Boşanma Davasında Ziynet Eşyası

Boşanma Davasında Ziynet Eşyası

Boşanma Davasında Ziynet Eşyası


Boşanma Davasında Ziynet EşyasıBoşanma Davasında Ziynet Eşyası 

 

ZİYNET EŞYASI ALACAĞI HAKKI

 

Düğün sırasında hangi eşe takılırsa takılsın tüm kadınlar KADINA aittir.

Boşanan kadın tüm bunlara rağmen muhtaçlık yaşayabilir.

 

Böyle bir durumda ne olur?

Böyle bir durumda devlet desteği gündeme gelir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadınlara destek vermektedir. Önemli olan kadının muhtaçlık durumunu kanıtlamasıdır. Boşanmış olmak tek başına mali destek almak için YETERLİ DEĞİLDİR.Devlet bu yardımlarını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile yapar. Kadın, bağlı bulunduğu belediyeye başvurarak gerekli şartları taşıdığı takdirde her ay belediyeden yardım alır. Kadınlar dul maaşı alabilirler. Eşleri vefat ettiği takdirde SGK tarafından kendilerine ölüm aylığı bağlanır. Kadınlar bu noktada yardımda bulunan Sivil Toplum Kuruluşlarına başvuru yapmalıdır. Boşanan kadınlar anne ve babalarının sosyal güvenlik haklarından yararlanarak kendilerine aylık bağlatabilirler. Bu noktada kadının yoksulluk nafakası alması, kadının yetim aylığı almasına engel olmaz.

 

Hangi eşyalar ziynet eşyası sayılır?

Bir eşyanın ziynet eşyası sayılabilmesi için altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış olması gerekir. Ayrıca bahsi geçen eşyaların süs eşyası olarak kullanılıyor olması gerekmektedir. Diğer koşul ise bu eşyaların nikah akdinden dolayı kişilere takılmış olmasıdır. Bu üç şart sağlandığı takdirde o eşya ziynet eşyası kabul edilir.

 

Ziynet eşyaları kime aittir?

Yargıtay bu konudaki kararını değiştirmiştir. Önceleri düğünde takılan bütün ziynet eşyaların kadına ait olduğu kabul edilirken Yargıtay bu konudaki fikrini değiştirmiş ve düğünde takılan takılardan erkeğin üzerine takılanlar erkeğin, kadının üzerine takılanlar kadının kabul edilir.

Bu durum düğün videosu ya da düğün fotoğrafları ile ispat edilebilir. Düğün videosu işe kimin üzerine ne takıldığı rahatlıkla anlaşılabilir. Ancak takının kime takıldığı ispatlanamıyorsa tarafların paylı mülkiyetinde varsayılır.

Sonuç olarak Yargıtay düğündeki takılar kim tarafından takılmış olursa olsun kadına takılmış sayılır fikrini değiştirerek düğünde hangi tarafın taktığı bir önemi olmaksızın kadının üzerine takılan takılar kadının, erkeğin üzerine takılan takılar erkeğin sayılır.

Önemli olan takıların kimin üzerine takıldığıdır. Mesela damat tarafından biri gelinin üzerinde bulunan kuşağa takı takmış ise o takı geline ait kabul edilir. Önemli olan takıyı kimin taktığı değil takının kimin üzerine takıldığıdır.

 

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/1799 E., 2019/5672 K. sayılı 04.07.2019 tarihli kararında:

 

“Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. 

Diğer taraftan, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça ispatlandığı takdirde, koca bunları iadeden kurtulur. 

Somut olayda; düğünde takılan ziynetlerin ve paraların davalı erkek tarafından rızası dışında alındığını ispatlamakla yükümlü olan davacıdır. Davacı kadın iddialarını somut ve inandırıcı deliller ile ispatlayamamıştır. Ancak, davalı taraf 7.000 TL değerindeki ziynet eşyasını düğünden sonra bozdurduklarını, balayına harcadıklarını, takılan paralardan da koltuk takımı aldıklarını ve düğün masraflarına harcadıklarını ikrar etmiştir.” 

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/20046 E. 2016/7837 K. sayılı tarihli kararında:

 

“Davacı-karşı davalı kadın, dava dilekçesi ile boşanma ve fer'ileri yanında, 8 adet bileziğin aynen iadesini, aynen iade mümkün olmazsa bedeli olan 10.000 TL'nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bu konudaki talebini altınların sayı ve niteliği itibariyle sınırlandırmıştır. Davacı-karşı davalı kadın, ziynet eşyalarına yönelik talebini 09.06.2015 tarihinde ıslah etmiştir. Islah yoluyla talep genişletilebilir ise de, davaya yeni bir talep eklenemez. Davacı-karşı davalı kadının, dava dilekçesinde saydıkları dışında, yeni ziynet eşyaları talep etmesi, davaya yeni talep eklenmesi niteliğindedir. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının 8 adet bileziğinin davalı-karşı davacı erkekte kaldığı anlaşılmıştır. Kanıtlanan 8 adet bilezikle ilgili olarak davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” ifadeleriyle daha önce sayı ve nitelik itibariyle sınırlandırılmış olan ziynet eşyası talebine ek olarak, başkaca ziynet eşyalarının(örneğin "30 adet tam" altın gibi) ıslah yoluyla davaya eklenmesinin mümkün olamayacağına hükmetmiştir.

 

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/8174 E., 2013/21102 K. 17.09.2013 tarihli kararında:

 

“Davacı kadın dava dilekçesinde 20.000,00 TL ziynet bedeli istemiş, düğünde takılan para yönünden talepte bulunmamıştır. Yargılama devam ederken 20.9.2012 tarihinde ziynet talebini ıslah ederken dava konusu yapmadığı düğünde takılan 10.000,00 TL parayı da istemiş, ıslahla yeni bir talepte bulunmuştur. Islahla talep değiştirilebilir, fakat yeni bir talep eklenemez. Kaldı ki; bu konuda yargılama harcı da alınmamıştır. Davacının düğünde takılan paraya ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir.” şeklinde yer alan ifadelerle, aynı şekilde, daha önce dava konusu edilmemiş olan taleplerin, ıslah ile ileri sürülemeyeceğini belirtmiştir.

 

Ziynet Eşyası(Düğün Takıları) Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları

 

Ziynet eşyaları tüp bebek tedavisi için harcanmış dahi olsa, aksi yönde delil bulunmadığı müddetçe kural olarak erkek tarafından kadına borçlanılmış sayılır.

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1769 E., 2018/13037 K. sayılı kararı

"İçtihat Metni"

 

"...

 

...

 

...

 

Toplanan delillerden dava konusu edilen ziynet eşyalarının tarafların tüp bebek tedavisi için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı erkekte; ön inceleme duruşmasında tüm takıları aldığını ve tedavi amacı ile kullandığını kabul etmiştir. Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkeğe verildiğinin ispatlanması halinde erkek almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Somut olayda, ziynet eşyalarının bozdurulduğu anlaşılmış ise de; tekrar iade edilmemek üzere davalı-karşı davacı erkeğe verildiği hususu kanıtlanmamıştır. Bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı erkek ispatlamak zorunda olup, davalı erkek bu durumu ispat edemediğinden dava konusu ziynet eşyalarını davacı kadına iade ile mükelleftir. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı-karşı davalı kadının ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

...

 

...

 

..."

 

 

 

Düğün takılarının hangi tarafta bulunduğu hususunun ispatına ilişkin karar,

 

Ziynet davalarında tanık beyanlarının önemine ilişkin karar,

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/18949 E., 2014/3199 K. sayılı kararı

 

"...

 

...

 

...

Düğünde takılan ziynet eşyaları, kadına ait olup kişisel eşya niteliğindedir. Ziynet eşyaları; nitelikleri itibariyle rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu sebeple, kadında bulunduğu karine olarak kabul edilir. Olağanın aksini iddia eden ispatla yükümlüdür.

 

 

Somut olayda; davalı, davaya konu ziynet eşyalarının, balayına gidecek olmaları nedeniyle anne ve babasına emanet olarak bırakıldığını, sonrasında kendisi ve davacının borçlarının karşılanması amacıyla ziynet eşyalarının bozdurulduğunu savunmuştur. Tanık olarak dinlenilen davalının anne ve babası da, ziynet eşyalarının kendilerine teslim edildiğini, tarafların borçları nedeniyle ziynet eşyalarının bir kısmını kendilerinin bozdurduklarını, geriye kalan ziynet eşyalarını ise iade ettiklerini beyan etmişlerdir.

 

 

Buna göre; davaya konu ziynet eşyalarının düğün günü davacının elinden alındığı olgusu sabit olup, sonradan ziynet eşyalarının davacıya iade edildiği ve akabinde davacının rızası dahilinde ve bir daha iade edilmemek üzere bozdurulduğu yönündeki savunmasını, davalı taraf ispat edememiştir.

 

 

Hal böyle olunca, mahkemece; davanın ispat edildiği gözetilerek eşyaların aynen, bunun mümkün olmaması halinde ise bedelinin iadesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

...

 

...

 

..."

 

 

 

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyalarının kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılacağına ilişkin karar,

 

Ziynet eşyalarının kadının isteği ve onayıyla, iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin ispatlanması durumunda kocanın ziynet eşyalarını aynen veya nakden iade etme yükümlülüğünden kurtulacağına ilişkin karar, 

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/17598 E., 2016/11288 K. sayılı kararı

 

"...

 

...

 

...

 

Yerleşmiş Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır, ona iadesi gerekir. Ancak, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının kanıtlanması halinde, koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.

 

 

Davada, davacı kadına ait olduğu anlaşılan ziynet eşyalarının bir bölümünün bozdurularak davacı adına kayıtlı aracın satın alındığı tarafların da kabulündedir. Geriye kalan ziynet eşyalarının ise, evliliğin devamı sırasında davalı koca tarafından bozdurularak, düğün giderleri ve ev ihtiyacı için harcandığı taraf tanıklarının beyanları ile sabittir. Ancak, davalı koca, davacı kadının ziynet eşyalarını iade edilmemek üzere verdiğini kanıtlayamamıştır. Bu durumda, davalı koca, düğün giderleri ve ev ihtiyaçları için kullanılan ziynet eşyalarını davacı kadına iade ile mükelleftir. Mahkemece, bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarına ilişkin talebin tümden reddedilmiş olması isabetsizdir.

...

 

...

 

..."

 

 

 

Ziynet eşyalarının kadına ait olacağına ilişkin genel kuralın aksine, taraflar arasında anlaşma bulunması veya aksini gerektiren başkaca yerel örf ve adetlerin varlığı olgularının ispatlanması halinde ziynet eşyalarının bu istisnai hallere uygun olarak paylaştırılması gerekeceğine ilişkin karar,

 

Yerel örf ve adetlerin farklı usulde paylaşım gerektirdiği olgusunun ispatında tanık beyanının yeterli kabul edilmediğine ilişkin karar ile aksi yönlü karşı oy yazısı,

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K. sayılı kararı ve karşı oy yazısı

 

"...

 

...

 

...

 

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

a) Düğündeki takıların takılan kişiye ait olacağına ilişkin gelenekleri bulunduğuna dair tanık beyanı olan eldeki davada, kullanılış amacı ve niteliğine göre erkek tarafından kullanılamayacaklar hariç olmak üzere düğün sırasında erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğin kişisel malı sayılıp sayılamayacağı,

 

b) Yerel Mahkemece verilen ilk kararda, düğünde davacıya takıldığı benimsenen 5 adet bilezik yönünden talep reddedilmiş ve davacı tarafından bu husus temyize konu edilmemiş olmakla birlikte, Özel Dairece davacı lehine bozma nedeni yapılmasının davalının kazanılmış hakkının ihlali mahiyetinde olup olmadığı, taraflarca ileri sürülmemesi nedeniyle bu hususun re’sen nazara alınıp alınamayacağı, re’sen dikkate alınamayacağı sonucuna varılacak olursa düğünde davacı kadına takılan ve saklanması için kendisine teslim edilen 5 adet burma bileziği davacıya iade ettiğine ve akabinde birkaç sefer davacının kolunda gördüğüne ilişkin tanık olarak dinlenen davalının annesinin yeminli beyanına itibar edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuçlara göre davalıya takılan altınlar ve 5 adet burma bilezik yönünden de davanın kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

https://www.gizemuzun.av.tr/bosanma-davasinda-izinsiz-ses-kaydi-suc-duyurusu-dilekcesi

III. GEREKÇE

12. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın aydınlatılması için ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır:

13. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.

14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;

“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

15. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

16. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;

“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

 Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

17. Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.

18. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2020 tarihli ve 2017/3-1509 E., 2020/863 K. sayılı kararında da aynı hususlara değinilmiştir.

19. Eldeki davada, davacı düğünde takılan altınların kendisine ait olduğunu ancak davalı tarafça verilmediğini iddia etmiş; davalı ise yerel örf ve adetleri gereği düğünde takılan altınların erkek tarafına ait olduğunu o nedenle davacıya verilmediğini savunmuştur. Mahkemece davalı tarafça iddia edilen örf ve adetin varlığına ilişkin dinletilen tanığının beyanına itibar edilerek kadına özgü olanlar dışında düğünde takılan ziynetlerin kime takıldıysa ona ait olduğu kabul edilmiştir.

20. İhtilaf düğünde takılan ziynet eşyasının taraflardan hangisine ait olduğu noktasındadır.

21. Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.

22. İspat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir. Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık ...’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak “bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur.

23. Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.

24. Ne var ki, mahkemece dinlenilen davalı tanığı ...’nin beyanına itibar edilerek 5 adet burma bileziğin davacıya iade edildiğinin kabulü ile bu 5 bilezik yönünden talebin reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece kurulan 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı karara davacının 5 adet burma bilezik yönünden itiraz etmemesi nedeniyle bu husus davalı yönünden usulü kazanılmış hak teşkil eder. Bu nedenle taraflarca getirilme ilkesine tabi bulunan ve davacı tarafça temyize getirilmediğinden bu yöndeki ret kararı kesinleşen 5 adet burma bilezik hakkındaki direnme kararı isabetli olmakla birlikte, yukarıdaki açıklamalar gereğince, diğer ziynetler bakımından direnme kararı Kurul çoğunluğu tarafından isabetli bulunmamıştır.

25. Ayrıca, somut olayda davalıya takılan 1 adet bilezik yönünden davacının talebi mahkemece kabul edildiğinden Özel Daire bozma kararının 9. paragrafında yapılan açıklamalar dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Bu durumda, Özel Daire bozma kararının 9. paragrafının 1. bendindeki “1 adet 22 ayar 13 gr bilezik” ifadesinin bozma kararında yer almasının isabetli olmadığı, karardan çıkartılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, düğünde takılan takıların düğün masraflarına katkı mahiyetinde olduğu ve kime takıldıysa ona hediye verilmesi gayesi güdüldüğü, takılan tüm ziynet eşyasının kadına bağışlanmasının amaçlanamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

 

 

...

 

...

 

...

 

KARŞI OY

 

Uyuşmazlık; tarafların düğününün yapıldığı yörenin örf ve adetine göre erkeğe takılan altınların erkeğe ait olduğu yönündeki davalı savunmasının kanıtlanıp kanıtlanmadığı, buna göre düğünde erkeğe hediye olarak takılan altınların, davalının kişisel malı sayılıp sayılmayacağı, örf ve adet gereği erkeğe verilmiş kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

 

 

Davalı erkek; yörenin örf ve adetine göre düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğunu savunmuş, davacı kadın ise, örf ve adete göre ev eşyalarını erkek tarafının alması hâlinde takıların erkeğe ait olacağını, oysa tarafların ev eşyalarını kendilerinin aldığını ileri sürmüştür.

 

 

Bu noktada; ziynet kavramı, örf ve adet kuralları ile davada ispat kuralarına ilişkin yasal düzenlemelere bakmak gerekir.

 

 

Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, ... 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını da, evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak nitelendirmek mümkündür.

 

 

Kadına özgü ziynet eşyaları; bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş: Ziynet davaları, ..., 2013, s.3).

 

 

Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında bir anlaşma yoksa veya bu konuda örf ve adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır (HGK’nın 05.05.2004 tarih, 2004/4-249 E, 2004/247 K, 04.03.2020 tarih, 2017/3-1040 E, 2020/240 K).

 

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1/1 maddesindeki; “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim , örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” düzenlemesi gereği hâkim kanunda hüküm bulunmayan hâllerde örf ve adet gereğince karar verme yetkisine sahiptir.

 

 

Örf ve adet kuralları; belli bir olay ve ilişkilerde toplumun bireylerince belli bir biçimdeki davranışın tekrarlanması ile yavaş yavaş organizmanın gelişmesi gibi meydana gelir. Dolayısıyla, bir örf ve adet kuralının uzun süre uygulanması (maddi unsur) bu kurala uyma konusunda toplumda bir inancın (psikolojik unsur) yerleşmesi ve kurala uyulmaması durumunda bir yaptırım ile karşılaşılacağı konusunda bir kabulün olması ( hukuki unsur) gerekir.

 

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi:

“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ”

 

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesi:

“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.

 

 

HMK’nın 190. maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır.

 

 

İspatın konusu, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve bu uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalardır ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

 

 

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

 

 

Bir davada o davanın çözümünü etkileyebilecek vakıalar için delil gösterilir ve ancak bu deliller inceleme konusu olabilir. Başka bir deyişle, delil, bir vakıanın ispatı için başvurulan vasıtalardır ve konusu da maddi hukuktur.

 

 

Öncelikle düğünde takılan ziynet ve altınların varlığı ve miktarının tespiti gerekir. Düğünde taraflara takılan bilezikler ile altınların tespiti için davacı tarafın dayandığı altı adet fotoğraf ve CD üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen asıl ve ek raporlar ve tanık beyanına göre, mahkemece, davacı kadın üzerinde 5 adet 22 ayar, her biri 22 gram ... burması, 11 adet 22 ayar her biri 15 gram civarında takı bileziği, 1 adet 14 ayar 10 gram fantezi bilezik ile 31 adet çeyrek altın, davalı erkek üzerinde ise, 1 adet 13 gram 22 ayar bilezik, 2 adet ziynet altın, 3 yarım altın, 80 adet çeyrek altın bulunduğu, erkek üzerine takıldığı tespit edilen 1 adet bilezik davalıya takılmış ise de kadına özgü ziynet eşyası olması nedeniyle kadına ait olduğu ayrıca 5 ... burma bileziğin de davacıda kaldığı kabul edilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

 

 

Mahkeme kararını temyizinde davacı, örf ve adet yönünde yeterli araştırma yapılmadığını ileri sürmüş, mahkemece davacıda kaldığı kabul edilen 5 ... burma bileziği temyiz konusu yapmamış, davalı da temyizinde, köy muhtarının beyanı ile yöresel örf ve âdetin belirlendiğini, buna göre üzerinde tespit edilen altınların davacı tarafından talep edilmesinin yerinde olmadığını, davacı üzerinde 15 çeyrek altın tespit edilmesine rağmen, 31 adet çeyrek altının davacıya iadesi yönündeki kararın yerinde olmadığını ileri sürerek temyiz etmiş, davalı erkek üzerinde tespit edilen 1 adet 22 ayar, 13 gram bileziğin davacıya iadesini temyiz konusu yapmamıştır.

 

 

Bu durumda; mahkemenin, ilk kararında, 5 adet bileziğin davacıda bulunduğu, düğünde davalıya takılan 1 adet bileziğin de davacıya ait olduğu yönündeki kabulü taraflarca temyiz konusu yapılmadığından Özel Dairenin bu yöndeki bozması yerinde değildir.

 

 

Belirtilen yasal düzenlemeler ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların aynı köylü olduğu ve düğünlerinin köyde yapıldığı, CD ve fotoğraflarda tarafların düğününde kadın ve erkeğe ayrı kuşak takılarak takıların ayrı ayrı takılmış olması ve 9 yıl köy muhtarlığı yapan tanığın, “adetlere göre, düğünde kıza takılan takıların kıza, erkeğe takılan takıların erkeğe ait olduğu” beyanı karşısında, yöresel örf ve adet gereği düğünde davalı erkeğe takılan altınların davalıya ait olduğu kanıtlanmış bulunduğundan, mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu, kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılınmamıştır.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN