Arama Kararının Olmaması, Hukuka Aykırı Delil

Arama Kararının Olmaması, Hukuka Aykırı Delil

Arama Kararının Olmaması, Hukuka Aykırı Delil


Arama Kararının Olmaması, Hukuka Aykırı Delil

Arama Kararının Olmaması, Hukuka Aykırı Delil
Yargıtay
T.C YARGITAY CGK
Esas
: 2016/431
Karar: 2019 /436
Karar Tarihi: 16/05/2019

Özet: Açık otopark olarak işletilen yerde bulunan ve kapalı alan niteliğinde olan müştemilat içerisindeki kasada arama yapılabilmesi için, hâkimden karar veya Cumhuriyet savcısından yazılı emir alınmasının gerekli olduğu, ancak dosya kapsamında böyle bir arama kararı ya da yazılı arama emrinin bulunmadığı, kasa içerisinde ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olması nedeniyle hükme esas alınamayacağının kabulü gerekmektedir.


Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanıklar …, … ve …’ın, TCK’nın 188/3, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis ve 2000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye, hak yoksunluklarına, müsadereye ve mahsuba ilişkin Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.05.2015 tarihli ve 295-155 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 23.12.2015 tarih ve 15873-5333 sayı ile;

“1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/610-2014/512, 2013/841-2014/513 ve 2014/166-514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu ‘hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş’ olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanıkların çalıştıkları otoparkta uyuşturucu madde satıldığı bilgisinin alınması üzerine CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde ‘adli arama kararı’ ve ‘yazılı adli arama emri’ alınmadan otoparkta ve sanık …’in üzerinde yapılan aramada net 0,1 gram AM-2201, 0,03 gram AB-FUBİNACA, 2,85 gram esrar, 2 gram AM-2201 maddelerinin ele geçirildiği anlaşılmakla, hukuka aykırı arama sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddelerin, ‘suçun maddi konusu’ ve ‘suçun delili’ olarak hükme esas alınamayacağı gözetilerek, somut olayda suçun maddi konusunun bulunmaması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından, ayrıca sanık … hakkında kendisinde uyuşturucu madde ele geçen ve hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayırma kararı verilen tanık …’ın sonradan döndüğü soyut beyanı dışında atılı suçu işlediğine ilişkin, kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı da gözetilerek sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, TCK’nın 188/3. fıkrası uyarınca mahkûmiyet hükmü kurulması,

2- Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K.2015/85 sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.02.2016 tarih ve 231174 sayı ile;

“…Tartışma konusu sanıklardan elde edilen ve suç delili olarak kabul edilerek mahkûmiyete esas alınan uyuşturucu maddenin hukuka uygun bir şekilde elde edilip edilmediğine ilişkindir.

Konuya ilişkin mevzuata bakıldığında;

Anayasanın 38/6. maddesi ‘Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilmez’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

CMK’nın 116, 117, 118, 119, 120, 121 ve devamı maddelerinde de arama ve elkoyma ile ilgili esaslar belirlenmiştir. Buna göre ‘Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır. CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının a bendi, 217. maddesinin 2. fıkraları uyarınca hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin reddolunacağı ve yüklenen suçun hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delille ispat edilebileceği hükümlerini amirdir.

2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 4/A maddesinin 6. fıkrasında ise ‘Polis durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde kendisine ve başkalarına zarar verilmesine önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Ancak el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisinin görünmeyen bölümlerinin aranması İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dahilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin karar alınmadan yapılacak arama başlıklı 8. maddesinde;

Aşağıdaki hallerde ayrıca bir arama emri ya da kararı aranmaz denilmesinden sonra sınırlı şekilde bunlar sayılırken f bendinde;

‘5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 24 üncü maddesindeki kanunun hükmü ve amirin emrini yerine getirme 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ve 26 ıncı maddesindeki hakkın kullanılması ile diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri ve suçüstü hâlinde yapılan aramalarda toplum için veya kişiler bakımından hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 27. maddesinin 5. fıkrasında;

‘Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda kişide silah bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse memur kendiliğinden silah ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

b) Yoklama suretiyle kontrol kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.

c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.

d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin şartlara göre, makul olması ve ayrılan süreyi geçmemesi gerekir.

e) Yoklama suretiyle kontrol kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.

f) Yapılan kontrolün neticesinde suça konu iz, eser, emare ve delil elde edilirse kişi yakalanır.

g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin kişinini herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

h) Yoklama suretiyle kontrol kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında mümkün olduğu kadar başkalarının görmeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılmaz.

i) Makul sebep oluştuğu takdirde daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yaralanılabilir.

j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhal bir tutanak düzenlenir.

Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin yakalama başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasında ‘Yakalama sırasında suçun iz emare ve delillerinin yok edilmesini veya bozulmasını önleyecek tedbirler alınır.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

CMK’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının j bendinde;

‘Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suç’ biçiminde tanımlanmıştır.

Yukarıda anlatılan somut olay ve belirtilen mevzuat çerçevesinde,

Arama ve elkoyma işlemi Anayasanın 20. maddesi ve CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca istisnasız hâkim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı ve Cumhuriyet savcısına ulaşılmaması durumunda ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabileceği kuşkusuzdur.

Ancak çok istisnai ve acele hallerde kolluk amirinin yazılı emrinin dahi alınamayacağı bir durum söz konusu olursa kolluk görevlisinin doğrudan arama ve elkoyma işlemi yapması sonucu elde edilen delillerin hukuka uygun sayılıp sayılmayacağı konusu tartışılmalıdır.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 4/A maddesinin 6. fıkrasında ise bu konuda bir düzenleme getirilerek, polisin kişi üzerine veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde kendisine ve başkasına zarar verilmesine önlemek amacına yönelik olarak gerekli tedbirleri alabileceği el ile dıştan kontrol yapabileceği başka bir deyişle kaba üst araması yapabileceği esası getirilmiştir. Aksine üzerinde tehlikeli bir silah, bomba ya da patlayıcı tehlikeli bir madde taşıdığından şüphe edilerek yakalanan kişinin en azından üstünün kontrol edilmesi için kolluk amirinin yazılı emrinin alınması beklenemez.

Karar alınmadan arama yapılabilecek durumlar Adli Arama ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 8. maddesinde tek tek sayılmış, f bendinde suçüstü hâli de gösterilmiş, ayrıca aynı Yönetmeliğin 27. maddesinde kişinin suç işleyeceği ya da işlediği hususunda kolluk görevlisinin kanaat elde etmesi hâlinde g bendinde uyuşturucu gibi belirli şeyin kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa daha geniş çaplı kontrol yapılabileceği de belirtilmiştir.

Bunlardan bizi ilgilendiren kısım f bendinde suçüstü hâlinde kolluk görevlisi yakaladığı veya durdurduğu şüphelinin üzerinde suç delillerinin kaybolmaması amacıyla üst araması yapıp yapamayacağı ve bu şekilde bir üst araması yapılarak delil elde edilmişse, işlemi hukuka uygun olup olmadığıdır.

Somut olayda, olay tutanağından da net olarak anlaşıldığı üzere; 11.07.2014 günü saat 19.00 sıralarında kolluk görevlilerince Bağcılar İlçesi, … ile 19/1 inci sokak kesişiminde bulunan numarasız otoparkta uyuşturucu madde satıldığı bilgisinin edinilmesi üzerine kollukça bu yerin fiziki takibe alındığı, aynı gün saat 19.30 sıralarında tanık …’un otoparka girdiği ve bir süre sonra çıktığı, kolluk tarafından takibe alınan tanık …’ın Namık Kemal Caddesinde durdurulduğu, yapılan aramasında avuç içinde uyuşturucu maddelerden bonzai olduğu tahmin edilen 0,5 gr gelen maddenin çıktığı, kollukça yapılan mülakatta uyuşturucu maddeyi otopark içinde… isimli şahıstan aldığını, daha öncede aynı yerden 2-3 defa uyuşturucu madde aldığını beyan ettiği, bu durum üzerine kolluk görevlilerince 19.45’de bahse konu otoparkın etrafı sarılmak suretiyle içeriye girildiği ve otopark içerisinde sanıklar … ve …’ın bulunduğu, …’ın yapılan üst aramasında 0,4 gr gelen uyuşturucu maddenin çıktığı, Cumhuriyet savcısına verilen bilgi üzerine Cumhuriyet savcısının tutanağa bağlanan şifayi emri üzeri otopark içerisindeki yazıhanede bulunan kasanın içerisinde yapılan aramada 8,5 gram gelen uyuşturucu madde, yine 4,2 gram gelen uyuşturucu madde, üst kısmında gri renkli ahşap kabzeli 9 mm çapında üzerinde ‘madeyn ssjjj eee turkey’ ibaresi bulunan seri numarası bulunmayan horozu kurulu hazne yatağında fişek bulunan silah ve silaha ait gri renkli şarjör, şarjöre takılı bulunan 5 adet 9 mm çapında mke yapımı fişek yine çeşitli fişekler, siyah renkli kabzeli üzerinde eko fırat magnum 9 mm çapında silah ve silaha takılı şarjör ele geçirildiği, arama yapıldığı esnada otoparka gelen … isimli şahsın görevli sivil memurlara ‘1 tane 10 luk Bonzai var mı abi’ diyerek uyuşturucu madde talebinde bulunduğu, şahısa kolluk görevlilerinin kendilerini tanıttığı ve alınan beyanında daha önceden buradan Cüneyt ve ismini bilmediği bir şahıstan bonzai maddesi aldığını beyan ettiği, aynı otoparkın giriş kısmının karşı tarafında gözle görülür biçimde bulunan kırmızı renkli file içerisinde 1.100 gram uyuşturucu madde, yine 450 gram uyuşturucu madde, pet şişe içerisinde bonzai yapımında kullanılan kimyasal madde, yine üzerinde ethylchlorıde cloruro de etılo chlorure d’ethyle ibaresi bulunan mavi beyaz renkli kimyasal ilaç, cinsel gücü arttırıcı bayruzu spreyi, 1 adet azdırıcı damla, 16 adet üzerinde Jamaican Gold Subreme ibaresi bulunan bonzai poşeti, yine uyuşturucu maddelerden yavşan otu, alüminyum folyo elde edildiği, otopark sorumlusu olan Sanık …’e tanık …’ın beyanında geçen… isimli şahıs sorulduğunda otoparkın geçe bekçisi olduğu ve evde olduğunu beyan ettiği, sanık … yardımı ile sanık … ile irtibat kurulduğu ve…’ın otoparka geldiği ve sanıkların muhafaza altına alındığı tespit edilmiştir.

Olayın başlangıcında mevcut duruma göre emniyet görevliler tarafından alınan ham ve soyut istihbarat bilginin, ‘adli arama kararı’ veya ‘yazılı adli arama emrini’ talep edilecek bir somut delile dayanmadığı ve ‘adli arama kararı’ veya ‘yazılı adli arama emrini’ talep edilecek aşamada bulunmadığı, mevcut usul ve yasalara göre görevlilerin sadece istihbari çalışmada bulunabilecekleri, bu çalışma esnasında sivil ekipler olay mahalline ulaştıklarında, ihbarın doğru çıkması ve uyuşturucu alışverişini bizzat görmeleri üzerine, ilk suç delilleri görevliler tarafından göz teması ile elde edilmiş ve muhafaza altına alınmıştır. Bu nedenle basit göz teması ile suçüstü hâlinde yapılan basit arama sonucunda, ilk suça konu uyuşturucu madde elde edildiğinden, daha sonra umuma açık otoparkta Cumhuriyet savcısının tutanağa bağlanan şifai emriyle elde edilen delillerinde hukuka uygun olarak kabul edilmesi ve sanıklar …, … ve … hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 02.03.2016 tarih ve 894-1235 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işlemlerinin her bir sanık bakımından hukuka uygun olup olmadığının, bu bağlamda sanık …’ın üst aramasında ele geçen uyuşturucu madde yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının,

2- Sanık … hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde her bir sanık bakımından; eksik araştırma ile hüküm kurulduğu sonucuna ulaşılması hâlinde ise sanıklar … ve …’a atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Olay tutanağına göre; 11.07.2014 tarihinde saat 19.00 sıralarında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğünce, Bağcılar ilçesi, … ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan numarasız açık otoparkta uyuşturucu madde satıldığı bilgisinin alındığı, bunun üzerine aynı gün görevlilerce söz konusu adrese gidilip otoparkın çevresinde gerekli tertibatlar alındıktan sonra beklenilmeye başlandığı, saat 19.30 sıralarında otoparka gelen ve kısa bir süre sonra buradan ayrılan şahsın Namık Kemal Caddesi üzerinde görevlilerce durdurulduğu, polis tanıtma kartları gösterildikten sonra yapılan kimlik kontrolü sonucu durdurulan şahsın tanık … olduğunun tespit edildiği, ardından adı geçenin avucunda beyaz kâğıda sarılı hâldeki uyuşturucu maddenin görülüp muhafaza altına alındığı, görevlilerce sorulduğunda tanık …’ın, uyuşturucu maddeyi otopark içinde… isimli şahıstan, daha önce de iki ya da üç defa aynı yerde farklı şahıslardan tanesini 10 TL’den uyuşturucu madde satın aldığını söylediği, oluşan kuvvetli şüphe nedeniyle görevlilerce operasyon kararı alınıp saat 19.45 sıralarında otoparka girildiği, polis olunduğu belirtildikten sonra otoparkta bulunan iki şahsın etkisiz hâle getirildiği, yapılan kimlik kontrollerinde şahıslardan birinin otoparkın işleteni olduğunu söyleyen sanık …, diğerinin ise otoparkı daha önce işleten kişinin oğlu olduğunu ve sanık … ile birlikte çalıştığını beyan eden sanık … olduğunun anlaşıldığı, adı geçenlerin yapılan üst aramalarında; sanık …’in üzerinde beyaz kâğıda sarılı hâlde daralı ağırlığı 0,4 gram gelen ve bonzai olduğu değerlendirilen maddenin ele geçirildiği, sanık …’un üzerinde ise herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, görevlilerce otoparktaki kapısı olmayan müştemilatın içinde bir adet kasanın görülmesi ve kasanın anahtarının kimde olduğunun sorulması üzerine, sanık …’in anahtarın kendisinde olduğunu söylediği, saat 20.20 sıralarında konu hakkında Bakırköy Cumhuriyet savcısına telefon ile bilgi verildiğinde, otopark sahibi refakatinde arama yapılması talimatının alındığı, bunun üzerine sanık …’e rızası dahilinde kasanın açtırıldığı, görevlilerce yapılan incelemede kasanın iki bölümünün bulunduğunun görüldüğü, üst bölmede yapılan aramada; gri şeffaf poşet içinde daralı ağırlığı 8,5 gram, şans oyunları kâğıtlarına sarılı (2) paket hâlinde daralı ağırlığı 4,2 gram gelen ve esrar olduğu değerlendirilen maddelerin, bir adet 9 mm çapında tabanca ile tabancaya ait şarjörün ve (27) adet merminin, alt bölmede yapılan aramada ise; kuru sıkı olduğu değerlendirilen (2) adet tabanca ile bu tabancalara ait şarjörlerin ele geçirildiği, sanıklar Cüneyt ve …’a uyuşturucu maddeler ile silahların kime ait olduğu sorulduğunda, adı geçenlerin kendilerine ait olmadığını söyledikleri, otopark ve eklentilerinde arama işlemlerine devam edildiği sırada görevlilerin yanına gelen bir şahsın “Bir tane 10’luk bonzai var mı abi ?” diye sorması üzerine söz konusu şahsın görevlilerce yakalandığı, yapılan kimlik kontrolünde uyuşturucu madde isteyen kişinin tanık … olduğunun tespit edildiği, sorulduğunda tanık …’in, kullanmak amacıyla uyuşturucu madde almak için otoparka geldiğini, daha önce de iki ya da üç defa tanesi 10 TL’den Cüneyt ve ismini bilmediği kişilerden uyuşturucu madde satın aldığını beyan ettiği, devam eden kontroller esnasında otoparkın giriş kısmının karşısında bulunan kırmızı renkli filenin içinde görünür vaziyette bonzai olarak bilinen uyuşturucu maddenin yapımında kullanıldığı değerlendirilen daralı ağırlığı 1100 gram gelen yeşil renkli yavşan otu, yine bonzai yapımında kullanıldığı değerlendirilen ve daralı ağırlığı 450 gram gelen sarı renkli tütün, içinde kimyasal ilaç bulunduğu değerlendirilen bir adet pet şişe, üzerinde “ETHYLCHLORIDE CLORURO DE ETİLO CHLORURE D’ETHYLE” ibaresi bulunan mavi ve beyaz renkli kimyasal ilaç, cinsel gücü artırıcı (2) adet sprey ile bir adet damla, ağız kısımları açık olan ve üzerinde insan resimleri ile “JAMAİCAN GOLD SUBREME 3 gram” ibaresi bulunan, sarı, turuncu ve siyah renkli olan toplam (16) adet içi boş bonzai poşetinin, bir adet gri renkli alüminyum folyonun, (3) paket hâlinde yavşan otunun ele geçirildiği, saat 23.00 sıralarında otopark ve eklentilerindeki arama işlemlerine son verildikten sonra, görevlilerce otopark sorumlusu ve işleteni olan sanık …’e, otoparkta olmaması nedeniyle yakalanamayan… isimli şahsın sorulduğu, sanık …’in… adlı kişinin gece bekçisi olarak otoparkta kaldığını, gündüzleri ise yanında çalıştığını söylediği, görevlilerin isteği üzerine sanık …’in… isimli şahsı telefon ile arayıp otoparka çağırdığı, bir süre sonra otoparka gelen… isimli şahsın görevlilerce yakalandığı, yapılan kimlik kontrolü neticesinde söz konusu şahsın sanık … olduğunun tespit edildiği, yapılan işlemler hakkında Bakırköy Cumhuriyet savcısına bilgi verildiğinde tanıklar … ile … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma, sanıklar Cüneyt, … ve… hakkında ise uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapılması talimatının alındığı,

12.07.2014 tarihli savcı görüşme tutanağına göre; Bağcılar ilçesi, … ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan numarasız açık otoparka ilişkin olarak arama kararı alınabilmesi için kolluk görevlilerince saat 20.20 sıralarında telefon ile nöbetçi Cumhuriyet savcısının arandığı, konu hakkında bilgilendirilen Cumhuriyet savcısının gecikmesinde sakınca bulunan hâlin mevcut olması nedeniyle söz konusu otoparkta arama yapılması talimatını verdiği, otoparkta saat 20.20 ile 23.10 arasında arama işlemlerini gerçekleştiren kolluk görevlilerinin saat 02.03 sıralarında nöbetçi Cumhuriyet savcısını tekrar arayarak, otoparkta arama yapılmasına ilişkin emrin yazılı olarak verilmesini talep ettikleri, Cumhuriyet savcısının ise saatin geç olması nedeniyle söz konusu arama kararının 12.07.2014 tarihinde gündüz saatlerinde nöbetçi olan Cumhuriyet savcısından alınması talimatını verdiği,

12.07.2014 tarihli fotoğraf teşhis tutanağına göre; tanık …’un kendisine gösterilen dört farklı şahısa ait fotoğrafların arasından sanık …’ın fotoğrafını göstererek, adı geçen sanıktan 11.07.2014 tarihinde 10 TL karşılığında bir paket bonzai satın aldığını söylediği,

İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 15.08.2014 tarihli rapora göre; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma evresinde ayırma kararı verilen tanık …’da ele geçirilen maddenin AM-2201, Dimethylone ve ADB-FUBINACA, sanık …’in üzerinde ele geçirilen maddenin ADB-FUBINACA ve Dimethylone, kasada kâğıta sarılı hâlde ele geçen (2) paket maddenin AM-2201 ve XLR-11 etken maddesini içerdikleri, yine kasada gri poşette ele geçirilen net 5,7 gram gelen kenevirden 2,85 gram esrar elde edilebileceği, otoparkta ve çevresinde ele geçirilen diğer materyallerin herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ihtiva etmedikleri,

Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 25.03.2015 tarihli uzmanlık raporuna göre; sanık …’ın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta akli arızanın içinde olduğuna dair herhangi bir tıbbi bulgu ve belgeye rastlanılmadığı, 11.07.2014 tarihi itibarıyla sanık …’ın cezai sorumluluğunun tam olduğu,

Tanıklar Zulfikar Tunç ve … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma evresinde ayırma kararı verildiği,

Anlaşılmıştır.

Tanık … kollukta müdafii bulunmaksızın şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; yaklaşık on yıldır uyuşturucu madde kullandığını, üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeyi Mehmet Akif Bulvarı ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan açık otoparkta açık kimlik bilgilerini emniyette öğrendiği sanık …’dan 10 TL karşılığında aldığını, yaklaşık bir aydır söz konusu otoparka gelip isimlerini bilmediği şahıslardan bonzai adlı uyuşturucu maddeyi satın aldığını, suç konusu uyuşturucu maddeyi satın aldığı sırada sanık …’a daha önce kendilerinden madde satın aldığı kişilerin nerede olduğunu sorduğunu, adı geçenin söz konusu kişilerin cezaevinde olduklarını, yerlerine kendisinin baktığını söylediğini, mahkemede ise; esrar ve bonzai kullandığını, kolluktaki ifadesini ve olay tutanağını kabul etmediğini, Ergün adlı bir arkadaşının selamını adı geçenin kardeşine iletmek için suç tarihinde otoparka gittiğini, söz konusu şahsı bulamaması üzerine otoparktan çıktığını, kısa bir süre sonra polislerin kendisini durdurup otoparkta ne yaptığını sorduklarını, görevlilere bir arkadaşının selamını iletmek için otoparka geldiğini söylediğini, kesinlikle uyuşturucu madde satın aldığı yönünde bir beyanda bulunmadığı gibi üzerinde herhangi bir uyuşturucu madde de ele geçirilmediğini, soruşturma evresinde düzenlenen teşhis tutanağının altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak içeriğinin doğru olmadığını, kendisine teşhis yapıp çıkacaksın demeleri üzerine tutanağı imzaladığını, soruşturma evresindeki ifadesi okunup çelişki nedeniyle sorulduğunda; mahkemedeki beyanlarının doğru olduğunu,

Tanık … kollukta müdafii bulunmaksızın şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde; görevlilerce yakalandığı otoparka olay tarihinden önce de iki ya da üç defa gidip uyuşturucu madde satın aldığını, daha önce uyuşturucu madde satın aldığı şahsın 30-35 yaşlarında, 1.70 cm boylarında ve esmer tenli olduğunu, sağ kolunda dövme, sol kolunda ise jilet izi bulunduğunu, söz konusu bu şahsın açık kimlik ve adres bilgilerini bilmediğini, ancak bu şahsın arama yapılan otoparka takıldığını, söz konusu otoparkta bonzai satıldığını bildiğini, suç tarihinde kullanmak için uyuşturucu madde satın almak amacıyla aynı otoparka gittiğinde polisler ile karşılaştığını, daha önce kendisinden uyuşturucu madde satın aldığı şahsın sanıklar arasında bulunmadığını, sanıkları tanımadığını, mahkemede ise; kolluktaki ifadesini kabul etmediğini, olay tarihinde otoparkın içinde elinde sopa bulunan kişileri görmesi üzerine içeri girdiğini, geçmişte işlediği bir suçtan dolayı tanıdığı iki polisi görüp ne olduğunu sorduğunu, görevlilerin otoparkta uyuşturucu madde satıldığını söylediklerini, polislere konu hakkında herhangi bir bilgisinin olmadığını beyan ettiğini, buna rağmen kendisi hakkında tutanak tutup imzalattıklarını, esrar kullanmasına karşın hiçbir zaman bonzai içmediğini, otoparkta uyuşturucu madde satıldığına ilişkin bir beyanda bulunmadığını, soruşturma evresindeki ifadesi okunup çelişki nedeniyle sorulduğunda; mahkemedeki beyanlarının doğru olduğunu,

Tutanak düzenleyici tanık Ferdi Baylan mahkemede; altında imzasını bulunduğu olay tutanağının doğru olduğunu, ancak olayları tam olarak hatırlamadığını, bir muhbirden Mehmet Akif Bulvarı ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan numarasız otoparkta uyuşturucu madde satıldığı yönünde bilgi elde ettiklerini, söz konusu yere gittiklerinde sanık …’un otoparkta bulunduğunu hatırladığını, otoparkın her yerini aradıklarını, yazıhanenin yan tarafında kömürlük gibi bir yerin bulunduğunu, burada uyuşturucu madde ele geçirdiklerini, yazıhanede bulunan kasanın içinde uyuşturucu madde ele geçirip geçirmediklerini hatırlamadığını,

Tutanak düzenleyici tanık Hasan Cingöz mahkemede; olay tutanağının doğru olduğunu, elde edikleri istihbarat bilgisi üzerine söz konusu otoparka gittiklerini, otoparkın etrafının açık olması nedeniyle içerisinin göründüğünü, göz takibi ile içeri giren ve çıkan şahısları izlediklerini, bu şahıslardan tanık …’ı uyuşturucu madde satın aldığını değerlendirip otoparktan çıktıktan sonra durdurduklarını, tanık …’ın üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeyi sanık …’dan satın aldığını söyleyip adı geçen sanığın eşkalini tarif ettiğini, ardından tanık …’ı emniyete gönderip takviye ekip istediklerini, her tarafı açık olan otoparkın arka kısmında da çıkış bulunduğunu, otoparkın her yerini kontrol edemediklerini, bir süre geçtikten ve takviye ekip geldikten sonra otoparka girdiklerini, içeride sanık … dışında diğer sanıklar … ve Cüneyt’in bulunduğunu, daha sonra sanık …’ın da telefon ile aranıp otoparka çağrıldığını, yaptıkları aramalarda ofiste, kasanın içerisinde ve otoparkın arkasındaki çıkışta bulunan filede uyuşturucu madde ele geçirdiklerini,

İfade etmişlerdir.

Kollukta susma hakkını kullanan sanık … savcılıkta; söz konusu otoparkı çay bahçesi yapmak için yaklaşık üç ay önce Tayfun Yıldırmış’tan kiraladığını, adı geçenin işlettiği dönemde de otoparka gelip gittiğini, burada kendisine ait kuş ve köpekler bulunduğunu, otoparkı devraldıktan sonra tadilat işlerine başladığını, olay günü akşam saatlerinde otoparka gelen polislerin arama yaptıklarını, anahtarı kendisinde bulunan kasada uyuşturucu madde ile silah bulduklarını, silahlar ile uyuşturucu maddelerin kime ait olduğunu bilmediğini, daha önceden kasayı açtığında kime ait olduğunu bilmediği bir tabanca gördüğünü, sanık …’ın iş yerinde gece bekçiliği yaptığını, suçlamayı kabul etmediğini, sorguda; arama yapılan yerin resmi olarak otopark şeklinde işletilmediğini, ancak eskiden beri otopark olarak kullanıldığı için müşterilerin gelip araçlarını park ettiklerini, kasa anahtarının otoparkın maliki ve eski işleteni Tayfun Yıldırmış tarafından kendisine verildiğini, söz konusu anahtarın yaklaşık üç aydır kendisinde bulunduğunu, emanet olarak değerlendirdiği için kasanın içini hiçbir zaman detaylı kontrol etmediğini, kasanın içinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri ile silahların kendisine ait olmadığını, uyuşturucu madde kullanmadığını, her ne kadar olay tutanağında üst aramasında uyuşturucu madde çıktığı belirtilmiş ise de üzerinde uyuşturucu madde ele geçirilmediğini, uyuşturucu maddenin ne şekilde üzerinde bulunduğunu bilmediğini, mahkemede; otoparkı çay bahçesi olarak kullanmak için kiraladığını, bu amaçla belediyeden ruhsat almaya çalıştığını, söz konusu yerde otopark işletmeciliği yapmadığını, az sayıdaki eski müşterilerin otoparka giriş çıkış yaptığını, 2014 yılının Nisan ayından beri otoparkı bu şekilde düşük yoğunlukta işlettiğini, otoparktaki kasanın anahtarının kendisinde bulunduğunu, kasayı dört beş defa açmasına rağmen uyuşturucu maddeleri hiç fark etmediğini, yalnızca silahlar ile bazı evrakları gördüğünü, olay günü polisler geldiğinde sanık …’ın otoparkta olmadığını, sanık …’un ise kendisi ile birlikte otoparkta bulunduğunu, tanık …’ı tanıyıp tanımadığını söyleyemeyeceğini, adı geçen tanığa uyuşturucu madde satmadığını, tanık …’ı olay gecesi otoparkta hiç görmediğini, otoparkın diğer tarafında ele geçirilen uyuşturucu maddeler hakkında da herhangi bir bilgisinin bulunmadığını, otoparkta uyuşturucu madde satılmadığını, olay tutanağını kabul etmediğini, tanıklar … ile …’ın sivil polis olduğunu düşündüğünü, zira polislerden birinin tanık …’e “… nasıl ifade vereceğini çok iyi biliyorsun” dediğini duyduğunu, görevlilerin isteği üzerine kasanın anahtarını verdiğini, soruşturma evresindeki ifadeleri okunup çelişki nedeniyle sorulduğunda; mahkemedeki beyanlarının doğru olduğunu,

Kollukta susma hakkını kullanan sanık … savcılıkta; Mehmet Akif Bulvarı ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan otoparkı daha öncesinde babası Tayfun Yıldırmış’ın işlettiğini, adı geçenin cezaevine girmeden yaklaşık üç ay önce söz konu yeri işletmesi için sanık …’e devrettiğini, ilk zamanlar otoparkı işleten sanık …’in belli bir süre sonra tabelayı söküp iş yerini çalıştırmamaya başladığını, olay tarihinden üç gün önce sanık …’in iş yerinde uyuşturucu madde sattığını öğrendiğini, bunun üzerine kendilerine bu şekilde davranmamaları gerektiğini söylediğini, onların da bir daha böyle bir şey olmayacağını söylediklerini, sanık …’ın yaklaşık bir buçuk yıldır iş yerinde gece bekçisi olarak çalıştığını, otopark ile gündüz sanık …’in gece ise sanık …’ın ilgilendiğini, kendisinin de her gün otoparka uğradığını, olay gecesi polisler gelmeden kısa bir süre önce otoparka geldiğini, görevliler geldikten sonra yapılan aramada suç konusu uyuşturucu maddeler ile silahların ele geçirildiğini, kasada bulunan silahların babasına ait olduğunu, suçlamayı kabul etmediğini, sorguda; otoparkın yerinin babasına ait olması nedeniyle her gün söz konusu yere gittiğini, burada bulunan kuş ve köpeklere yemek verdiğini, cezaevinde olan kardeşinin ihtiyaçlarının otoparktan gelen para ile karşıladığını, suç tarihinden üç gün önce arkadaşlarından sanık …’in otoparkta uyuşturucu madde ticareti yaptığını öğrendiğini, yine annesine de otoparkta uyuşturucu madde satıldığının söylendiğini, bunun üzerine sanık …’i uyardığını, adı geçenin de bir daha böyle bir şey olmayacağını ifade ettiğini, kasa anahtarının yalnızca sanık …’te bulunduğunu, sanık …’ın uyuşturucu madde ticareti yaptığına dair bir şey duymadığını, mahkemede 13.11.2014 tarihli oturumda; sanık …’in söz konusu otoparkı babasından kiraladığını, bildiği kadarıyla adı geçen sanıktan aylık 1500 TL kira aldıklarını, otoparkın iki tane girişinin olduğunu, arka kapının bulunduğu yerde kuş ve köpeklerin, işleticilerin oturduğu yerde ise kasanın bulunduğunu, otoparkta bulunan kuşlar ile köpeklerin cezaevinde bulunan babası ve abisine ait olduğunu, bunların bakımını otoparkta çalışan kişilerin yaptığını, hiçbir zaman otoparkta çalışmadığını, tekstil işçisi olduğunu, bazı akşamlar otoparka uğrayıp hayvanlar ile ilgilendiğini, otoparkta uyuşturucu madde satıldığına dair bir şey duymadığını, kimseyi de uyuşturucu madde satarken görmediğini, savcılıkta ifadesi alınırken beyanlarının tutanağa yanlış yazılmış olduğunu, suç tarihinden üç gün önce bir arkadaşından otoparkta uyuşturucu madde satıldığını duyduğunu, bu hususu sorduğunda sanık …’in otoparkta kesinlikle uyuşturucu madde satılmadığını söylediğini, sanık …’ın da uyuşturucu madde ticareti ile ilgisinin bulunmadığını, olay gecesi hayvanları beslemek için otoparka gittiğinde kısa bir süre sonra görevlilerin geldiğini, tanık …’ı otoparkta hiç görmediğini, adı geçen tanığa uyuşturucu madde satmadığını, kimin sattığını da bilmediğini, kasanın anahtarının her zaman sanık …’te bulunduğunu, kasada ve otoparkın diğer tarafında ele geçirilen uyuşturucu maddelerden haberdar olmadığını, 11.05.2015 tarihli oturumda ise; görevlilerce yapılan üst aramalarında üzerinde uyuşturucu madde ele geçirilmediğini, ancak sanık …’in üzerinde uyuşturucu madde bulunduğunu

Kollukta susma hakkını kullanan sanık … savcılıkta; sanık …’in işlettiği otoparkta yaklaşık altı aydır gece bekçisi olarak çalıştığını, söz konusu yeri daha önceleri sanık …’un babası Tayfun’un işlettiğini, adı geçenin cezaevine girmesinden sonra otoparkı sanık …’in işletmeye başladığını, otoparkın herhangi bir tabelasının bulunmadığını, maliye kaydının olup olmadığını bilmediğini, otoparka gelen araçlardan park ücreti aldığını, ancak herhangi bir makbuz vermediğini, bu konuda kendisine bir talimat da verilmediğini, olay gecesi çağrılması üzerine otoparka gittiğini, kimseye uyuşturucu madde satmadığını, diğer sanıklar … ve Cüneyt’in de uyuşturucu madde ticareti yapıp yapmadıklarını bilmediğini, iş yerinde ele geçen uyuşturucu maddelerin kime ait olduğunu bilmediğini, suçlamayı kabul etmediğini, sorguda; sanık …’in otoparkı çay bahçesine dönüştürmek için tadilatlara başladığını, otoparkın bulunduğu yerin Tayfun Yıldırmış’a ait olması nedeniyle sanık …’un her gün otoparka geldiğini ve burada bulunan kuş ve köpeklere yem verdiğini, tanık …’ın beyanlarını kabul etmediğini, otoparka gece 23.00 ile sabah 11.00 saatleri arasında çalıştığını, gündüzleri ise diğer sanıkların bulunduğunu, geceleri otoparka gelip çay ya da başka şeyler isteyen gençlerin bu taleplerini kabul etmediğinden ve onlara kızdığından kendisine iftira atmış olabileceklerini, mahkemede; Reka adlı otoparkta yaklaşık üç aydır gece bekçisi olarak çalıştığını, otoparkta bulunan hayvanların bakımı ile sanık …’un ilgilendiğini, kimseye uyuşturucu madde satmadığını, kimseyi de uyuşturucu madde satarken görmediğini, olay gecesi otoparkta olmadığını, içinde uyuşturucu madde ele geçirilen kasanın anahtarının kimde olduğunu bilmediğini, söz konusu anahtarın hiçbir zaman kendisinde bulunmadığını, ayrıca kasanın sürekli kapalı olduğunu, gerek kasada gerekse otoparkın diğer tarafında ele geçirilen uyuşturucu maddelerden haberdar olmadığını, psikolojik rahatsızlığının bulunduğunu, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde kaydının bulunduğunu, hiçbir zaman ne alkolle ne de uyuşturucu madde ile irtibatının olmadığını,

Savunmuşlardır.

Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- Uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işlemlerinin her bir sanık bakımından hukuka uygun olup olmadığının, bu bağlamda sanık …’ın üst aramasında ele geçen uyuşturucu madde yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı:

Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için “arama” tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

A- Genel Olarak Koruma Tedbiri:

Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere “koruma tedbiri” denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1)

Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanununun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir.

Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır.

Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile;

“Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir…” şeklinde düzenlenmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanununun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanunun 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.

“Madde 2: …j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder”

Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK’nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK’nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK’nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır.

“Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler

Madde 90: (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.

b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.

(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.

(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.

(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.

(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir” şeklindedir. Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.

2559 sayılı PVSK’nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.

PVSK’nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;

“Polis,

A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,

B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,

C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,

D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,

E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,

F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,

G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,

Yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar…” şeklinde düzenlenmiştir.

Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde “Özel hayatın gizliliği”, 21. maddesinde ise “Konut dokunulmazlığı” başlıkları altında düzenlenmiştir.

Anayasamızın 20. maddesi;

“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar…”

21. maddesi ise;

“Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar” hükümlerini amirdir.

Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri:

1. Arama Kavramı

Arama; “arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir. (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113)

Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir. (Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18)

Arama; kişilerin konutları, iş yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir. Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir.

Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş değildir. Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir.

2. Arama Çeşitleri

Arama, amacına göre “adli arama” ve “önleme araması” olarak ikiye ayrılmaktadır. Arama şüpheli veya sanığı ya da bir delili elde etme amacıyla yapılabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da yapılabilir. Birinci tür aramaya “adli arama”, ikinci tür aramaya ise “önleme araması” denilmektedir. Bu itibarla arama hem koruma, hem de önleme tedbiridir. Her iki tür arama arasında ortak özellikler bulunmakla birlikte hukukî nitelikleri, tâbi oldukları kanuni düzenlemeler ve kapsamları bakımından önemli farklılıklar da bulunmaktadır.

a. Önleme Araması

Genel emniyet ve asayişin korunması ile tehlikelerin önlenmesi amacıyla başvurulan önleme araması; 2559 sayılı PVSK’nın 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 18-26. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 19. maddesinde; “Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir” şeklinde tanımlanmıştır. Böylelikle kamu güvenliği ile düzenini bozabilecek kişi ve eşya bulunarak muhtemel bir zararın gerçekleşmesine veya suç işlenmesine engel olunarak toplum yakın bir tehlikeden korunacaktır.

Önleme aramasına karar verilebilmesi için belirtilen konulara ilişkin somut ve öngörülebilir bir tehlike olması gerekir. 2559 sayılı PVSK bu nitelikteki tehlike hâlini “makul sebep” olarak ifade etmektedir. Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut olgulara dayalı “makul şüphe” ile önleme aramasındaki “makul sebep” farklı kavramlardır. “Makul sebep” konunun uzmanları tarafından ortak görüşle anlamlandırılıp değerlendirilen bir olgu iken “makul şüphe” çok sayıdaki sıradan insanın somut bir olguyu aynı yönde değerlendirmeleri hâlidir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin, 4. Baskı, 2016, s. 381-382)

Önleme araması ancak kanunda öngörülen yerlerde yapılabilir. 2559 sayılı PVSK’nın 9. maddesinde somut ve yakın bir tehlikenin baş gösterebileceği alanlar esas alınmak suretiyle önleme araması yapılabilecek yerler tek tek sayılmış olup buna göre önleme araması;

1) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,

2) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,

3) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,

4) Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve kurumun imkânlarıyla önlenmesi mümkün görülmeyen olayların çıkması ihtimali karşısında rektör, acele hâllerde de dekan veya bağlı kuruluş yetkililerinin kolluktan yardım istemeleri hâlinde, girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında,

5) Umumî veya umuma açık yerlerde,

6) Her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda yapılabilecektir.

Konutta, yerleşim yerinde, kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde hiçbir şekilde önleme araması yapılması mümkün olmayıp bu yerlerde şartları varsa ancak adli arama yapılabilir.

Önleme araması idari bir işlem olsa da kural olarak hâkim kararıyla yapılmalıdır. Kolluk tarafından somut tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler önceden tespit edilip aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî âmirine yazılı olarak iletilir. İllerde vali veya bu konuda yetkilendirdiği yardımcısı ve ilçelerde ise kaymakamı ifade eden mülki amir, kolluğun talebini uygun bulursa hâkimden arama kararı talep eder; ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kendisi de yazılı arama emri verebilir. Önleme araması kararının alınmasında ve icrasında Cumhuriyet savcısının herhangi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Kolluğun kendi içindeki birim amirlerinin emri ile önleme araması yapılamaz. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 4. maddesi uyarınca, önleme araması bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hâl; derhâl işlem yapılmadığı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini ifade etmektedir.

Önleme araması kararında veya emrinde; aramanın sebebi, konusu ve kapsamı, aramanın yapılacağı yer, aramanın yapılacağı zaman ve geçerli olacağı süre belirtilmelidir. Önleme aramasında gece ile ilgili bir istisnaya yer verilmediğinden her zaman yapılması mümkündür. Önleme araması kararının geçerli olacağı sürenin sınırı ile ilgili olarak da mevzuatta kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Zira önleme aramasının geçerli olacağı süre, karar verilmesine dayanak teşkil eden makul sebebin niteliğine göre değişkenlik arz edebilmektedir. Örneğin; olimpiyat oyunları gibi iki ya da üç hafta sürecek ve dünyanın bir çok ülkesinden sporcu ve izleyicilerin katılacağı bir spor organizasyonunda yaşanabilecek kamu düzenini bozucu nitelikteki olayların ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla makul sebep oluşması hâlinde yapılacak bir önleme aramasının geçerlilik süresi organizasyon süresi kadar olabileceği gibi, başka olaylarda duruma göre bir gün süreli, hatta saatli önleme araması kararlarının verilmesi de mümkündür. Her hâlükârda bu sürenin aramanın haklı kıldığı süreden fazla olmaması lazımdır. Önleme aramasının da kişilerin temel hak ve özgürlüklerine bir müdahale niteliğinde bulunması nedeniyle, makul bir sebep olmadığı hâlde verilen uzun süreli önleme araması kararı görünürde yasal olsa bile hukuka uygun olmayacaktır. Aynı şekilde makul bir sebep yokken belli periyotlarla yenilenmek suretiyle süreklilik arz edecek ve genel arama izlenimi verecek şekilde önleme araması kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır.

Önleme aramasının nasıl icra edileceği hususunda 2559 sayılı PVSK’da ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmeliğin “Aramaların Yapılma Şekli” başlıklı bölümündeki hükümler hem adli hem de önleme araması için geçerli ortak hükümlerdir. Dolayısıyla icra edilişi bakımından adli arama ile önleme araması arasında bir fark gözetilmemiştir.

Önleme araması sonucunda bir suç unsuruna veya deliline rastlanırsa koruma altına alınacak ve durum Cumhuriyet Başsavcılığına derhâl bildirilerek elkoyma işlemini gerçekleştirmek üzere Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenecektir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de elkoyma yapılabilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Önleme aramasının konusu ve kapsamı içinde olan ancak suç unsuru oluşturmayan örneğin, bozuk para, çakmak gibi bir eşya ise geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir.

Önleme aramasının sonucu arama kararı veya emri veren merci veya makama bildirilir. Ayrıca arama sırasında suç unsuruna rastlanılmışsa bununla ilgili özel olarak önleme araması tutanağı hazırlanır. Bu tutanakta adli arama tutanağında olduğu gibi arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile emri veren merci, aramanın yapıldığı yer, tarih ve saat, aramanın konusu, aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söylemediği takdirde eşkâl bilgileri, arama yapılan yerin adresi, araçta arama yapılmışsa aramanın mevkii ve aracın bilgileri, aramanın sonuçları, elkonulan suç eşyası varsa buna ilişkin belirleyici bilgiler, aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgileri, kimliği belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, arama sonucunda yaralanma veya maddî bir zarar meydana gelip gelmediği ve arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve unvanı hususları yer alır. Tutanak arama işlemine katılmış olanlar ve hazır bulunanlarca imzalanarak bir sureti ilgiliye verilir. Suç unsuruna rastlanmadığı durumlarda, aranan kişinin talebi hâlinde, kendisine arama kararı veya emrinin tarih ve sayısı, aramanın tarih ve saati, yeri, aranan şahsın ve arayan görevlinin kimlik bilgilerinin yer aldığı bir belge verilir.

Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler için herhangi bir arama emir veya kararına gerek yoktur. Bir yerin faaliyeti bakımından uymakla yükümlü bulunduğu kurallara uygun olarak çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından o yerde yapılan işlem bir denetlemedir. (Murat Aydın, Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137) Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin “denetim yapılacak hâller” başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır.

2559 sayılı PVSK’nda ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nde hâkimden arama kararı alınması gerekmeyen hâller gösterilmiştir. Buna göre; polisin, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etme ve arama yetkisi bulunmaktadır. Bunun dışında Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 25. maddesi uyarınca Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun Ek 1. maddesi kapsamında bulunan, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaların, uçakların, gemilerin ve her türlü deniz ve kara taşıtlarının, giren çıkan yolcuların X-ray cihazından geçirilerek, gerektiğinde üstünün ve eşyasının aranması ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin, üstlerinin, araçlarının ve eşyalarının aranmasında, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu’nun 11. maddesi kapsamında, kişilerin üstünün, eşyalarının Olağanüstü Hâl Valisinin emriyle aranmasında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nun 3. maddesi kapsamında, konutların ve her türlü dernek, siyasî parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaların, işyerlerinin, özel ve tüzel kişiliklere sahip müesseseler ve bunlara ait eklentilerin ve her türlü kapalı ve açık yerlerin, mektup, telgraf ve sair gönderilerin ve kişilerin üzerlerinin sıkıyönetim komutanının emriyle aranmasında, kanunların, muhafaza altına alınmalarına olanak verdiği kişilerin, üst veya eşyalarının aranmasında, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun çerçevesinde görevli kolluğun, aynı Kanun’un 79. maddesindeki silâh taşıma yasağı kapsamında, silâh taşıdığından şüphelenilen kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasında ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmeyecektir. Yine 2559 sayılı PVSK’nın 20. maddesi gereğince; bir hukuka uygunluk nedenine bağlı olarak yapılan aramalarda da örneğin imdat istenmesi veya yangın, su baskını ve boğulma gibi büyük tehlikelerin haber verilmesi veya görülmesi hâllerinde de arama emir veya kararına gerek olmayacaktır.

Öte yandan 2559 sayılı PVSK’nın 4/A maddesinde polise, kişileri ve araçları tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması halinde durdurma yetkisi verilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 27. maddesinde bu yetkinin kullanılması için “umma” derecesinde makul şüphe aranmıştır.

2559 sayılı PVSK’nın suç tarihinde yürürlükte bulunan “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A. maddesi;

“Polis, kişileri ve araçları;

a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,

b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,

c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,

ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,

Amacıyla durdurabilir.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.

Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.

Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez…”,

Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin suç tarihinde yürürlükte bulunan “Durdurma ve kontrol işlemleri” başlıklı 27. maddesi ise;

“Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, ‘umma’ derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir.

Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz.

Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz.

Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silâh bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir.

b) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.

c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.

d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir.

e) Yoklama suretiyle kontrol, kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.

f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.

g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.

h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz.

i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.

j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhâl bir tutanak düzenlenir.

Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir” şeklindedir.

Söz konusu düzenlemelerle kolluğa, koşulları oluştuğu taktirde kişi ve araçları durdurma ve yoklama biçiminde kontrol yapma yetkileri tanınmıştır. Yönetmeliğin 27. maddesinin (g) ve (i) fıkraları gereğince kollukça durdurulan kişinin herhangi bir yerinde uyuşturucu gibi belirli bir şeyin gizlendiği düşünülüyorsa veya makul sebep oluşmuşsa önleyici kolluk yetkisi dahilinde daha geniş kapsamlı kontrol yapma imkanı doğacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kolluk gerekli tedbirleri alabilecek ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir.

b. Adli Arama

Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK’nın 116-134, 2559 sayılı PVSK’nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; “Bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir” şeklinde tanımlanmıştır. (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400)

Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:

1- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,

2- Görünüşte haklılık,

3- Ölçülülük.

Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir.

Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır.(Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604)

Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz” nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.

Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır.

Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır.

CMK’nun 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan haline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe bulunmalıdır. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında somut delillere dayalı kuvvetli şüphede, günlük hayat deneyimlerine göre eldeki delillerin şüphelinin suçu işlediğine yönelik objektif bir kişiyi ikna etmeye yeterli somut olgu ve bilgilere dayanması şarttır.

CMK’nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. “Diğer kişiler” kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, somut delillere dayalı kuvvetli şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir.

Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir.

Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir.

Yakalama kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir koruma tedbiridir. Bu niteliği gereği üst arama işlemine göre daha geniş kapsamlı bir işlemdir. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemleri düzenleyen CMK’nın 90/4. maddesi gereğince de, kolluk yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almalıdır. Bu bağlamda kişinin yakalanmasından sonra tedbir olarak kaba üst araması yapılabilir. Ayrıca karar alınmasına gerek olmayan bu arama işlemi, en kısa zamanda ve dikkatli bir biçimde elle yoklama şeklinde yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan işlem diğer bir anlatımla yoklama bir arama değildir. Bu nedenle arama prosedürüne uyulmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak yapılan yoklamanın arama boyutuna ulaşmaması gerekir. (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 9. Baskı, 2017, s.305) Yakalanan kişinin üstündeki kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve beden çukurlarının aranması ise mümkün değildir.

2559 sayılı PVSK’nın Ek 4. maddesinde “Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tesbit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkilidir…” ,

“Adlî görev ve yetkiler” başlıklı Ek 6. maddesinde “Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir.

Polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir.

Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.

Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar…” ve PVSK’nın 25. maddesindeki “Polis teşkilatı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma komutanları ile jandarma karakol komutanları bu kanunda yazılı vazifeleri yapar ve yetkileri kullanırlar.” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, edinilen bilgi, ihbar veya şikayet üzerine ya da kendiliğinden suçla karşılaşan kolluğun, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alması zorunludur. Gerekli tedbirler derhal alınırken, tedbire başvurulmadığı takdirde ceza muhakemesinin amacına ulaşılamayacağı, yani delillerin kaybolması gibi bir sonucun ortaya çıkabileceği değerlendirilerek, işlemin yapılması esnasında haklı görünmesi ve ölçülülük ilkesine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Aksi durumda ise maddi gerçeğe ulaşma amacı tehlikeye girecek, mağdur ve sanık haklarının ihlali söz konusu olacaktır. Bu halde suçun işlendiği bilgisini alan kolluk, olay yerinde delillerin karartılmasını önleme yetki ve görevi kapsamında yakaladığı kişi ya da kişilerin kaba üst aramasını yapabilecek ve el koyduğu olayı, yakalanan kişi ya da kişiler ile uyguladığı tedbirleri en kısa zamanda Cumhuriyet savcısına bildirecektir.

Bu aşamada soruşturma işlemleri ve hukuka aykırı aramaya ilişkin düzenlemelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinde soruşturmanın tanımına yer verilmiş, aynı Kanun’un 158. maddesinde ihbar ve şikâyet, 160. maddesinde bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi, 161. maddesinde Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri, 164. maddesinde ise adlî kolluk ve görevi düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 2. maddesinin (e) bendinde soruşturma; “Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,.. ifade eder” şeklinde tanımlanmış,

“İhbar ve şikayet” başlığını taşıyan 158. maddesi;

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur”,

“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlığını taşıyan 160. maddesi;

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”,

“Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlığını taşıyan 161. maddesi;

“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.

(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür…”,

“Adlî kolluk ve görevi” başlığını taşıyan 164. maddesi;

“…(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Ceza muhakemesinin kurallarının uygulanmaya başlaması “başlangıç şüphesi” ile olmaktadır. Başlangıç şüphesinin, dayandığı deliller basit, diğer aşamalarda elde edilebilecek delillere göre yetersiz ve/veya sayıca az olmakla birlikte en azından belirti düzeyinde delillere dayanıyor olması ve bir suçun işlendiği yolunda akla ve mantığa uygun bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir. Bu bakımdan somut olaylara dayanmayan, soyut iddia ve tahminler başlangıç şüphesi olarak kabul edilemeyecek, buna karşılık başlangıç şüphesinin belirli bir kişiye yönelmesi de gerekmeyecektedir. Ortada bu nitelikte bir şüphe yokken ceza muhakemesi soruşturmasının başlatılması ve koruma tedbirlerine müracaat edilmesi hâlinde, bu işlemin kaynağı hukuki olmayacağından keyfilik olarak değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. (Bahri Öztürk, Ceza Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1991, s.54, Feridun Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Beta, 1. Bası, Mayıs 1987, s.45) 5271 sayılı CMK’da ayrıntılı olarak açıklanmayan başlangıç şüphesine ilişkin olarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 3 ve 4. fıkralarında; “Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur. Bu şartları (üçüncü fıkradaki) taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz” şeklinde ayrıntılı düzenlemeye yer verilmiştir. Soruşturma işlemlerine fiilen başlamak için gerekli şüphe bakımından getirilen bu kriterlerin sadece bu kanun kapsamındaki kamu görevlileri açısından değil tüm soruşturmalar için uygulanması soruşturmaların hukuka uygun olarak başlatılması ve yürütülmesi noktasında yararlı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Suç işlendiği izlenimi yaratan bir durumun ihbar, şikâyet veya resen yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi üzerine durum derhâl Cumhuriyet savcısına bildirilip, alınan talimatlar doğrultusunda konunun araştırılması gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı soruşturma evresini başlatacak olan şüphenin somut olayda bulunup bulunmadığını takdir edecek, soruşturma başlatacak şüphe olduğunu değerlendirmesi durumunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için emrinde bulunan adli kolluk görevlileri aracılığı ile şüphelinin lehinde ve aleyhine olan bütün delilleri toplayıp, şüphelinin haklarını korumak için gerekli olan tedbirleri alacaktır. Adli kolluk görevlileri el koyduğu olayları, uyguladığı tedbirleri Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve aldığı emirleri yerine getirmek zorundadır. Ceza muhakemesinde yapılan işlemlerin tekrarlanma fırsatının olmaması, sürecin hızlı işlemesi nedeniyle adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet savcısından aldığı talimatlara uygun bir biçimde delil toplaması, toplanan delilleri muhafaza etmesi ve yetkililere teslim etmesi gerekmektedir.

Aramanın hukuka aykırı olması, arama karar veya emrinin ya da aramanın icrasının hukuka aykırı olması anlamına gelmektedir.

Hukuka aykırılık bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının çerçevesi ve kapsamı belirlenirken gerek pozitif hukuk kurallarına gerekse temel hak ve hürriyetlere ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı hâlinde hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi’nin 22.06.2001 tarihli ve 2-2 sayılı kararında: “Hukuka aykırılık en başta milli hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır.

Bunun dışında, hukuk sistemimiz, hukukun genel ilkeleri adı verilen ve uygar dünyanın tüm medeni ülkelerinde uygulanan kuralları da hukuk kuralı olarak kabul etmektedir. Hukukun genel ilkelerinin neler olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da, hukukun genel ilkelerinin hukuki bağlayıcılığı bulunduğu gerek uygulamada gerekse doktrinde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkememiz de birçok kararında, hukukun genel ilkelerinin varlığını kabul etmenin hukuk devletinin gereklerinden biri olduğunu ve bu ilkelerin yasakoyucu tarafından dahi yok edilemeyeceğini hükme bağlamıştır (Örneğin, E. 1985/31. K. 1986/1, KT. 17.3.1986, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S.22. s.115). Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşleri çerçevesinde hukukun genel ilkeleri, yasalardan, hatta Anayasa’nın değiştirilebilir hükümlerinden de üstün bir konuma getirilmiştir” denilmektedir.

Bu itibarla aramanın hukuka uygun olup olmadığı arama tedbirine başvurulma şartları ve uygulanmasıyla ilgili gerek pozitif hukuk kuralları gerekse evrensel hukuk kaideleri göz önünde bulundurularak bütüncül bir bakış açısıyla belirlenmelidir.

Hukuka aykırı olarak yapılan aramanın hem ceza muhakemesi hukuku, hem maddi ceza hukuku, hem de tazminat hukuku bakımından bir takım müeyyideleri ortaya çıkabilecektir.

Aramanın hukuka aykırı olmasının ceza muhakemesi açısından sonucu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınamamasıdır.

5271 sayılı CMK’nın 217. maddesinde;

“1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki düzenlemeyle hâkimin ancak hukukun izin verdiği yöntemlerle elde edilen delilleri dikkate alabileceği hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanun’un 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde de, ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması hâlinde reddolunacağı ifade edilerek hukuka uygun olarak elde edilmeyen delillerin ispat aracı olarak kabul edilmeyeceği ve hükme esas alınmayacağı açıklanmıştır. Kaldı ki, aynı Kanun’un 230. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi de zorunludur.

Hukuka aykırı aramanın maddi ceza hukuku bakımından yaptırımı ise eylemin suç teşkil etmesidir. 5237 sayılı TCK’nın “haksız arama” başlıklı 120. maddesinde hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisinin üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür. Konut ve işyerleri bakımından hukuka aykırı aramalar ise 5237 sayılı TCK’nın 116 ve 119/1-e maddeleri kapsamında değerlendirilecektir.

Nihayet, aramadaki hukuka aykırılıklar gerek Devletin, gerekse arama kararını veren veya uygulayan kamu görevlilerinin tazminat sorumluluğunu gündeme getirebilecektir. Bu kapsamda 5271 sayılı CMK’nın 141/1. maddesinde aramanın amacıyla orantılı olmayacak biçimde ölçüsüz gerçekleştirilmesi durumunda kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri öngörülmüştür.

Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü görevlilerince, 11.07.2014 tarihinde saat 19.00 sıralarında Mehmet Akif Bulvarı ile 19/1 Sokak kesişiminde bulunan açık otoparkta uyuşturucu madde satıldığı bilgisinin alındığı, aynı gün söz konusu adrese gidilip otoparkın çevresinde gerekli tertibatı alıp beklemeye başlayan görevlilerin, saat 19.30 sıralarında otoparka gelen ve kısa bir süre sonra ayrılan tanık …’ı durdurdukları, yapılan kimlik kontrolünün ardından adı geçenin avucunda beyaz kâğıda sarılı hâldeki uyuşturucu maddeyi görüp muhafaza altına aldıkları, sorulduğunda tanık …’ın uyuşturucu maddeyi otopark içinde… isimli şahıstan aldığını, daha önce de iki ya da üç defa aynı yerde farklı şahıslardan, tanesini 10 TL’den uyuşturucu madde satın aldığını söylediği, operasyon kararı alan görevlilerin saat 19.45 sıralarında otoparka girip işleteni olduğunu söyleyen sanık …’in üzerinde yaptıkları aramada beyaz kâğıda sarılı uyuşturucu maddeyi ele geçirdikleri, sanık …’un üst aramasında ise suç unsuruna rastlamadıkları, ardından otoparktaki kapısı olmayan müştemilat içinde bir adet kasa olduğunu gören görevlilerin kasanın anahtarının kimde olduğunun sordukları, sanık …’in anahtarın kendisinde olduğunu söylemesi üzerine konu hakkında bilgi verilen Cumhuriyet savcısının, otopark sahibi refakatinde arama yapılması talimatına istinaden kasa açtırılmak suretiyle yaptıkları aramada, kasanın üst bölmesinde gri şeffaf poşet içerisinde ve (2) paket şans oyunu kâğıtlarına sarılı uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği, otopark ve eklentilerinde arama işlemlerine devam edildiği sırada görevlilerin yanına gelen tanık …’in “Bir tane 10’luk bonzai var mı abi ?” diye sorması üzerine adı geçen tanığın görevlilerce yakalandığı, sorulduğunda kullanmak amacıyla uyuşturucu madde almak için otoparka geldiğini, daha önce de iki ya da üç defa tanesi 10 TL’den Cüneyt ve ismini bilmediği kişilerden uyuşturucu madde satın aldığını beyan ettiği, devam eden kontroller esnasında otoparkın giriş kısmının karşısında bulunan kırmızı renkli filenin içinde görünür vaziyette yavşan otu, sarı renkli tütün, bir adet pet şişe, kimyasal ilaç, cinsel gücü artırıcı (2) adet sprey ile bir adet damla, üzerinde “JAMAİCAN GOLD SUBREME 3 gram” ibaresi bulunan (16) adet içi boş poşetinin, bir adet alüminyum folyonun ele geçirildiği, arama işlemlerine son verilmesinden sonra sanık …’in, Hakan adlı kişinin gece bekçisi olarak otoparkta kaldığını söylemesi ve görevlilerin istemesi üzerine sanık … tarafından otoparka çağırılan sanık …’ın yakalandığı, yapılan üst aramasında suç unsuruna rastlanılmadığı anlaşılan olayda;

Kolluk görevlilerinin, uyuşturucu madde satışı yapıldığına ilişkin aldıkları istihbarat bilgisi üzerine tertibat alarak izlemeye başladıkları açık otoparka gelip kısa bir süre sonra çıktığını gördükleri tanık …’ı durdurdukları, adı geçinin kaba üst aramasını yapmak istedikleri sırada, avucu içerisinde görülmesi üzerine muhafaza altına alınan suç konusu uyuşturucu maddenin hukuka uygun olarak elde edildiği hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık ve bu kabulde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Sanık …’in üst aramasında ele geçirildiği belirtilen suç konusu uyuşturucu madde bakımından; sanığın aşamalardaki savunmalarında tutanağı kabul etmediğini ve üzerinde uyuşturucu madde ele geçirilmediğini söylemesi, olay tutanağının doğru olduğunu beyan eden kolluk görevlileri ile sanık …’in üzerinde suç unsuru madde çıktığını söyleyen diğer sanık …’un uyuşturucu maddenin sanığın neresinden ve nasıl ele geçirildiğine ilişkin açık bir beyanda bulunmamaları ve olay tutanağı içeriğinde de bu konuda herhangi bir açıklık olmaması karşısında; görevlilerce gerçekleştirilen işlemin PVSK’nın 4-A maddesi kapsamında yoklama suretiyle yapılan kontrol mü yoksa arama kararı ya da yazılı arama emri alınmasını gerektirir bir müdahale mi olduğunun belirlenebilmesi için sanıklar Cüneyt ve … ile 11.07.2014 tarihli tutanak altında imzaları bulunan kolluk görevlilerinin yeniden dinlenilerek, üst aramasında ele geçirildiği belirtilen suç konusu uyuşturucu maddenin sanığın neresinden ve nasıl ele geçirildiğinin sorulup, sonucuna göre sanığın hukuki durumun değerlendirilmesi gerekirken eksik araştırmayla hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan, açık otopark olarak işletilen yerde bulunan ve kapalı alan niteliğinde olan müştemilat içerisindeki kasada arama yapılabilmesi için, CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca hâkimden karar veya Cumhuriyet savcısından yazılı emir alınmasının gerekli olduğu, ancak dosya kapsamında böyle bir arama kararı ya da yazılı arama emrinin bulunmadığı, görevlilerce istenmesi üzerine suç konusu uyuşturucu maddelerin içerisinde bulunduğu kasanın sanık … tarafından açılmasının, gerçekleştirilecek arama işlemi için hâkimden karar veya Cumhuriyet savcısından yazılı emir alınması zorunluluğunu ortadan kaldırmayacağı ve yapılan bu işleme hukuki geçerlilik de kazandırmayacağı anlaşıldığından, kasa içerisinde ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olması nedeniyle Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamayacağının kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının; sanık…’in üzerinde ele geçirildiği belirtilen uyuşturucu madde bakımından değişik gerekçeyle kabulüne, sanıkların çalıştırdığı açık otoparkın müştemilatındaki kasada ele geçirilen uyuşturucu maddeler bakımından reddine karar verilmelidir.

2- Sanıklar … ve …’a atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığına gelince;

5237 sayılı TCK’nın “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası suç tarihi itibarıyla;

“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır…” şeklindedir.

Üçüncü fıkrada, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevki, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Fıkradaki suçun oluşması için bu seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması yeterlidir.

Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan oluş ve kabule göre; açık otopark olarak işletilen yerin müştemilatında bulunan kasadaki suç konusu uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmeleri nedeniyle hükme esas alınamayacak olması, diğer sanık …’in üzerinde ele geçtiği belirtilen suç konusu uyuşturucu madde ile sanıklar … ve…’ın irtibatları bulunduğunu gösterir herhangi bir delil bulunmaması, tanık …’dan elde edilen suç konusu uyuşturucu maddeyi sanık …’ın temin ettiğine ilişkin adı geçenin suç atma niteliğinde değerlendirilebilecek ve kollukta müdafisi bulunmaksızın alınan beyanı ile teşhisi dışında delil bulunmadığı gibi tanığın kovuşturma evresinde sanığı suçlayan önceki beyanlarından dönmesi, tanık …’ın yakalanmasının hemen ardından söz konusu açık otoparka girildiğinde sanık …’ın burada bulunmadığının, diğer sanık …’in çağırması üzerine otoparka geldiğinin anlaşılması, sanık … yönünden ise tanık …’ın herhangi bir beyanının bulunmaması, tanık …’in ise açık otoparkta uyuşturucu madde satıldığına yönelik olup açıkça sanıklar… ve …’u suçlamadığı önceki beyanını da kovuşturma evresinde kabul etmediğini söylemesi, sanıklar… ve …’da herhangi bir uyuşturucu madde ele geçirilememesi, sanıklar… ve …’un başlangıçtan itibaren değişmeyen savunmalarında atılı suçlamayı kabul etmediklerini beyan etmeleri ile tanık …’da ve diğer sanık …’te ele geçirilen uyuşturucu maddeler ile ilgilerinin bulunmadığını savunmaları karşısında; sanıklar… ve …’un atılı suçu işlediklerine dair, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşıldığından, beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;

a) Otopark içerisindeki müştemilatta bulunan kasada yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından REDDİNE,

b) Sanık …’in üzerinde gerçekleştirilen arama sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddenin hukuka uygun elde edilip edilmediği yönünden eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı ile sanıklar … ve…’a atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konuları bakımından DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,

2- Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 23.12.2015 tarihli ve 15873-5333 sayılı kararında yer alan, “ve sanık …’in üzerinde”, “0,03 gram AB-FUBINACA,” , “gözetilerek, somut olayda suçun maddi konusunun bulunmaması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından” ile “da gözetilerek sanıklar” ibarelerinin ÇIKARILMASINA, “ayrıca” ibaresinden önce gelmek üzere “sanık …’in üst aramasında ele geçirildiği belirtilen suç konusu uyuşturucu madde bakımından; görevlilerce gerçekleştirilen işlemin PVSK’nın 4-A maddesi kapsamında yoklama suretiyle yapılan kontrol mü yoksa arama kararı ya da yazılı arama emri alınmasını gerektirir bir müdahale mi olduğunun belirlenebilmesi için sanıklar Cüneyt ve … ile 11.07.2014 tarihli tutanak altında imzaları bulunan kolluk görevlilerinin yeniden dinlenilerek, üst aramasında ele geçirildiği belirtilen suç konusu uyuşturucu maddenin sanığın neresinden ve nasıl ele geçirildiğinin sorulup, sonucuna göre sanık …’in hukuki durumun değerlendirilmesi gerekirken eksik araştırmayla hüküm kurulması,” cümlesinin, “yeterli ve kesin delil bulunmadığı” ibaresinden sonra gelmek üzere “sanık …’un diğer sanık …’te ele geçirilen uyuşturucu maddeler ile ilgisi olduğuna ilişkin savunmaları aksine delil elde edilemediği dikkate alındığında, sanıklar … ve…” ibarelerinin EKLENMESİNE,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN