AİLE HUKUKU NEDİR? NEREDE DÜZENLENMİŞTİR?
Aile hukuku, Türk Medeni Kanunu'na göre düzenlenen, aileye dair bütün konularla ilgilenen medeni hukukun alt dalıdır. Aile hukuku uzmanı avukat, denildiğinde halk arasında akla gelen ilk ifade "boşanma avukatı" olmaktadır lakin aile hukukunun kapsamı düşünüldüğünden daha kapsamlıdır. Aile hukuku kişilerin nişanlanmasıyla başlar, nişanlanmanın koşulları ve hekükümleri, evliliğin koşulları koşulları ve hükümler, boşanmanın koşulları ve hükümleri, mal paylaşım rejimleri, nafaka, aile konutunun akıbeti, çocukların velayeti, soybağına ilişkin durumlar, vasi ve kayyım atanması, yasal danışmanlık, konularına kadar devam eden geniş bir kapsamı vardır. Ayrıca belirtmek gerekirse kadın hakları ve çocuk hakları da başlı başına bir inceleme alanı oluşturuyor olsa da aile hukukunun da ilgi alanı içindedir. Aile içi şiddet, taşıyıcı annelik, yapay döllenme, çocuk istismarı ve çocuk kaçırma gibi kadın hakları ya da çocuk hakları kapsamında ele alınan konular gerek uluslararası sözleşmelerde gerek iç hukukta özel olarak düzenlenmektedir.
AİLE HUKUKUNUN AMACI:
Aile hukukunun varlığının amacı, toplumun en küçük yapı taşı olan ailelerin iç huzurunun muhafaza edilmesi, ailede yaşanabilecek herhangi bir problem karşısında güvenin ve sükutun korunabilmesini sağlamaktır. Aile hukuku bu amacını gerçekleştirebilmek için ülkemizde 22.11.2001 tarihinde kabul edilen 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU'nu kullanmaktadır.
AİLE HUKUKUNA AİT DAVALAR HANGİ MAHKEMELERDE GÖRÜLÜR?
Aile hukuku kapsamında Türk Medeni Kanunu'nda ve diğer bazı özel yasalarda düzenlenen konulara ilişkin uyuşmazlıklar aile mahkemelerinde görülür. Eğer davanın açılacağı yerde aile mahkemesi bulunmamaktaysa Asliye Hukuk Mahkemelerinde de ayrılık ve boşanma davaları görülebilir. Aile mahkemeleri, uzmanlık mahkemelerinden olup sosyal çalışmacı, ruhbilimci gibi alanda çalışan kişilerin yardımından yararlanıldığı mahkemelerdir. Ayrıca aile mahkemesi yargıçlarının atamasında da aile hukuku konusunda uzman olup olmadığına ve evli ya da çocuklu olup olmadığına bakılarak bu nitelikleri taşıyan kişiler atamada yeğlenir.
AİLE HUKUKU DAVALARINDA AVUKATIN ROLÜ NEDİR?
Aile hukukunun evlilikte tarafları koruyan bir hukuk dalı olduğundan yukarıda bahsetmiştik. Aile içinde meydana gelen en ufak problemlerden yaşanan büyük ayrılıklara kadarki bütün hukuksal problemlerdin hukuksal olarak çözülebilmesinde aile hukuku kuralları devreye girer. Bu genellikle taraflar bu kuralların uygulanması aşamasında problemler, anlaşmazlıklar yaşamaktadırlar. İşte burada devreye avukatlar giriyor.
AİLE HUKUKU DAVALARINDA AVUKATLA DAVANIN TAKİBİ NEDEN ÖNEMLİDİR?
Boşanma davası üzerinden örnek verecek olursak: İster anlaşmalı boşanma ister çekişmeli boşanma olsun tarafların kendi maddi ve manevi menfaatleri için işlemlerini avukatla yapması en uygun yol olacaktır. Çünkü menfaatlerinizi koruyabilmek için bu süreçte yapılacak işlemlerin örneğin tarafların yaşadığı olayların boşanma sebebi olup olmayacağı, bu sebepler konusunda yapılacak başvurunun nasıl ve hangi tarihlerde yapılabileceğini en sağlıklı bir biçimde yapmak için avukata ihtiyacınız olacaktır. Taraflar, genellikle avukatlık ücreti ödemek istemediklerini için kendileri internet üzerinden edindiği bilgilerle dava açmayı düşünürler. Fakat dava sonucunda menfaatlerinin uğradığı zararlar bu avukatlık ücretinden çok daha fazla olabilir. Ve ehemmiyetle belirtmek isteriz ki bunun geri dönüşü yoktur. Keza çekişmeli boşanma dava cevap dilekçesinde belirtmeyi unuttuğunuz veya geçerli olarak belirtemediğiniz bir durumu (nafaka-velayet-tazminat vs.) bir daha belirtemeyecek olup, büyük zararlara uğrayabilirsiniz.
AVUKAT SEÇİMİNDE ÖNEMLİ OLAN KRİTER:
Aile davalarında avukat seçimi yapılırken, alelade bir avukat seçmekten ziyade aile hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukata başvurmanız çok önemlidir. Zira aile hukuku yalnızca bilgiden ibaret olmayıp, alanında yeterli tecrübeye sahip avukatlar tarafından yapılması, sorunlarınızın çözülmesi için ekstra önem arz eder. Ayrıca bu hassas süreci yürütecek olan avukatların, tarafların minimal düzeyde maddi ve manevi hasarla atlatmaları için çalışmaları ve yaşanan problemle ilgili çözümler üretebilecek donanımda olmalıdır. Örneğin bir boşanma avukatı, müvekkilinin bu süreci en az hasarla atlatmasını sağlamak, boşanmanın her iki taraf için de gerçekleşmesi ve anlaşmayla sonuçlanması için çözümler üretebilmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerden dolayı Gizem Uzun Hukuk ve Danışmanlık Bürosu bu hassas sürecinizde, müvekkillerinin menfaatleri üzerinde yoğunlaşıp, olabilecek en az maddi ve manevi hasarla atlatmanız için çalışacak ve gerçekleşecek olan boşanmada iki taraf için de başarı elde edilmesi için hareket edecektir. Bu konuda müvekkillerimize verebileceğimiz hizmetleri sıralayacak olursak:
Nişanlanmada çıkacak olan anlaşmazlıkların çözülmesi,
Evlilikte mal paylaşım rejimi yapılması ve bu konuda danışmanlık hizmeti,
Evlilikte hükümsüzlükten dolayı ortaya çıkan iptal davalarının takibi,
Evlilikte taraflar arasında yapılacak olan protokolün düzenlenmesi ve yürütülmesi,
Anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davasının açılması ve takip edilmesi,
Boşanma davaları sebebiyle maddi ve manevi tazminat talebi,
Boşanmada mal varlığı tasfiyesi yapılması ve takibi,
Boşanmada aile konutunun akıbeti hakkında taleplerin yapılması,
Çocuklara dair velayet taleplerinin ehemmiyetle hazırlanıp, takip edilmesi,
Evlilik sonrasında çocuklar için açılan velayet değiştirme talebi ve davanın takibi,
Boşanma davasında aile içi şiddetten dolayı tedbir talebinin yapılması,
Boşanma davalarında yoksulluk ve iştirak nafaka taleplerinin ehemmiyetle hazırlanıp, takibi
Evlilik içi veya dışında yapılan evlat edinme davalarının takibi ve çıkacak uyuşmazlıkların çözümü,
Soy bağı ile alakalı davaların takibi,
Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili alınan tedbir kararlarına uyulması ile alakalı işlemler ve başlatılmış olan hukuki süreçlerin takibi,
Vasi ve kayyım atanmasıyla alakalı yapılacak olan taleplerin hazırlanıp, takip edilmesi,
Gizem Uzun Hukuk ve Danışmanlık Bürosunun aile hukuku kapsamında sunduğu hizmetleridir.
AİLE HUKUKUNDA GÖRÜLEN DAVALAR
BOŞANMA DAVASI:
Evlilik birliği içerisinde yaşanan ihtilaflar kimi zaman şiddetini arttırmaktadır. Bu durumlar eşlerin artık beraber yaşamak istemeyeceği seviyelere ulaşabilir. Taraflar evlilik birliğinin tekrardan sağlanamayacağını düşündükleri zaman anlaşarak veya tek taraflı olarak boşanma davası açabilmektedirler. Taraflar boşanmanın koşullarında (velayet-nafaka-tazminat vs.) anlaşabildiklerinde boşanma davası anlaşmalı boşanma şeklinde açılabilir. Fakat uygulamada genel olarak taraflar bu koşullarda anlaşamamaktadır ve çekişmeli boşanma davası vasıtasıyla evlilik birliliklerini sona erdirirler.
Boşanma davaları mahkemenin tarafların evlilik akdini sonlandırması amacıyla açıldığı için inşai nitelikte bir dava türüdür. Boşanmak isteyen taraflardan biri iki nüsha dava dilekçesi, bu dilekçeye ekleme yapmak istiyorsa eklemek istediği belgeleri, nüfus cüzdan fotokopisini de ekleyerek Aile Mahkemesin'de boşanma davasını açabilir. Dava dilekçesini hazırlayan taraf boşanma sebeplerini, yapacakları ithamlara yönelik olan delilleri eklemeli, deliller kurumlarda ise bu delillerin talebini, eğer tanıkları varsa bu tanıkların ad-soyad ve adreslerine ilişkin açıklamalarını da içermelidir. Çekişmeli boşanmada "çekişmeli" ibaresinin sebebi ise tarafların sona erdirmek istedikleri evlilik birliliğinde boşanma sebebiyle ortaya çıkacak olan nafaka, velayet, maddi ve manevi tazminat, aile konutu ve eşyalarının paylaşımı gibi konularda tarafların anlaşmazlığı söz konusudur. Mal paylaşımından kaynaklanan katılma alacağı veya katkı payı alacağı davaları ise ayrı bir mal paylaşımı davası şeklinde açılmalıdır.
Boşanma davasını açılırken bizce en önemli husus şudur: Çekişmeli boşanma davası açılmak isteniyorsa, Medeni Kanun M.161 ile M.166 arasında düzenlenen boşanma sebeplerine dayanılarak boşanma davası açılmalıdır. Bu sebepler "genel" ve "özel" boşanma sebepleri olarak ikiye ayrılır, bu sebepleri daha ayrıntılı olarak görmek gerekirse:
I- Çekişmeli Boşanma Davasında "Genel" Boşanma Sebepleri:
Evlilik Birliliğinin Temelden Sarsılması
Sayacağımız bütün sebeplerde ortak paydada "evlilik birliliğinin temelden sarsılması" olarak adlandırılan bu sebepler, eşlerin sürekli kavga etmesi, eşlerin birbirlerinin ailesine karşı gereken saygıyı göstermemesi, eşlerin birbirlerine karşı güven sarsıcı hareketleri, hakaret, tehdit, cinsel ilişkiye girmekten kaçınma, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi, şiddet, gibi sınırsız sayıdaki her türlü durum genel boşanma sebepleri arasında sayılabilir. Farkedilen üzere kanunda bu sebepler teker teker sayılmayıp, benzer durumların hepsinde bu sebepten ötürü dava açılabilecektir. Boşanma davasını açan eş, daha fazla kusurlu ise diğer eş boşanmak istemediği için davaya itiraz etmişse hakim, boşanma davasını red eder. Fakat bunun şöyle bir istisnası bulunmaktadır. Evlilik birliğinin devamında davalı eş ve varsa çocukları bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa hakim, davalı eşin istemini hakkın kötüye kullanması olarak kabul edip, boşanmaya karar verebilir.
Yargıtay şu iki durumda evlilik birliğinin temelden sarıldığını kabul etmektedir:
Evliliği en az 1 yıl sürmüş eşlerin anlaşmalı boşanma davası açması, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını gösterir (MK m.166/3).
Ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebiyle boşanma davası açılması halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir (TMK 166/4).
Ortak hayatın yeniden kurulamaması ifadesini şu şekilde ifade edebiliriz: Boşanma sebeplerinden (genel-özel) herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Üç yıllık süre burada asgari süredir. Ve kesintisiz olarak devam etmiş olması gerekmektedir. Örneğin, boşanma davası reddolunan ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren 4 yıl boyunca ortak hayatı yeniden kuramamışlarsa bu sebepten ötürü evlilik birliklerinin temelden sarsıldığı kabul edilecektir fakat taraflar 4. yılda bir araya geldikten sonra 5. yıllarında evliliklerinde yine sıkıntı yaşarlarsa ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebine dayanarak boşanma davası açamamaktadırlar.
II- Çekişmeli Boşanma Davasında "Özel" Boşanma Sebepleri:
Zina (aldatma) TMK M.161
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış TMK M.162
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme TMK M.163
Terk TMK M.164
Akıl Hastalığı M.165
Özel boşanma sebepleri, kanunda teker teker sayılmış olup "numerus clausus" sınırlı sayıdadır. Çekişmeli boşanmada en önemli kriter kusurdur. Hangi tarafın ne kadar kusurunun bulunduğu dava aşamasına geçilmesinde ana kriterdir. Daha fazla kusurlu olan taraf çekişmeli boşanma davası açarsa davası reddedilir veya daha az kusurlu olan eş, boşanmak istemez ise boşanma kararı verilemez.
Zina ve hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebepleriyle açılan çekişmeli boşanma davalarında dikkat edilen husus "af" tır. Evlilik birliği içerisinde bu sebeplerden birini icra eden eşi affetmek, bu sebeplerden ötürü dava açılmasını ortadan kaldıracaktır.
Özel boşanma sebeplerinde dikkat edilecek ikinci husus ise zamanaşımıdır. Örneğin evlilik birliğinde aldatıldığını öğrenen eş, bu boşanma sebebini öğrendikten itibaren başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üstünden beş yıl geçmekle dava hakkı düşmektedir. Bunlardan aşağıda daha ayrıntılı şekilde bahsedeceğiz.
a- Zina (Aldatma) Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 161)
Eşlerden birinin, karşı cinsten bir kişi ile kurduğu cinsel ilişki anlamına gelen zina, uygulamada en çok karşımıza gelen özel boşanma nedenleri arasındadır. Zina aile birliliğinde eşlerin birbirine verdiği sadakat sözünün ve bu yükümlülüğün açık bir ihlalidir. Her ne kadar cinsel ilişki anlamına gelsede zina, Yargıtay tarafından verilen kararları göz önünde bulundurduğumuzda teşebbüs aşamasında kalmış olan veya açıkca görülmemiş olsa da zina yapıldığı izlenimini veren olguların bulunması durumunda zina sebebiyle açılan boşanma davalarının kabulü gerektiği düşüncesindedir.
Zina sebebiyle boşanma davası açılması süresi, aldatıldığını öğrenen eşin zina olayını öğrenmesinden itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin bitmesinden itibaren 5 yıldır. Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz bir husus ise şudur: Hem genel hem özel boşanma sebepleriyle boşanma davası açan eşin, özel boşanma sebeplerindeki zamanaşımı şartı yüzünden zamanında açamadığı için davası reddedilse de, bu durumu ispatlamış olursa mahkeme, bu sebebe dayanmadan genel boşanma (evlilik birliliğinin temelden sarsılması) sebebiyle boşanmaya karar verebilecektir.
Zina sebebi ile eşini affeden diğer eşin dava hakkı yoktur. Af, örtülü ya da açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı da olabilir. Zina sebebi ile açılmış bulunan davadan feragat etmek de af niteliğinde olup, zinaya dayanılarak boşanma davası açılmasına engel teşkil eder. Burada affın zamanı önem teşkil eder. Affedecek olan eşin, zina olayı gerçekleştikten ve bunu öğrendikten sonra affetme beyanında bulunması gereklidir. Aksi takdirde affetmiş sayılmaz ve bu sebepten (zina) ötürü boşanma davası açabilecektir.
Zina sebebiyle açılan davalarda takdir edeceğiniz üzere zina yapan eşten manevi tazminat talep edilebilecektir.
b- Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedenleri ile Boşanma Davası (TMK m. 162)
Türk Medeni Kanun m. 162 de şu şekilde bahsedilmiştir: - Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde
bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Kanunda bahsedilen hayata kast, eşlerden birinin diğerine karşı öldürme iradesiyle yaşam hakkını elinden almak için kasıtlı olarak yaptığı fiillerin tamamını kapsamaktadır. İradenin olması hayata kast şartının gerçekleşmesi için yeterli olup, bu duruma maruz kalan eşin yaralanmasına dahi gerek kalmamaktadır. Önemli olan öldürme iradesinin bulunmasıdır.
Pek kötü muamele kanunda sınırlı olarak sayılmamıştır. Bunun takdirini somut olaydaki olguları inceleyerek hakim verecektir. Yargıtay kararlarında pek kötü muamele eşlerden birinin diğer eşe karşı beden ve ruhsal sağlığına yönelik acı ve eziyet veren davranışları teşkil etmektedir. Örneğin işkence etmek, merhamet ve şefkatle bağdaşmayacak fiillerde bulunmak, aç ve susuz bırakmak pek kötü muamele olarak kabul edilmiştir.
Onur kırıcı davranış ise eşi toplum içinde küçük düşürme, aşağılama, eşe karşı hakarette bulunma veya sinkaflı konuşmak gibi şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu durumlar kızgınlık veya şaka amaçlı söylenen sözleri kapsamayıp, ağır derecede onur kırıcı bir davranış olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Aksi halde bunlar onur kırıcı davranış olarak kabul edilmeyecektir.
Burada af konusunda bahsetmek istediğimiz bir diğer olgu ise şudur: Hayata kast, kötü muamele ve onur kırıcı davranıştan ötürü mağdur olan eş, şikayet yolu ile ceza davası da açabilecektir. Dava sırasında şikayetinden vazgeçmiş olması eşini affettiği anlamına gelmeyip, bu sebeplerden ötürü boşanma davası açma hakkı saklı kalacaktır.
Terk Sebebiyle Boşanma Davası (TMK m. 164)
Medeni Kanun’un 164. Maddesinde terk “ Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz. ” şeklinde düzenlenmiştir.
Öncelikle terk sebebiyle boşanma davası açabilmesi için gereken şartları inceleyelim:
Eşlerden biri evlilik biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için amacıyla ortak hayata son vermiş olmalıdır.
Terk en az 6 ay sürmüş olmalıdır
Terk eden eşe ihtar gönderilmesi gerekmektedir.
Hangi Durumlarda Eş Terk Etmiş Sayılır?
Eve dönmemek için haklı bir nedeni olmaksızın eve dönmeyen eş,
Diğer eşi konuttan ayrılmaya zorlayan eş,
Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerinden kaçınmak için evden ayrılan eş,
Diğer eşin ortak konuta dönmesini haksız bir sebeple engelleyen eş,
Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açılabilmesi İçin Öngörülen Süre
Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için terk tarihinden itibaren en erken dördüncü ayın sonunda bir ihtar gönderilmeli ve ihtarın terk eden eşe tebliğinden itibaren iki ay geçtikten sonra boşanma davası açılabilir. Gönderilen ihbarname samimi bir şekilde olmalıdır. Yani terk edilen eşin gerçekten eşinin dönmesini istediğini belirtmesi gerekmektedir. İhbarname karşısında evi terk etmesinde haklı bir sebebi bulunmayan taraf (örneğin sürekli şiddet gördüğü için ortak konuta dönmek istememesi) bu ihbarnameye karşılık eve dönmezse terk edilen eş, terk sebebine dayanarak boşanma davası açabilecektir.
Bu ihtarnameye alan eş eve tekrar dönerse, artık terk sebebine dayanılarak boşanma davası açılamaz. Terkin gerçekleşmesi için diğer eşin rızasının bulunmaması veya zaruri bir hizmet veya görev için evin terkedilmemesi gerekmektir.
Ayrıca terk sebebi ile çekişmeli boşanma davası hak düşürücü süreye tabi değildir. Terk sebebine dayanılan çekişmeli boşanma davası Her zaman açılabilir.
Akıl Hastalığı Sebebiyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 165)
Türk Medeni Kanunu m. 165," Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için
çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla
tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir." şeklindedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus akıl hastalığının, evlilik birliği içerisindeyken ortaya çıkması gerekmektedir. Eğer akıl hastalığı evlenmeden önce ortaya çıkmış ise bu evlilik TMK m. 145 gereği mutlak butlan yaptırımına tabi olacaktır, evliliğin iptali davası açılabilecektir.
İkinci husus ise ortaya çıkan bu akıl hastalığının evlilik birliliğinin devamını önemli derecede etkileyip, diğer eşin bu duruma katlanmasının neredeyse imkansız hale gelmesi gerekir. Ve tabiki bu hastalığın bir sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi gerekmektedir.
Akıl hastalığı sebebiyle yalnızca bu özel durumdan ötürü boşanma davası açılabilecektir çünkü evlilik birliği içerisinde akıl hastalığı bulunan eşin davranışları iradi olarak sayılmayıp, hastalığı nedeniyle ortaya çıkmış olarak kabul edilecektir.
Anlaşmalı Boşanma ve Şartları
TMK m. 166
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için TMK tarafından getirilen şartlar
Evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmüş olması,
Eşlerin mahkemeye beraber başvurmuş olması veya bir tarafın açtığı anlaşmalı boşanma davasını diğer tarafın kabul edip, iştirak etmesi,
Tarafların bizzat hakim huzurunda boşanmaya dayalı irade beyanlarını açıklaması,
Hakimin boşanmaya dayalı mali sonuçları (nafaka, tazminat) ve varsa müşterek çocukların velayeti konusunda yapılan düzenlemeleri uygun bulup kabul etmesi, gerekmektedir.
Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan dolayı vekil, vasi aracılığıyla beyanı kabul edilmemektedir. Bizzat tarafların bulunup boşanma isteklerini beyan etmesi gerekir.
Ayrıca şunu da belirtmemiz gerekirse tarafların mali sonuçlar ve varsa müşterek çocuk hakkındaki yaptıkları düzenlemeleri hakim uygun bulmazsa, hakim bu şartlarda değişikliğe gidebilir. Taraflar bu yapılan değişiklikleri de aynen kabul ederlerse boşanma gerçekleşebilir aksi takdirde anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir.
Çekişmeli Boşanma Davasında Hukuka Uygun Deliller
Tanık Beyanları
Sosyal Medya İçerikleri ( Instagram, Facebook, WhatsApp, Twitter vs.)
Fotoğraflar, video kayıtları gibi deliller,
Telefon arama kayıtları ve mesajlar ( SMS, WhatsApp içerikleri de dahil)
Banka kayıtları, kredi kartı harcama özeti,
Boşanmayı kanıtlayacak olan sebeplerin ispatını içeren bir kereye mahsus olacak şekilde ses kaydı
Hakim elde edilen delilleri serbestçe takdir eder ve deliller doğrultusunda boşanma kararı verebilir ya da davanın reddine de karar verebilir.
BOŞANMA DAVASINDA YARGILAMA USULÜ
Boşanma Davaları yazılı yargılama usulüne göre yapılmaktadır. Boşanma Dava Dilekçeleri karşı tarafa tebliğ edilir, karşı cevaplar süresinde verilir. Dilekçe ve araştırma işlemlerinin tamamlanması sonrası Boşanma Davaları görülmesi için Ön İnceleme Duruşma günü verilir. Ön inceleme bazı istisnalar dışında duruşmalı yapılması zorunludur.
Yargılamnın usulü Türk Medeni Kanunu m. 184'te
Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat
getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
Hâkim, bu olgular hakkında gerek re'sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.
Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
Boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.
şeklinde sayılmıştır.
SOYBAĞININ REDDİ DAVASI NEDİR?
Soybağının reddi davası çocuk ile baba arasındaki mevcut soy bağına dair ilişkiyi kaldırmak amacıyla açılan yenilik doğuran bir dava türüdür.
Türk Medeni Kanunu m. 285'e göre "Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır." Şeklinde belirtilmiştir. Çocuk ile baba arasında mevcut soy bağı ilişkisi yoksa aradaki bu ilişkiyi kaldırmak için soybağının reddi davası açılmalıdır.
Kanun koyucu soybağının reddi davası ile babanın menfaatlerini gözetmeyi ve çocuğun çıkarlarını ve üstün yararını korumayı amaçlamıştır.
Soybağının Reddi Davasını Kimler Açabilir?
Türk Medeni Kanunu m. 286'da "Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır.
Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır.
"
Soybağının Reddi Davası Kimlere Karşı Açılabilir?
Babanın açıcağı soybağının reddi davasında davalı anne ve çocuktur. Davanın reddi kararının yalnızca davalı anne veya çocuğa karşı verilmesi yeterlidir çünkü davalı anne ve çocuk arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Davalı ana veya çocuk ölmüşse dava, hangisi sağ kalmış ise ona karşı açılabilir. Eğer ki her ikisi de ölmüşse dava, tarafın mirasçılarına karşı da açılabilir. Fakat Yargıtay bu durumda ana ölmüşse sadece çocuğa karşı açılan davayı yeterli görmeyip, ölmüş olan annenin mirasçılarına karşı da açılmasını talep edebilir.
Çocuğun açacağı dava kayyım atamasıyla, kayyım tarafından da açılabilir. Bu dava da davalı taraf yine aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunacak şekilde anne ve babadır.
Ayrıca belirtmek isteriz ki; koca veya diğer ilgililer tarafından çocuğa ve anaya karşı soybağının reddi davası açılması takdirde vesayet makam, çocuğu davada temsil ettirmek üzere bir kayyım atamalıdır.
Soybağının Reddi Davası Nerede, Hangi Mahkemede Açılır?
TMK m. 283'e göre soybağına ilişkin davalar, taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesinde açılır. Yani davalı veya davacıların ya da çocuğun doğduğu sıradaki yerleşim yerinde açılabilecektir. Soybağının Reddi davasında görevli mahkeme Aile Mahkemesidir. Eğer ki davanın açılacağı yerde Aile Mahkemesi yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinde de dava açılabilecektir.
Soybağının Reddi Davasında Zamanaşımı Süreleri:
Soybağının Reddi davalarında baba, doğumun üzerinden ne kadar süre geçmiş olursa olsun, baba olmadığını veya annenin başka bir erkekten gebe kaldığını öğrendiği vakitten itibaren 1 yıl içerisinde dava açabilecektir.
Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım ise, atama kararının kendisine tebliğinden itibaren 1 yıl içerisinde dava açabilecektir.
Çocuğa kayyım atanmamış ise, ergin olduğu andan itibaren 1 yıl içerisinde dava açabilecektir.
Dava açmaya hakkı olan diğer ilgililer ve çocuğun babası olduğunu iddia eden kişi ise babanın ölümünü, ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden itibaren 1 yıl içinde ret davası açabilirler.
Her ne kadar soybağının reddi davalarında hak düşürücü zamanaşımı süreleri belirtilmiş olsa da, dava açma süresi içerisinde gecikmeyi haklı bir sebebe bağlayacak bir durum söz konusu ise, zamanaşımı süresi bu durum ortadan kalktıktan sonra başlar. Haklı sebepten kasıt, davacının kusuru olmaksızın, onu davayı zamanında açmaktan alıkoyacak olan sebeplerdir.
BABANIN ÇOCUĞU TANIMASI
Tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmî senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olur.
Tanıma beyanında bulunan kimse küçük veya kısıtlı ise, veli veya vasisinin de rızası gereklidir.
Başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz.
Beyanda bulunulan nüfus memuru, sulh hâkimi, noter veya vasiyetnameyi açan hâkim, tanımayı babanın ve çocuğun kayıtlı bulunduğu nüfus memurluklarına bildirir.
Çocuğun kayıtlı bulunduğu nüfus memurluğu da tanımayı çocuğa, anasına, çocuk vesayet altında ise vesayet makamına bildirir.
TANIMANIN İPTALİ DAVASI
Tanıyanın Dava Hakkı
Tanıyan, yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle tanımanın iptalini dava edebilir.
İptal davası anaya ve çocuğa karşı açılır.
İlgililerin Dava Hakkı
Ana, çocuk ve çocuğun ölümü hâlinde altsoyu, Cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanımanın iptalini dava edebilirler.
Dava tanıyana, tanıyan ölmüşse mirasçılarına karşı açılır.
Tanımanın iptali davasında ispat yükü
Davacı, tanıyanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür.
Ana veya çocuk tarafından tanıyanın baba olmadığı iddiasıyla açılan iptal davasında ispat yükü, tanıyanın, gebe kalma döneminde ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ilişkin inandırıcı kanıtları göstermesinden sonra doğar.
Tanımanın iptali davasında hak düşürücü süreler
Tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer.
İlgililerin dava hakkı, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer.
Çocuğun dava hakkı, ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle düşer.
Yukarıdaki süreler geçtiği hâlde gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.
BABALIK DAVASI
Çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk isteyebilirler.
Dava babaya, baba ölmüşse mirasçılarına karşı açılır.
Babalık davası, Cumhuriyet savcısına ve Hazineye; dava ana tarafından açılmışsa kayyıma; kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir. Babalık davasında karine
Davalının, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması, babalığa karine sayılır.
Bu sürenin dışında olsa bile fiilî gebe kalma döneminde davalının ana ile cinsel ilişkide bulunduğu tespit edilirse aynı karine geçerli olur.
Davalı, çocuğun babası olmasının olanaksızlığını veya bir üçüncü kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha fazla olduğunu ispatlarsa karine geçerliliğini kaybeder.
SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATISİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATISİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATISİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI SİVAS BOŞANMA AVUKATI-SİVAS AİLE HUKUKU AVUKATI
Adres
Barbaros Mah. Oymak Cad. Sümer Hukuk Plaza A Blok No:8/79 Kocasinan/Kayseri
İletişime Geçin
Linkler
Av. Gizem Gül UZUN
Çalışma Alanlarımız
Videolar ve Bilgilendirmeler
Makaleler
Yargıtay Kararları
İletişim
Hakkımızda
Kayseri Barosu'na kayıtlı Avukat Gizem Gül Uzun tarafından kurulmuştur. Gizem Gül Uzun, Kayseri Kilim Sosyal Bilimler Lisesi'nden mezun olup; İngilizce, Fransızca ve Osmanlıca bilmektedir.
HARİTA
Avukat Gizem Gül UZUN © Copyright 2022 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu web sitesine link yaratmak yasaktır. Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir.