-
DAVA TARİHİNDEN ÖNCEKİ TARİHTE AİLE KONUTU VASFININ YİTİRİLMESİ TAPU İPTAL DAVASININ REDDİNİ GEREKTİRİR.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalılar ile X tarafından temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 09.10.2018 günü temyiz eden davalı vekili Av. X geldi.
Temyiz eden davalı ile vekili gelmedi. Karşı taraf davacı vekili Av. X geldi. Davalı ve vekili gelmedi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Davacı, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu iddiası ile Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Dava konusu taşınmazın davacının eşi tarafından 19.10.2004 tarihinde dava dışı … …, …’dan 15.09.2006 tarihinde dava dışı …’a, …’den de davalılardan …’na devredildiği, davacının da 01.10.2014 tarihinde bu davayı açtığı, davanın açılmasından sonra 01.10.2014 tarihinde …’in bu taşınmazı dahili davalı …’ya 16.10.2014 tarihinde satış suretiyle devrettiği, dava tarihinden önceki bir tarihte de davacı ve ailesinin bu konuttan çıktıkları, bu taşınmazın da dava tarihinden önceki bir tarihte aile konutu vasfını yitirdiği anlaşılmaktadır.
Tüm dosya kapsamından, dahili davalı …’in, taşınmazı kendisine devreden …’in üzerindeki tescilin yolsuz olduğunu bildiği veya bilmesi gerektiğine ilişkin bir delil bulunmadığı, …’in diğer davalılar ve önceki maliklerle el ve işbirliği içinde kötü niyetli olarak hareket ettiği de kanıtlanamadığı, ayrıca dava tarihinden önceki bir tarihte taşınmazın aile konutu vasfını yitirdiği anlaşılmaktadır. Öyleyse mahkemece davanın reddi gerekirken, kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.04.2013 tarihli, 2012/2-1567 Esas ve 2013/579 Karar sayılı kararında “…aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin ayni hak kazanımı 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1023.maddesi hükmü ile korunmuştur…” ifadelerine yer verilerek şerh verilmemiş olması halinde üçüncü kişilerin iyi niyetinin korunacağını ve eşin rızası olmamasına rağmen tasarruf işleminin geçerli olacağına karar vermiştir. Ancak bu karar Yargıtay’ın uzun yıllardır süregelen yeni içtihadı karşısında geçerliliğini yitirmiş olup güncel Yargıtay uygulamasını yansıtmamaktadır.
Güncel uygulamayı yansıtan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.2015 tarihli, 2013/2-2056 Esas ve 2015/1201 Karar sayılı kararında ise “…TMK’nın 194/1. maddesinde eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlamanın aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının herhangi bir öneminin bulunmadığı, eldeki davada davacı eşin rızası alınmaksızın aile konutunun ipotek olarak davalı eş tarafından gösterilmesinin TMK’nın 194/1 maddesine aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davanın kabulü ile dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına… Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, TMK’nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır…” ifadelerine yer verilerek TMK 194 hükmünün bir fiil ehliyeti sınırlaması olduğu, tapuya şerh verilmemiş olsa ve üçüncü kişi iyi niyetli olsa dahi malik olmayan eşin rızası olmaksızın yapılan işlemin geçersiz olacağı ifade edilmiştir.
Yine güncel uygulamayı yansıtan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2019 tarihli, 2019/1311 Esas ve 2019/4071 Karar sayılı kararında “…Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu hüküm ile aile konutu şerhi “Konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Getirilen sınırlandırma, “Emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir…” ifadelerine yer verilerek TMK 194 hükmünün emredici nitelikte olduğunu şerhin ya da üçüncü kişinin iyi niyetinin herhangi bir etkisinin olmadığı belirtilmiştir.

DAVA TARİHİNDEN ÖNCEKİ TARİHTE AİLE KONUTU VASFININ YİTİRİLMESİ
Kategoriler
- Genel
- Aile Hukuku Makaleleri
- İş Hukuku Makaleleri
- Ceza Hukuku Makaleleri
- Gayrimenkul Hukuku Makaleleri
- İcra Hukuku Makaleleri
- Miras Hukuku Makaleleri
- Borçlar Hukuku Makaleleri
- Ticaret Hukuku Makaleleri
- İdare Hukuku Makaleleri
- Eşya Hukuku Makaleleri
- Vergi Hukuku Makaleleri
- Bilişim Hukuku Makaleleri
- Sigorta Hukuku Makaleleri
- KVKK
- Tüketici Hukuku Makaleleri