olduğunu, şikâyetçinin sıcak kanlı olduğunu düşünerek bu sözleri sarfettiğini savunmuştur.

Sanığa atılı cinsel taciz suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ve suçun unsurlarının oluştuğu sonucuna ulaşılması durumunda, zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konularının birlikte değerlendirilmesinde;

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 105. maddesinde;

"(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz" şeklindeki düzenleme yer almaktadır.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; "tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme" şeklinde tanımlanmıştır.

Madde gerekçesinde, "cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi" şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen söz veya davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.

Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK'nun 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.

Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 2014/669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi gerekmektedir.

Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, tarafların konumları ile aralarındaki ilişki gözetilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkanı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir şüphe bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde,

Şikâyetçi ... ve sanık ... beyanlarında aile dostu olduklarını ifade etmişlerdir. Tanık Fevziye Ak’ın beyanınagöre ise sanık, şikâyetçinin abisinin kayın pederidir.

Suç tarihinde şikâyetçi 27 yaşında ve bekar, sanık ise 50 yaşında ve evlidir. Dosya kapsamından taraflar arasında önceye dayalı duygusal bir ilişkinin bulunmadığı da görülmektedir.

Şikâyetçinin ve tanığın beyanları ile sanığın ikrarından, sanığın şikâyetçiyi ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını, şikâyetçinin durumu sanığın eşine bildirmesinin ardından yaptığı ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini, ortalığın karıştığını, ailesine olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını anlatmasını söylediği hususlarında bir şüphe bulunmamaktadır.

Buna göre;

Daha önce aralarında duygusal bir ilişki bulunmayan şikâyetçi ve sanık arasındaki yaş farkı, sanığın medeni durumu ve taraflar arasındaki sosyal ilişki gözetildiğinde; sanığın şikâyetçiyi cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak rahatsız edecek şekilde ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini ve kanının kaynadığını söylemesinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu, bununla birlikte sanığın ikinci aramasını, aile içinde oluşan infialin önüne geçmek maksadıyla gerçekleştirdiği ve bu kapsamda sarfettiği sözlerin cinselamaç taşımadığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnmeye konu kararının, sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine, beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Birinci uyuşmazlık konusu bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...; "Sanık ...'ya yönelik cinsel taciz suçunun yasal unsurlarının oluştuğuna ilişkin sayın çoğunluğun kararı yerinde değildir. Şöyle ki;

Sanık ... ile müşteki ... ailece tanışıp sanık Çeşme ilçesinde müşteki ise İzmit ilinde oturmaktadır. Yine müşteki suç tarihinde 29 yaşında olup evli değildir. Sanık müştekinin kullandığı cep telefonunu arayıp ilk aramasında 'hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını' söylediği, ertesi gün gerçekleştirdiği ikinci aramasında ise 'yürekten sevdiğini' söylemiştir. Bu sözlerin söylendiği konusunda duraksama yoktur.

TCK’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu 'kişinin vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini taşımayan, cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesidir'. Öğretide yapılan tanımlara göre ise cinsel taciz 'bir kişinin bir başkasını rızası olmadan sözle, gözleriyle veya bedeniyle, cinselliğini hedefleyerek rahatsız etmesi', 'bireylerin edep ve iffetlerine yönelik, rahatsız edici nitelikteki hareketlerde bulunması' ya da 'mağdurda rahatsızlık yaratacak nitelikte yapılan her türlü cinseldavranıştır. (Özbek, Özer Veli TCK İzmir Şerhi Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı Cilt II sh 62).

Cinsel tacizi oluşturan hareket madde metnine göre mutlaka cinsel amaçlı olarak yapılmalıdır. TCK’nun 105. maddesinde fail açıkça 'cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi' olarak belirtildiği için sanığın özel bir saik olan 'cinsel amaç' ile hareket etmesi gerekir.

Somut olayımızda, olayın oluş şekli itibarı ile sanık ...'nın amacı müştekiyi 'cinsel olarak taciz etmek' değildir. Sadece sevgi ve duygu açıklaması olarak söz konusu konuşmaları yapmıştır. Sanığın evli olması ve yaş farkı nedeni ile ahlaken eleştirilebilir ise de cinsel amaçla hareket etmediğinden yüklenen suçun yasal unsurları oluşmamıştır. Bu nedenle direnme kararının bozulması yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum" açıklamasıyla,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Dört Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Çeşme 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.02.2016 tarihli ve 537-48 sayılı direnme kararına konu hükmünün,sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede, birinci uyuşmazlık konusu bakımından oy çokluğu, ikinci uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle karar verilmiştir.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN