Trafik Kurallarını Ağır Bir Biçimde İhlal Eden Sanığa Yönelik “Allah’ın Ayısı Önüne Baksana!” Sözüne Karşılık Gerçekleşen Darpta Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı?

Trafik Kurallarını Ağır Bir Biçimde İhlal Eden Sanığa Yönelik “Allah’ın Ayısı Önüne Baksana!” Sözüne Karşılık Gerçekleşen Darpta Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı?

Trafik Kurallarını Ağır Bir Biçimde İhlal Eden Sanığa Yönelik “Allah’ın Ayısı Önüne Baksana!” Sözüne Karşılık Gerçekleşen Darpta Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı?


Trafik Kurallarını Ağır Bir Biçimde İhlal Eden Sanığa Yönelik “Allah’ın Ayısı Önüne Baksana!” Sözüne Karşılık Gerçekleşen Darpta Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı?

Trafik Kurallarını Ağır Bir Biçimde İhlal Eden Sanığa Yönelik “Allah’ın Ayısı Önüne Baksana!” Sözüne Karşılık Gerçekleşen Darpta Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı?
Yargıtay
T.C. Yargıtay CGK
Esas: 
2017/199
Karar: 
2020/504
K.T.: 03.12.2020 

Özet: Trafik kurallarını ağır bir biçimde ihlal eden sanığa yönelik “Allah’ın ayısı önüne baksana!” sözüne karşılık gerçekleşen darp eyleminden yargılanan sanığa bu söz için haksız tahrik indirimi yapılamaz. Çünkü ilk haksız fiil sanıktan kaynaklanmıştır.

Kararı Veren Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : Asliye Ceza
Sayısı : 36-192

Kasten yaralama suçundan sanık …’ın TCK’nın 86/2, 86/3-e, 62/1, 52/2-4 ve 54. maddeleri uyarınca 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve müsadereye ilişkin Nazilli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.10.2014 tarihli ve 112-598 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 03.11.2015 tarih ve 16441-30663 sayı ile;

“…Sanığın savunmasında katılanın kendisine hakaret ettiğini belirtmesi, tanık …’in de bu anlatımı doğruladığı anlaşılmakla, mağdurun sanığa yönelik hakaretamiz söz söylemesinin sanık yararına 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 11.02.2016 tarih ve 36-192 sayı ile;

“…Müşteki sanık …’ın müşteki sanık …’in tüm aşamalarda değişmeyen samimi beyanlarına göre müşteki sanığın trafikteki seyrini tehlikeye düşürecek şekilde hareket ettiği, zira kendi beyanında da aracın kör tarafına geçtiği için müştekiyi göremediğini beyan ettiği, buna yönelik müştekinin tepkisi hakaret yönünde olmuş ise de sanık …’ın trafik güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte eylemde bulunmak suretiyle ilk haksız durumun müşteki sanık …’dan kaynaklandığı ve olayı yatıştırmak yerine aracından sopa alarak müşteki sanık …’e saldırarak yaraladığı, haksız tahrik oluşturan fiilin mutlaka suç vasfında olması gerekmeyip haksız fiil niteliğinde olmasının yeterli olduğu, buna göre de ilk haksız hareketin sanık …’dan kaynaklandığı ve haksız tahrike karşı haksız tahrikten yararlanmanın mümkün olmayacağı, bu itibarla Mahkememizin bozma öncesi verdiği kararın usul ve kanuna uygun olduğu” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2016 tarihli ve 122009 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 919-738 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 27.02.2017 tarih ve 531-1893 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

K A R A R

Mağdur sanık … hakkında hakaret suçundan verilen düşme kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

05.12.2013 tarihinde saat 18.45’te düzenlenen tutanakta; saat 16.30 sıralarında İstasyon Meydanı, ING Bank önünde ekip aracı içerisinde beklenildiği sırada, trafik ekiplerinin hatalı park nedeniyle özel bir çekiciye araç yüklettikleri, çekicinin Uğur Mumcu Parkı yönünden dönüş yapmaya çalıştığı sırada park yönünden gelen … plaka sayılı araç sürücüsünün yol verme yüzünden korna çaldığı, çekicinin önünden geçip yaklaşık 5 metre ileride duran aracın sağ ön kapısından inen … isimli kişinin, sağ elini yukarı kaldırarak çekici şoförüne hitaben “Allah’ın ayısı, önüne baksana” diye bağırdığı, bunun üzerine çekici şoförü …’ın elinde ağaç sopa ile hızlı bir şekilde araçtan inip sopayı havaya kaldırarak 5-6 metre ilerisinde bulunan …’e doğru ilerlediği, müdahale etmek üzere olay yerine koşulduğu, …’ın elindeki sopayı …’e vuracağı sırada çevrede bulunanlar tarafından önlendiği, sopanın …’e isabet edip etmediğinin tam olarak görülemediği, olaydan sonra her iki şahsın da şikâyetçi olmadıklarını beyan ederek ayrıldıkları, aynı gün saat 17.30 sıralarında …’in Hürriyet Polis Merkezine giderek şikâyette bulunduğunun öğrenildiği, bunun üzerine Polis Merkezine çağrılan …’ın suçta kullandığı 68 cm uzunluğunda ve 3,5 cm çapında ağaç sopayı görevlilere teslim ettiği, sopanın muhafaza altına alındığının bildirildiği,

Nazilli Devlet Hastanesince düzenlenen 05.12.2013 tarihli raporda; mağdurun sağ kasıktan 10 cm kadar aşağısında 10×15 cm ebadında yüzeysel hiperemi olduğu, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği, anlaşılmaktadır.

Mağdur … aşamalarda; olay günü saat 16.30 sıralarında arkadaşı …’in sevk ve idaresindeki araçla … Mahallesi, İstasyon Meydanı, ING Bank karşısında seyir hâlinde bulunduğu sırada sol taraflarından gelen ve üzerinde … yazılı olan çekici sürücüsünün kendilerine bakmadan yasak olmasına rağmen U dönüşü yapmaya başladığını, çekiciye korna çaldıklarını ve çekiciyi tam geçtikleri sırada ismini sonradan öğrendiği çekici sürücüsü sanık …’ın el kol hareketi yaparak ana avrat küfredip hakarette bulunduğunu, arkadaşı …’nın az ileride aracı durdurduğunu, kendisinin de araçtan inerek sanığa “Ayı mısın? Dikkat etsene, üstümüze çıkıyordun” dediğini, tekrar araca bineceği sırada sanığın eline aldığı odun sopası ile üzerine doğru koşarak geldiğini ve elindeki odunu kafasına doğru kaldırıp salladığını, kendisini korumak için başını ellerinin arasına aldığını, sanığın elindeki odunla sağ kasığına vurduğunu, bu darbenin etkisiyle araca oturduğunu, bu sırada polis memurlarının gelerek araya girdiklerini ve sanığın kendisini daha fazla darbetmesine engel olduklarını, sanığa karşı herhangi bir fiili saldırısının olmadığını,

Tanık … aşamalarda; olay günü saat 16.30 sıralarında sevk ve idaresindeki 09 NL 724 plakalı aracıyla yanında arkadaşı …’le birlikte … Mahallesi, İstasyon Bulvarı, ING Bank karşısında seyir hâlindeyken U dönüşü yapmaya kalkışan çekicinin neredeyse kendilerine çarpacağını, zor da olsa manevra yaparak aracını kurtardığını ve az ileride durduğunu, çekici sürücüsünün el kol işareti yaptığını, yanındaki arkadaşı Çetin’in araçtan inerek kapının yanından çekici sürücüsüne “Allah’ın ayısı biraz dikkatli sür, üstümüze çıkacaksın” dediğini, daha sonra tekrar araca döndüğünü, bu esnada ismini sonradan … olarak öğrendiği çekici sürücüsü sanığın elinde odun sopası ile Çetin’i üzerine doğru koştuğunu, sanığın sopayı Çetin’in kafasına doğru kaldırıp vuracağı sırada Çetin’in başını kollarının arasına aldığını, sanığın ise Çetin’in sağ kasığına doğru vurduğunu, Çetin’in aracın içerisine düşerek oturduğunu, daha sonra olay yerine gelen polislerin müdahale ederek Çetin’in daha fazla darbedilmesine engel olduklarını, Çetin ve kendisinin sanığa fiili saldırıda bulunmadıklarını, ifade etmişlerdir.

Sanık aşamalarda; olay tarihinde saat 16.30 sıralarında sevk ve idaresindeki çekiciye araç yükledikten sonra … Mahallesi, İstasyon Meydanı, ING Bank önünden dönüş yapmak istediği sırada, çekicinin kör noktasında kalması nedeniyle göremediği bir aracın önünden geçtiğini ve az ileride durduğunu, ismini sonradan öğrendiği mağdur …’in yolcu olarak bulunduğu araçtan aşağıya inerek kendisine hitaben “Öküz, ayı, hayvan o… çocuğu” dediğini, sinirlenerek aracında bulunan yaklaşık 40 cm uzunluğundaki ağaç parçasını eline alıp mağdurun yanına gittiğini, olay yerinin yakınında bulunan polislerin geldiklerini ve kendilerini ayırdıklarını, mağdura vurup vurmadığını hatırlamadığını, birbirlerinden şikâyetçi olmadıkları için polislerin tutanak tutarak olay yerinden ayrıldıklarını, mağdurun olay sonrasında rapor aldırarak hakkında şikâyetçi olduğunu öğrendiğini, Polis Merkezine giderek kullandığı ağaç parçasını teslim ettiğini, savunmuştur.

İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).

Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).

Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Tanık …’in sevk ve idaresindeki araçla yanında bulunan arkadaşı mağdur … ile birlikte … Mahallesi, İstasyon Meydanı, ING Bank önünde seyir hâlinde giderken, sanık …’ın sevk ve idaresindeki çekicinin U dönüşü yapacağı sırada kendilerini fark etmemesi üzerine kaza tehlikesi atlattıkları, tanık …’nın, aracıyla çekicinin önünden geçip 4-5 metre ileride durduğu, araçtan inen mağdur …’in, sanığa hitaben “Allah’ın ayısı, önüne baksana” diye bağırdığı, bunun üzerine sanık …’ın araçta bulundurduğu 68 cm uzunluğunda ve 3,5 cm çapındaki ağaç sopayı alıp mağdurun üzerine doğru yürüdüğü ve sopayla mağdurun kasığının alt tarafına vurarak yaraladığı, çevrede bulunanlar ile olay yerinin yakınındaki polislerin müdahale ederek sanıkla mağduru ayırdıkları, mağdurun basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralandığı olayda; dosya kapsamına göre sanık …’ın sevk ve idaresindeki çekiciyle dönüş yaptığı yerde U dönüşünün yasak olduğuna dair bir belirleme yapılamamakla birlikte,

Sanığın savunmasında tanığın sevk ve idaresindeki aracı, kör noktada kalması nedeniyle göremediğini beyan etmesi, tanık ve mağdurun ise sanığın yasak olan yerden U dönüşü yaptığını ifade etmeleri, kolluk tutanağı, sanık savunması ile tanık ve mağdur anlatımlarına göre sanığın yaralamalı veya maddi hasarlı trafik kazasına neden olabilecek şekilde U dönüşü yapmak için sola doğru manevra yapması karşısında, haksız fiil olarak kabul edilmesi gereken bu davranış nedeniyle ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklandığı, mağdurun ise bu haksız fiile yönelik sanığa hitaben “Allah’ın ayısı, önüne baksana” diye bağırmasının tahrikte etki-tepki dengesini sanık lehine bozmayacak şekilde orantılı olması karşısında, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığını kabul eden Yerel Mahkeme hükmünde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının oluştuğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

S O N U Ç

Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Nazilli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin usul ve kanuna uygun bulunan 11.02.2016 tarihli ve 36-192 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE03.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN