CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU VE BU SUÇUN CEZASI

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU VE BU SUÇUN CEZASI

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU VE BU SUÇUN CEZASI


CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU VE CEZASI: HUKUKİ VE TOPLUMSAL BİR DEĞERLENDİRME

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU VE BU SUÇUN CEZASI

Giriş

Demokratik toplumların temel taşlarından biri ifade özgürlüğüdür. Ancak ifade özgürlüğü sınırsız değildir; kişilik haklarının, kamu düzeninin ve devletin anayasal kurumlarının korunması amacıyla çeşitli sınırlar öngörülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türk Ceza Kanunu’nda da bu dengeyi sağlamak amacıyla bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu bağlamda, TCK’nın 299. maddesi kapsamında düzenlenen "Cumhurbaşkanına hakaret" suçu, hem hukuki hem de toplumsal düzlemde sıkça tartışılan bir konudur.


1. Hukuki Dayanak: TCK Madde 299

Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi uyarınca, "Cumhurbaşkanına alenen hakaret eden kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Suçun alenen işlenmesi, cezayı artırıcı nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı bir kat artırılabilmektedir.

Maddenin gerekçesi, cumhurbaşkanlığı makamının devletin başı sıfatıyla temsil ettiği anayasal düzenin ve kamusal otoritenin korunmasıdır. Ancak bu düzenleme, cumhurbaşkanını diğer vatandaşlardan veya kamu görevlilerinden farklı ve özel bir koruma zırhına büründürmesi nedeniyle eleştiriye açıktır.


2. İfade Özgürlüğü Bağlamında Değerlendirme

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ifade özgürlüğünü koruma altına alırken, bu özgürlüğün kamu görevlilerine yönelik eleştirileri de kapsadığını vurgulamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devlet yöneticilerinin eleştirilere karşı daha geniş bir hoşgörü çerçevesi içinde olması gerektiğini defaatle ifade etmiştir. AİHM, Türkiye aleyhine açılan bazı davalarda da TCK 299’un ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetmiştir (Artun ve Güvener/Türkiye davası, Tuşalp/Türkiye davası).

Bu bağlamda, Cumhurbaşkanına hakaret suçu, ifade özgürlüğünü sınırlayan orantısız bir müdahale olarak değerlendirilmekte; özellikle siyasi eleştiri ile hakaret arasındaki çizginin belirsizleştiği durumlarda sorunlar doğurmaktadır.


3. Uygulamadaki Sorunlar ve Eleştiriler

Son yıllarda TCK 299 kapsamında açılan dava sayısında önemli artış yaşanmıştır. Bu artış, eleştirilerin cezalandırıldığı bir iklim yarattığı gerekçesiyle hukukçular ve insan hakları savunucuları tarafından eleştirilmektedir. Suçun tanımının muğlak olması, siyasi ifadelerin kolayca suç sayılmasına zemin hazırlayabilmektedir. Ayrıca, sıradan vatandaşlardan gazetecilere kadar geniş bir yelpazede birçok kişi bu suçlamayla karşı karşıya kalmaktadır.

Bir diğer tartışma konusu, cumhurbaşkanının hukuk önünde ayrıcalıklı bir korunmaya tabi tutulmasıdır. Diğer kamu görevlilerine yönelik hakaret suçlarında öngörülen cezaların daha düşük olduğu dikkate alındığında, bu durum eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil edebilmektedir.


4. Hukuki Reform Tartışmaları

Gerek Türkiye'deki hukuk çevreleri gerekse uluslararası kuruluşlar, TCK 299’un ya tamamen kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, bu suçun ifade özgürlüğüyle bağdaşmadığını ve Türkiye’nin demokratik normlarla uyumlu hale gelmesi için değişiklik yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Bazı hukukçular, cumhurbaşkanının şahsına yönelik hakaretin, TCK 125 (hakaret suçu) kapsamında değerlendirilebileceğini, ayrıca özel bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığını ileri sürmektedir. Bu şekilde, hem eşitlik ilkesi korunmuş olacak hem de ifade özgürlüğü üzerindeki aşırı baskı hafifleyecektir.


Sonuç

 

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türkiye’de ifade özgürlüğü ile devletin itibarını koruma amacı arasında süregelen bir gerilim alanını temsil etmektedir. Her ne kadar devletin başı olan cumhurbaşkanının kurumsal itibarı korunmak istense de, bu korumanın demokratik değerlerle ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşır olması gerekir. Bu nedenle, TCK 299’un ifade özgürlüğü ilkeleri ve uluslararası insan hakları standartları doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Aksi takdirde, bu madde hem iç hukukta hem de uluslararası alanda Türkiye’nin demokratik imajına zarar vermeye devam edecektir.

AVUKAT GİZEM GÜL UZUN