Cinsel İlişkiye Rızai Olarak Başlanmasına Rağmen Süreç İçinde Mağdurenin Karşı Koyması

Cinsel İlişkiye Rızai Olarak Başlanmasına Rağmen Süreç İçinde Mağdurenin Karşı Koyması

Cinsel İlişkiye Rızai Olarak Başlanmasına Rağmen Süreç İçinde Mağdurenin Karşı Koyması


cinsel ilişkiye rızai olarak başlanmasına rağmen süreç içinde mağdurenin karşı koymasıCinsel İlişkiye Rızai Olarak Başlanmasına Rağmen Süreç İçinde Mağdurenin Karşı Koyması

Cinsel İlişkiye Rızai Olarak Başlanmasına Rağmen Süreç İçinde Mağdurenin Karşı Koyması
Yargıtay
T.C. Yargıtay CGK
Esas: 2013/ 326
Karar: 2013 / 461
K.T.: 19.11.2013

Özet: Bir an için cinsel ilişkiye rızai olarak başlansa dahi süreç içinde mağdurenin karşı koyması ve ilişkinin devamını istememesi halinde dahi cinsel saldırı suçu oluşmaktadır.


Tebliğname : 2012/262397

Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi

Mahkemesi : KAYSERİ 1. Ağır Ceza

Günü : 14.09.2012

Sayısı : 293-430

Sanık H. K.A.’ün cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı TCK’nun 102/2-1.cümle, 102/5, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı kanunun 109/1, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince oyçokluğuyla verilen 23.12.2011 gün ve 420-453 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 09.05.2012 gün ve 4518-5253 sayı ile;

“Mağdurenin olayı önceleri gizlemesi ve hatta kanama şikâyetiyle doktora gittiğinde düşmesi sonucu meydana geldiğini söyleyip doktorların apandisitten şüphelenmesi üzerine mağdurenin apandisit ameliyatı olması ve daha sonra olayı anlatması, mağdurede darp cebir izi bulunmaması, yine katılanın sanığın sırtını tırnakları ile çizdiği yönündeki beyanı kapsamında sanığın alınan doktor raporunda ‘sırt bölgesinde yere paralel bel üst kısmında üç adet cilt scarına benzer iz mevcuttur. Muhtemel bu iz cilt hassas olduğu için kaşıntı da dahi oluşabilir ya da kilo vermeye bağlı scar görüntüsüdür’ biçiminde tarif edilen bulguların olay harici nedenlerle meydana gelmiş olabileceği ve sanığın da mağdurenin rızasıyla birlikte olduklarına dair aşamalarda değişmeyen savunması karşısında, mağdurenin zor iddiasının durumunu çevreye mazur göstermek düşüncesinin sonucu kabul edilmesi gerektiği ve eylemin zorla gerçekleştiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek sanığın atılı suçlardan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,

Kabule göre de;

5237 sayılı TCK’nun 109/5 maddesi uygulanmak suretiyle belirlenen 1 yıl 18 ay hapis cezası üzerinden aynı Kanunun 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılmak suretiyle 1 yıl 13 ay yerine 2 yıl 1 ay hapis cezasına hükmedilmek suretiyle fazla ceza tayini” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Kabule göre yapılan bozma nedenine uyan Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.09.2012 gün ve 293-430 sayı ile;

“Tüm dosya kapsamına göre sanığın mağdure ile cinsel ilişkiye girdiği hususunda bir tartışma yoktur. Tartışma, bu ilişkinin rızai olup olmadığı hususundadır. Mağdure söz konusu gazetede ücretle çalışan bir elemandır. Sanık ise söz konusu gazetenin sahibinin oğludur. Sosyolojik olarak mağdur, sanığa karşı zayıf ve güçsüz bir konumdadır. Sanığın bir cinsel ilişki eylemine karşı koymasının güç olduğu bir pozisyonda bulunmaktadır. Zira olayımızda sanığın işyeri Patronunun oğlu olmanın verdiği psikolojik ve mali üstünlüğün cinsel saldırı suçunun işlenmesine sağladığı bir kolaylık mevcuttur.

Sanık 7.7.2010 tarihli ifadesinde kendi sırtında bir çizik olmadığını iddia etmiştir. Mağdur ise ilişki esnasında karşı koyma sonucu sanığın sırtını tırnağı ile çizdiğini ifade etmiştir 7.10.2009 tarihli alınan doktor raporunda sanığın sırtında çiziklerin olduğu ancak bunun nedeninin tam olarak tespit edilemediği belirtilmiştir.

Sanıkla mağdurenin önceden bir flört ilişkilerinin olduğuna dair bir delil dosyada mevcut değildir. Olağan hayat koşullarında cinsel ilişkiyi meslek edinen kadınlar haricinde bir bayanın aniden gelişen bir olay nedeniyle bir erkekle cinsel ilişkide bulunmayı istemesi mümkün değildir. Duruşmada bu durum sanığa sorulmuş ve mağdurla flört ilişkisinin olduğuna dair bir tanık gösterememiştir.

Mağdurenin annesinin beyanına göre mağdure korkak bir kişiliğe sahiptir. Ayrıca yine annesinin beyanına göre sanığın mağdureye ‘gitar alır seni münevvere benzetirim’ şeklinde tehditle korkuttuğunu ifade etmiştir.

Bu olay nedeniyle mağdurun ruh sağlığı bozulmuştur. İradi, gönüllü olarak cinsel ilişkiye giren bir bayanın ruh sağlığının bozulma ihtimali tıbben ve ilmen mümkün değildir. Bu durum cinsel ilişkinin zorla gerçekleştiğine bir karinedir.

Ceza hukukumuzda cinsel saldırı suçları ispatı en zor olan suçlardan biridir. Bu suçların ispatı eldeki raporlar ve taraf beyanları ile ayrıca duruşmadan edinilen intiba üzerine netleşir.

Bir an için mağdurenin olayın hemen akabinde polise şikayet etmemiş oluşu ve apandist ameliyatına rağmen cinsel saldırı eylemini anlatmamış oluşunun ilişkinin rızai olduğu şüphesini doğurmuş olsa da mağdurenin kişilik durumu, daha önce bir ilişki yaşamamış oluşu, sanığın sosyolojik konumu, yaşı, fiziki yapısı, mağdurenin samimi beyanı, sanığın kaçamaklı ve hayatın olağan akışına uygun olmayan savunmaları, doktor raporu birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu cinsel ilişkinin rızai olmadığını göstermektedir. Bir an için cinsel ilişkiye rızai olarak başlansa dahi süreç içinde mağdurenin karşı koyması ve ilişkinin devamını istememesi halinde dahi cinsel saldırı suçu oluşmaktadır. Sanık ilk öpüşme ve dokunmanın mağdureden geldiğini iddia etmektedir ki hayatın gerçekleri dikkate alındığında ve fizyolojik olarak bu mümkün değildir

Duruşmanın tüm safhaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve yine mağdurun ısrarlı tutum ve beyanları dikkate alındığında ve mağdurun kişililiği ve mağdurun cinsel ilişki nedeniyle rahatsızlanması dikkate alındığında bu ilişkinin rızai olamayacağının kanıtıdır.

Tüm belge bilgi ve ifadeler birlikte değerlendirildiğinde mağdurenin zorla cinsel saldırıya maruz kaldığı ancak yetişme ortamı aile yapısı, mağdurenin üzerindeki korku, tehdit, toplumsal baskı, yaşı ve eğitim durumundan kaynaklanan nedenlerle bu ilişkiyi polise akabinde bildiremediği, ancak bunu içine atarak ruh sağlığının bozulduğu, bu haliyle sanığın zorla mağdureye cinsel saldırı suçunu işlediği yönünden mahkememizde tam bir kanaat hasıl olduğu” şeklindeki gerekçeyle direnerek, sanığın; cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı TCK’nun 102/2-1.cümle, 102/5, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı kanunun 109/1-5, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 1 yıl 13 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.11.2012 gün ve 262397 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçların sübutuna ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Katılan D. H. vekilinin 06.10.2009 tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatta bulunarak, sanık H. K. A.’ün 26.09.2009 tarihinde katılana nitelikli cinsel saldırıda bulunduğunu iddia ederek şikayetçi olduğu,

06.10.2009 tarihinde Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesince katılan ile ilgili düzenlenen ilk raporda; darp ve cebir izinin olmadığının bildirildiği,

06.10.2009 tarihinde E.Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığınca hazırlanan rapora göre; vücudunda akut travmatik bulguya rastlanılmadığı, hymen da dantelalı yapıda, saat 3 ve 11 hizasında doğal çentik, saat 7 hizasında yara dudaklarında iyileşme reaksiyonu izlenen yara dudakları kanamalı minimal kaide devamlılığı izlenen yırtık saptandığı, muayene tarihinden 7-10 gün önce organ veya sair cisim sokulmak sureti ile vajinal yolla cinsel ilişki gerçekleştiği,

Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 15.04.2011 tarihli raporunda da; depresyon ve anksiyete tespit edilmiş olup, ruh sağlığının bozulduğu, tespit edilen bu bozulmanın iddia edildiği gibi bir cinsel saldırıya bağlı olarak olabileceği gibi, cinsel saldırı olmaksızın başka olay ve /veya olaylara bağlı olarak gelişen psiko-sosyal stres ve çatışmalar sonucu da olabileceği, bunlar arasında ayırım yapılamadığı, adli tahkikat sonucu mahkeme tarafından cinsel saldırının gerçekleştiğinin sübutu ve tespiti halinde, ruh sağlığındaki mevcut bozulmanın cinsel saldırıya bağlı geliştiğinin kabulünün uygun olacağının belirtildiği,

07.10.2009 tarihinde Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesince sanık ile ilgili düzenlenen raporda ise; şahsın muayenesinde vücudunda ve sırt bölgesinde yeni oluşmuş yaralama izi olmadığı, fakat şahsın cilt olarak hassas olduğu, sırt orta bölgesinde yere paralel bel üst kısmında üç adet cilt scarına benzer iz olduğu, muhtemelen bu izin cilt hassas olması nedeniyle kaşıntıya ya da kilo vermeye bağlı scar olabileceği bilgilerinin yer aldığı,

Tanık N. D.’nin aşamalarda; iki aydır gazetede çalıştığını, olay tarihinde saat 09.00 sıralarında gazeteye geldiğinde, sanığın babası olan R.’ın gazetede olduğunu, katılanın saat 12.00 sıralarında geldiğini, katılanın Konya’da üniversitede okuduğunu, üniversitelerin açılması nedeniyle gazeteye maaşını almak için geldiğini, aralarında bir müddet konuştuklarını, katılanın ailesinin baskı yaptığını, üniversiteye gittiği için mutlu olduğunu söylediğini, ikindi sıralarında sanık K.’ın geldiğini, babasına annesinin aşağıda beklediğini söylediğini, R.beyin çıktığını, 10-15 dakika sonra da kendisinin çıktığını, büroda sanık ile katılanın yalnız kaldığını beyan ettiği,

Tanık R. A.’ün aşamalarda; katılanın iş yerinde çalıştığını, olay günü işten ayrılacağı için parasını almak için geldiğini, üzerinde para olmadığı için bir kaç yerden para bulup katılanın parasını verdiğini, saat 16.00 sıralarında oğlu K.’ın iş yerine geldiğini, eşinin aşağıda beklediğini söylediğini, katılan ile vedalaştığını, siz de vedalaşın çıkın dediğini, çıktıktan sonra bu olayın meydana geldiğini, mahkemede sanık müdafiinin sorusu üzerine; olaydan beş gün sonra iş yerine katılanın anne ve babasının geldiğini, olayı o zaman duyduğunu, oğluna sorduğunu, katılanın ailesinin teklifi üzerine evlenmek isteyip istemediğini sorduğunu, evlenmek istemediğini söylediğini, olayı öğrendikten sonra mağdurun evine gidip bizzat mağdurla da görüştüğünü, anne ve babasının yanında kendisine bu olayın geçip geçmediğini, rızası olup olmadığını sorduğunu, katılanın cevap vermediğini, evlenip evlenmeyeceğini sorduğunu evlenmeyeceğini söylediğini ifade ettiği,

Katılanın kollukta ve savcılıkta; olay tarihinde üzerinde siyah kot pantolon olduğunu, sanığın bulunduğu odaya geldiğini, pantolonu dahil bütün kıyafetlerini tamamen çıkardığını, olaydan sonra işyerinden tek başına çıkarak eve gittiğini söylediği, ayrıca sanığın kendisine tokat attığı yönünde de bir beyanının olmadığı,

Sanığın da hazır bulunduğu 13.01.2010 tarihli ilk oturumda; olay günü parasını almak üzere çalıştığı Meydan Gazetesine gittiğini, sanığın babasının acilen çıkması gerektiğini söyleyerek beklemesini istediğini, parasını almak için beklemeye başladığını, saat 14.15 sularında geri geldiğini, paranın yarısını verdiğini, bu sırada işyerinde çalışan N. ve N.’nin saat 13.30 sıralarında işyerinden ayrıldılarını, sanığın annesinin de gazeteye geldiğini, daha sonra anne ve babasının iş yerinden ayrıldıklarını, bilgisayarın başında yalnız kaldığını, sanığın kendi odasında oturduğunu, gitmeden önce sayfa çizimlerini bitirmesini istediğini, bir süre sonra odasına çağırdını, girdikten sonra üzerinde bulunan anahtarla kapıyı kapattığını, gücünün yettiği kadar direndiğini, yapmamasını söylediğini, sanığın benim olacaksın dediğini, üzerini çıkarmaya çalıştığını, direnmesine rağmen üst tarafını çıkarmasına mani olamadığını, bir tane tokat attığını, daha sonra sırt üstü kanepeye yatırdığını, pantolonunu dizlerine kadar indirdiğini, daha sonra cinsel organını çıkararak vajinasına soktuğunu, kalktığında kan aktığını fark ettiğini, bundan sonra yapacağı bir şey kalmadığını, herhangi bir bağırma, kaçma teşebbüsünde bulunmadığını, daha sonra iş yerinden üzerini giyinip birlikte çıktıklarını, Konya’ya gidip okulunu bitirmeyi düşündüğünü, olaydan kimseye bahsetmek istemediğini, pazar günü ağrılarının başladığını, bu durumu anne ve babasına anlatmak istemediğini, üzerine çok geldiklerini yine de söylemediğini, ağrıları devam edince hastaneye kaldırdıklarını, acil olarak apandisit ameliyatına girdigini, ameliyattan çıktıktan sonra narkozun etkisi altında olayı anlattığını, ailesinin bu şekilde öğrendiğini, her ne kadar vedalaşmak için sanığın gelmesini beklemiş ise de, sanığın geldikten sonra son olarak bilgisayarda bir sayfa daha çiz de öyle git demesi üzerine iş yerinde kaldığını, sanık saldırdığında karşı koymak için tırnaklarıyla sırtını çizdiğini, olay sırasında üzerinde kot pantolon olmadığını, siyah ince yazlık bir pantolon olduğunu, bağırmak için güç yetiremediğini, sanıkla birlikte iş yerinden çıktıklarında onun arabasına bindiğini söylediği,

23.12.2011 tarihli oturumda katılanın duruşma salonunun girişinde sanığı görür görmez bağırmaya başladığı, kendisini yerlere attığı, sanığı görmek istemediğini belirttiği, sürekli hırçınlık çıkarması nedeniyle mahkeme tarafından duruşma salonundan çıkarılmasına karar verildiği,

Sanığın aşamalarda benzer olacak şekilde; son zamanlarda katılanla aynı iş yerinde yakın mesafede çalışmanın verdiği etkilenme sebebi ile aralarında bir yakınlaşma başladığını, gelip gittikçe birbirlerine sürtünmeler olduğunu, hatta yalnız kaldıklarında bir kaç kez öpüşme derecesinde yakınlaştıklarını, ancak katılanın sevgilisi olmadığını, olay günü saat 16.00 sıralarında tek başına işyerine geldiğini, geldiğinde sadece işyeri çalışanlarından N.ın olduğunu, babasının kendisi geldikten sonra işyerinden ayrıldığını, on dakika sonra da N.’ın ayrıldığını, katılanla yazı işleri müdürü odasında yalnız kaldıklarını, katılanın Konya’ya döneceğini bir süre iş yerinde olmayacağını, aralarında bir süre konuştuktan sonra fiziksel olarak yakınlaşmaya ve daha sonra da öpüşmeye başladıklarını, daha sonra katılanın üzerini çıkardığını, kendisinin de üzerini çıkardığını, bir müddet böyle seviştikten sonra cinsel organını katılanın cinsel organına soktuğunu, midesi bulanınca lavaboya gittiğini, burada boşaldığını, döndüğünde katılanın kan geldiğini söylediğini, daha sonra midesi bulandığı için lavaboya gidip kustuğunu, döndüğünde katılanın üzülme zar değil, başka bir yer yırtılmış bundan dolayı kanama olmuş olabilir dediğini, katılanla birlikte internetten kızlık zarı bozulması ve akabinde gelişen olaylarla ilgili araştırma yaptıklarını, daha sonra da birlikte iş yerinden ayrıldıklarını, aracıyla katılanı Cumhuriyet Meydanına bıraktığını belirttiği,

Anlaşılmaktadır.

Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Somut olay bu açıklamalar ışığında ve tüm dosya içeriği gözönüne alınarak değerlendirildiğinde;

Sanığın istikrarlı bir şekilde katılanın isteğiyle cinsel ilişkiye girdiğini beyan etmesi, katılanın olayın oluşu ile ilgili olarak aşamalarda çelişkili beyanlarda bulunması, sanık ve katılanın olaydan sonra iş yerinden birlikte çıkmaları ve katılanın da bunu doğrulaması, katılanın 26.09. 2010 tarihinde gerçekleşen olaydan sonra olayı ailesine anlatmayıp, apandisit ameliyatı olduğu 28.09.2010 tarihinde narkozun etkisiyle olayı anlatması neticesinde ailesinin haberdar olması ve 06.10.2009 tarihinde şikayetçi olmaları, sanığın sırtında bulunan izlerin nasıl oluştuğunun kesin olarak tespit edilememesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın katılana karşı cinsel saldırıda bulunduğu ve hürriyetinden yoksun bıraktığı hususları şüphe boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir.

Bununla birlikte E.Ü. Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen genital muayene raporunda belirtilen bulguların ilk kez cinsel ilişkiye giren bütün kadınlarda ortaya çıkabilecek belirtiler olduğu, ayrıca katılanın ruh sağlığının bozulmuş olmasının tek başına eylemin zorla gerçekleştiği konusunda bir karine oluşturmayacağı, kaldı ki Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporunda ruh sağlığının tam olarak neden bozulduğunun belirtilmediği, aynı şekilde katılanın 23.12.2011 tarihli oturumda sanığı görür görmez hırçınlaşması, bağırması ve kendini yerlere atmasının eylemin zorla gerçekleştiğinin göstergesi olamayacağı, nitekim katılanın sanığın hazır bulunduğu 13.01.2010 tarihli oturumda benzer tepkilerde bulunmadığı anlaşılmakta olup, sanığın, kesin bir kanaat vermekten uzak olan katılanın çelişkili beyanlarına dayanılarak atılı suçlarda cezalandırılmasına karar verilmesi, evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesine ayrılık oluşturacaktır.

Bu itibarla, atılı suçları işlediği hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraatı yerine mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi” gerektiği düşüncesiyle karşıoy kullanmışdır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.09.2012 gün ve 293-430 sayılı direnme hükmünün sanığın yüklenen suçlardan beraatı yerine, mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.11.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN